Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı ve OMÜ Rektörlüğü, çoğu devlet olmak üzere 89 farklı üniversiteden toplam 1128 akademisyenin imzaladığı ‘Barış Bildirisi’nde, ‘bu suça ortak olmayacağız’ ifadesinin altına imza atan OMÜ’lü 6 akademisyen hakkında soruşturma açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan sözde barış bildirisini imzalayan akademisyenlere ‘hain’ dedi.
Bildiriyi imzalayan akademisyenleri ‘aydın müsveddeleri’, bildiriyi de ihanet olarak niteleyen Erdoğan, ‘Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, karanlık. Aydın falan değilsiniz; cahilsiniz, çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini taşıyan sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız’ dedi. Rahmetli Cemil Meriç de Türkiye’’de aydını tanımlarken, ‘Önce aldanan, sonra da aldatan’ ifadelerini kullanmıştı.
Kayseri AG Üniversitesi’nden imzacı Prof Bülent Tanju’nun istifasının istendiği, sadece ‘istifa istenmekle kalınmayacak; Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından verilecek talimatlar doğrultusunda işlem yapılacağı bildirildi.
‘ Hendekler mücadele mekanizmalarıdır… Barış özyönetim ve öz savunmayla gelir.’
diyen Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Nazan Üstündağ halen bu görevi yürütüyor. YÖK görmüyor, duymuyor.
Kandan kim besleniyor?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu tür açıklama yapan öğretim üyelerini ‘kötü adamlar’ olarak nitelendirdiğinde; Sayın Erdoğan MHP’nin kandan beslendiğini, ‘barışı’ istemediğini söylüyordu. Şimdi aynı söylemleri Sayın Erdoğan yapıyor. Peki, terör destekçisi öğretim üyelerini üniversitelerinde çalıştıran, ‘Hendekler mücadele mekanizmalarıdır… Barış özyönetim ve öz savunmayla gelir.’ Diyen Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Nazan Üstündağ’’ı çalıştıran rektörleri kim atadı? Cumhurbaşkanı’na bu rektörleri sunan YÖK başkanını kim atadı? Tabi ki eski ve yeni cumhurbaşkanları; Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan. Sayın Erdoğan’ın makamı eleştiri yeri değil; gereğini yapma yeridir. Görevlerini kötüye kullanan, terörü destekleyen öğretim üyelerinin görevden alınması için üniversitelerin kan denizine dönmesi mi bekleniyor?
‘Kirli barış’
Barış veya ateş kesin kirlisi temizi olur mu? Elbette olur? ‘Ne pahasına olursa olsun barış, koşulsuz barış’ diyenler,’ PKK’nın taleplerini kabul edin!’ diyorlar. Koşulsuz ‘barış’ la istedikleri; PKK’nın soluklanarak yeniden daha büyük bir savaşa hazırlanması; vatan ve milletin ikiye bölünerek, bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır.
‘Ne pahasına olursa olsun barış ve ataş kes antlaşması ilk defa Türk milletine dayatılmıyor. I. Dünya Savaşı sonrasında galip İtilâf Devletleri ile mağlup Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Sevr (Sèvres)’de Osmanlı Devleti’ni paramparça eden bir antlaşma imzalanmıştı. Ancak, Atatürk ‘Ya istiklal, ya ölüm’ diyerek bu antlaşmayı Samsun’da yırtıp, Karadeniz’in serin sularına atarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattı.
Bugünkü T.C.Devleti’nin tapusu sayılacak Lozan Antlaşmasını imzalayarak bağımsızlığımızı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü dünyaya kabul ettirdi. Şimdi 100 yıl öncesine geri döndürülerek Osmanlı Devleti’nin yenildiği şartlarda imzalamak zorunda kaldığı antlaşma; ‘ barış’ veya ‘ateş kes’ olarak T.C. Devleti’ne imzalattırılmak isteniyor.
PKK üç cephede, barışçılar sahnede: PKK katliamlarında sessiz kalanlar neden barış karasevdalısı oldular? PKK hem Türkiye’ de hem de yurt dışında; Irak ve Suriye’de eylem yapmakta zorlandığı için, Türkiye’de şartlarını kendi koydukları sözde barışı dayatıyorlar.