Dünya kadın hakları Günü olarak kutlanan 5 Aralık yaklaşırken, Türkiye’de kadın haklarıyla oranlı olarak kadın ölümleri de artıyor. Kadın hakları, sığınma evleri arttıkça, kadınlar korundukça, kadına şiddet de kadın ölümleri de azalacağı yerde artıyor. Düğmesine basıldığında 4 dakikada kurbana ulaşılacak ‘Panik butonları’ da hayat kurtarmıyor. Hastalık teşhis edilemediği için tedavi de edilemiyor. Tecavüz evlenme veya kirlenme sebebi olduğu, mobbing’le etkili mücadele edilmediği, aile hayatını koruyan yasalar yürürlüğe konmadığı, sevgi ve saygı tesis edilemediği sürece şiddet artarak devam edecektir.
Zinayı yasaklayan kanunun iptali; iki tarafı keskin bıçak gibi hem kadın hem de erkek açısından şiddetin sebeplerinden biri oldu. Kadın yasal yollara (kara kaplı kitaba) başvururken, erkek yasal yolları denemeyi gurur meselesi yapıyor, siyah saplı bıçağa veya silaha sarılıyor. Kendince kendi söküğünü kendi dikiyor.
‘Anne yok, sevgili yok, bacı, teyze, yenge yok! Ne var? Kadın (Dişi insan) var. Kadın hakları savunucuları böyle söylüyor, ‘biz anne değiliz, biz abla da değiliz, biz kadınız’
İnsani görev ve değerlerden soyutlanan, sadece cinsiyetiyle tanımlanan kadın artık erkek kadar şiddetin hedefi oluyor. Cinsiyet ayrımının kaldırılarak, kadının erkekleşmesi şiddetin dozunu da artırdı. Daha önceleri erkeğe reva görülüp kadına görülmeyen şiddet, artık kadına da uygulanmaya başladı.
Geleneğin küllere tapınmak veya külleri savurmak değil; ateşi canlandırmak, harlı tutmak olduğu gibi; hak ve özgürlüklerin yasalarda veya kitaplarda olmasının, kullanılmadığı sürece bir anlam yok. Zinanın yasalardan çıkarılması zihinlerden de çıkarılması anlamına gelmiyor. Avrupa inanç, kültür ve eğitimine göre düzenlenmiş yasalar Türk toplumuna bazen dar bazen de geniş geliyor. Kadın/erkek ilişkilerinde ailelerin parçalanmasına ve çatışmaya sebebi oluyor.
Toplumun inanç ve değerleriyle örtüşmeyen yasaların yanında; hayat şartları da ağırlaşınca; erkek kırmızı görmüş boğa gibi şiddet uygulayacak hedef arıyor. Yasal haklarına güvenen kadının yasalara veya kendine güveni arttıkça, şiddeti mıknatıs gibi çekiyor. İnsanları çoğu zaman yasalar değil; Allah korkusu, manevi değerler firenler.
Bugün bizi dehşete düşüren görüntüler, aslında şartları oluşmamış yapay sükunettir. Daha büyük olaylara gebedir yarınlar. Yaptırım ve cezaların artırılması, bir yere kadar caydırıcı olup, kadına sıradan şiddeti azaltırken, küllenebilecek ateşin canlanmasına sebep oluyor, daha ağır; ölümcül şiddetin yolunu açıyor.