Samsun’da kirli yatırıma her türlü kolaylık sağlanırken, temiz yatırımın batmasına göz yumuluyor. İstihdam yaratan, şehrin ekonomisine katkı sağlayan firmalar peşi sıra batarken, yüksek karlı, kirli yatırımcılar, teşvik görüyor; kasalarını dolduruyor.
Türkiye İstatistik Kurumu, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB)’nin baz aldığı kriterlere göre Samsun hava kirliliğinde ilk sıralarda yer alıyor. Kirli yatırım üssüne dönüşen Tekkeköy’deki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi Ölçüm Merkezi verilerine göre; hava kirliliği sağlığı tehdit edecek boyutta. DSÖ kriterlerinin çok üstündeki kirlilikle zehirleniyoruz, asit yağmurlarıyla ıslanıyoruz. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yetiştirdiğimiz ürün sağlığımızı tehdit ediyor. Kamu ve özel hastaneler ağzına kadar dolu, hepsinde her zaman kuyruk var.
Samsun’da temiz yatırım için teşvik şart. Teşvik sınırındaki Samsun’un teşvik kapsamına sokulması için, Samsun’a katkısı olmayan çevre illerin mudilerinin paraları ve Samsun’da üretim yapan enerji santralleri gibi
birkaç kriterde küçük değişiklik yapılması gerekiyor. Sahipsizlik yüzünden Samsun teşvik dışında tutuluyor.
Samsun borç batağında
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Finansal Türkiye Haritası FİNTÜRK verilerine göre 2014’ ün 4. döneminde, Samsun11 milyar 563 milyon lira kredi kullanarak üst sıralarda yer aldı. Ölüm oranı yüksek, bankalardaki tasarruf düşük şehir de Samsun. Suç işleme oranı yüksek olan Samsun’da tüm suçların toplamı kadar icra suçu işleniyor.
Vurguncu kapitalizm, toplum mühendisliği; değişik psikolojik, sosyal yöntemlerle, reklam kampanyalarıyla bilinçsiz toplumlar üzerinde önce ihtiyaç yaratıyor. Sonra o ihtiyacın yokluğu derinden hissettiriliyor. Tüketici daha önce yokluğunu hissetmediği; ihtiyaç duymadığı ürünün artık yokluğunu hissettiği için, alma ihtiyacı duyuyor. Ürünü alma imkanı da olmayınca, hemen kendisi için hazırlanan krediyi almak için bankaya koşuyor. Birbirinden farklı gelir gruplarının hepsi için hazırlanmış kredilerle insanlar borçlandırılıyor.. İkinci el otomobilden sıfırına, ucuzundan pahalısına, eski evinden yenisine, yurt içi turlardan dünya turlarına kadar herkese her keseye ‘uygun kredilerle’ ihtiyaçlar karşılanıyor...
Hayat, kredi taksitlerine endeksleniyor, sadece borç taksitle ödenmiyor, hayat da taksitle yaşanıyor. Krediyi alırken yaşanan mutluluktan eser kalmıyor, faiziyle öderken. Bataklığa düşenin kurtulmaya çalıştıkça, daha derine battığı gibi; faiz batağı da her geçen gün tüketiciyi yutuyor. Başlangıçta küçük kar yığınının, hatta kartopunun gittikçe büyüyerek çığa dönüşüp önüne geleni silip süpürdüğü gibi, artan borç çaresiz tüketiciyi önüne alıp sürüklüyor.
Artık kimseyle, çevrede olup bitenle ilgilenecek hali kalmıyor. Ağır stres altındaki borçlu bu dünyayı da öteki dünyayı da düşünemez hale geliyor, onun tek dünyası kredi dünyası oluyor. Ailesi ve çevresiyle ilişkileri günden güne zayıflıyor, çevresine yabancılaşıyor, onu hayata bağlayan kan ve can bağları yavaş yavaş kopuyor. Çaresizlik, içinden çıkılamaz hale geliyor. Feryat ve figanları kendisinden başkası duymuyor. İçine akıttığı gözyaşlarını ne gören ne de silen oluyor… Dışa açılan tüm kapılar kapanırken, tüm yollar kendinde sol buluyor. Daha rahat bir hayat sürdürmek için alınan altın bilezik, bileğe vurulan bükülmez kelepçeye dönüşüyor ve artık yaşama sevinç ve ümidi kayboluyor. Hayattayken duymadıkları artık arkasından söyleniyor.