Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, devletin halka dönük yüzünü oluşturan, yaklaşık 3 milyon memurun hak ve çalışma şartlarını belirleyen ‘657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda reform yapılacağını, amacın verimliliği artırmak olduğunu, bu reformu iş güvencisine cıpalamanın haksız olacağını söyledi.
Performans, ama neye göre?
Çalışma hayatını düzenleyen yasanın reforma ihtiyacı olduğu doğrudur. Çükü deforme olan yönleri var. Ancak memurun performansı ölçülürken siyasi performansı mı yasal görevindeki performansı mı göz önüne alınacaktır. Dün övülen yargı mensupları bile bugün tutuklanıyor veya kaçacak delik arıyor. O zaman’ performans neye göre ölçülecek?’ sorusunu akla getiriyor. Sübjektif değil; objektif, öznel değil; nesnel, somut kriterlere dayanmayan yasa ve yönetmelikler, iş hayatında duygusal baskıya (mobbing), tümden kamu düzeninin bozulmasına neden olacaktır.
Adalet, haklının hakkını, haksızın cezasını almasıdır. Ceza yasalarının ilk iki maddesini oluşturan ‘Yasayla tanımlanmayan bir cezayla- ve yasayla suç olduğu önceden tanımlanmayan bir eylemden dolayı- kimsenin cezalandırılamayacağı’ gibi; memurların hak, sorumlulukları, ödül ve cezaları mutlak surette yasayla güvence altına alınmalıdır.
Performansın önemi
Bir işi iyi yapanla, kötü yapanın veya hiç yapmayanın aynı maaşı alması, aynı şartlarda çalışması elbet de hem iyi yapana hem de hizmet alanlara haksızlık olur. Kendi görevini yapmayanın yerine başkasının daha fazla çalışması da bir çeşit mobbing olup, çalışma hayatını olumsuz yönde etkiler.
Öğretmenliğini çok beğendiğim bir Alman öğretmene ‘Sen bu mesleği çok seviyorsun her halde’ dediğimde; ‘sevmediğini’ söyledi. Başarısının sebebini sorduğumda da ‘Başka çeşit öğretmenlik yok’, ya en iyisini (A Tipi), öğretmenlik yaparsınız ya da bu işi yapamazsınız, başka çeşidi yok’ dedi. Bizde ise a’ dan z’ ye hatta daha fazla çeşit öğretmenlik yapılabiliyor. Aynı şartlarda farklı sonuç alınmasının sebeplerinden birisi de budur.
Devletin öğrenci ve veliyi müşteri olarak görüp, ‘Her zaman haklıdır’ demesinin yanlışlığı kadar, öğretmenin öğrenciyi kendisine mahküm görmesi de o kadar yanlıştır. Dersinin veya kendisinin seçilmemesi halinde, işsiz kalacağını bilen bir öğretmenle, ‘nasıl yaparsam yapayım emekli olana kadar işim garanti’ diyen bir öğretmenin öğretmenliği aynı olabilir mi? ‘Müşteri memnuniyeti değil de öğrenci memnuniyeti göz önüne alınmalıdır. Yarın utanmamak için, bugünün küçüklerine yarının büyüğü gibi davranılmalı. Yarın beklenmeden bugünden bu davranış sağlanmalı.
Okuldaki bir hizmetli personel, görevini aksattığı, uygunsuz davranışlarda bulunduğu halde ancak başka bir okula gönderilebiliyor. Başka bir yaptırım uygulanamıyor. Memurluğa girmek zor, memurluktan çıkarılmak daha zor. Devlet, yasalardan almadığı bir gücü kullanamamalı, ama işini doğru yapmadığı halde hiç kimseyi de ömür boyu çalıştırmamalı.