MHP’nin 1 Kasım seçimlerinde daha önce kazandığı 40 milletvekilini kaybetmesi, hem legal hem de illegal; siyasi ve silahlı propaganda yapan HDP’nin bile gerisine düşmesi ve de ‘ 7 Haziran Seçimleri’nde tek başına iktidarı kaybeden Ak Parti’nin yeniden tek başına iktidar olması, MHP’de bardağı taşıran son damla oldu. Eski, yeni muhalifler ‘Şimdi değilse, ne zaman?’ sloganıyla isyan bayrağı açtı.
Suyu bulanık görenin oltayı alıp koştuğu gibi; MHP’nin bu duruma düşmesinde rol oynayanlar bile durumdan vazife çıkardı. Kimi genel başkan adayı oldu, kimi sözü edilen adayların yanında yer almanın yollarını aradı.
Amaç önce kurultayı toplayacak, sonra tüzüğün değiştirilmesini ve genel başkanlık seçimin yapılmasını sağlamaktı. Buraya kadar tüm muhalifler; M.Akşener, K.Aydın, Sinan Ogan, M.dervişoğlu diğerleri birlikte hareket edecek ve delegenin tüzük değişikliğine ikna edilmesi sağlanacak, genel başkanın kim olacağına ise salt çoğunluktaki delege karar verecekti.
Muhalifler arasında ilk çatlak ses Koray Aydın’dan geldi. Her adayın her delegeyle temasa geçmesine gerek olmadığını, bunun kaosa neden olacağını delegelerin adaylar arasında bölünerek ikna edilmesinde hem fikir olunduğunu ileri süren K.Aydın, muhtemel ve potansiyel adaylardan Meral Akşener’in tüm delegeyi kurultayı davet etmesinden rahatsız oldu. Bunda ne mi var? Bunda çok şey var. Delege üzerinde etkin olduğunu iddia eden, delegenin iradesine ipotek koyan Koray Aydın’ın misyonu da M.Akşener tarafından üstlenilmesi, K.Aydın’ın baypas edilmesi, delegeyle K. Aydın aracılığıyla değil; doğrudan temasa geçmek, önünü görmek demektir.
Koray Aydın ve yandaşlarının penceresinden bakıldığında, son kurultayda D. Bahçeli 745, M. Dervişoğlu 48 oy alırken, 1220 delegeden 441’nin oyunu alan K.Aydın muhalefetin delegeye en hakim adayı gibi görünüyor. Başka bir ifadeyle K.Aydın’a rağmen MHP’de muhalefet yapılmaz ve K.Aydın istediği zaman kurultayı toplar kanaati yaratılmıştı. Üç kişilik yarışta en kötüsü de dereceye girer. En kötüden iyisi ikinci olur. Onlardan iyisi de 1. olur. Herkes derece yapar. Burada potansiyel muhalefet adayı K.Aydın olduğu için, D.Bahçeli muhalifleri K.Aydın’na oy verdi. Mussaavat Dervişoğlu 48 oyu yarışa katılacak mı katılmayacak mı tartışmaları arasında aldı. Kongreden sonra bile birçok kişi M.Dervişoğlu’nun aday olmadığını söyledi. Yani oylar iki aday arasında bölüşülecekti ve de öyle oldu. Koray Aydın’ın yerinde başkası olsaydı daha çok oy bile alabilirdi. K.Aydın, böylece daha potansiyel bir adayın da önünü kesmiş oldu. Şahsına verilen oylar ortak ölçekte birkaç ilin delegesini geçmez.
Gelelim asıl meseleye
K.Aydın delegeye güveniyor mu, yoksa muhalif delegenin sözcülüğünü mü yapmak istiyor? Sizce hangisi? Güvense delegeyi kurultaya kimin çağırdığına bakmaz, gelen delegenin oyunu alır. Kendisine kimsenin vermediği bir sözcülüğü kullanarak, Bahçeli’nin veya Akşener’in yanında; yeni oluşumlarda kendine yeni pozisyon yaratmak için, gerçekte sahip olmadığı delege gücüne sahipmiş gibi görünmek istiyor.
Delegenin toplanmasını K.Aydın’a borçlu bir M.Akşener’le delegeyi kendisi toplayan, delegeden başka kimseye minnet borcu olmayan M.Akşener arasında elbet de çok fark olacaktır. M. Akşener’i kendisine mahküm gibi göstermek isteyen K. Aydın’ın sancısı bundandır.
MHP ‘Selden kütük kapma’ yöntemleriyle genel başkan olunacak bir parti değildir. M.Akşener’e bir delege veya bir seçmen oyu kazandırmayacak hatta onlarca delege, binlerce oy kaybettirecek A. Karamahmutoğlu, V.Çınaroğlu gibi birçok kişi de Akşener’e sözde destek veriyor. ‘Beni dostlarımdan koruyun! Ben düşmanlarımdan kendimi korurum.’ Sözünde olduğu gibi; M.Akşener’i bitirecek olan sözde dostları veya danışmanları olacak.