Barış için savaş yapılırken, Türkiye’de daha güçlü bir savaş için barış talep ediliyor. Barışın sonunda savaş varsa ki bugün Türkiye bunu yaşıyor. Böyle barışa’ barış’ denir mi? Barışın; ateş kesin kirlisi temizi olur mu? Elbette olur? ‘Ne pahasına olursa olsun barış, koşulsuz barış’ diyenler,’ PKK’nın taleplerini kabul edin’ diyorlar. Koşulsuz ‘barış’ la istedikleri; vatan ve milletin ikiye bölünerek, bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır.
‘Ne pahasına olursa olsun barış ve ataş kes antlaşması ilk defa Türk milletine dayatılmıyor. I. Dünya Savaşı sonrasında galip İtilâf Devletleri ile mağlup Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Sevr (Sèvres)’de Osmanlı Devleti’ni paramparça eden bir antlaşma imzalanmış tı. Ancak, Atatürk ‘Ya istiklal, ya ölüm’ diyerek bu antlaşmayı Samsun’da yırtıp, Karadeniz’in serin sularına atarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattı.
Bugünkü T.C.Devleti’nin tapusu sayılacak Lozan Antlaşmasını imzalayarak bağımsızlığımızı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü dünyaya kabul ettirdi. Şimdi 100 yıl öncesine geri döndürülerek Osmanlı Devleti’nin yenildiği şartlarda imzalamak zorunda kaldığı antlaşma; ‘ barış’ veya ‘ateş kes’ olarak T.C. Devleti’ne imzalattırılmak isteniyor. İnanan, inanmayan, ateist, Komünist, demokrat, terörist, liberal, Sosyalist, Kapitalist, Amerikanist, Siyonist; ne kadar şer güç varsa, hepsi tek vücut olup henüz yenilmeyen Türkiye’ ye yenilmiş gibi; Sevr benzeri bir antlaşma dayatıyorlar ve ahlaksızca bunun adına ‘barış antlaşması’ diyorlar.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘güzel şeyler olacak’ dediği zaman söylediği ‘sözde güzelliklerin’ bugünkü katliamlar olacağı, perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu kadar açık ve seçikti. Göz, olanı akıl olacağı görür sözünde olduğu gibi; polisin karakola, askerin kışlaya hapsedildiği, teröristlerin dağlardan sonra şehirleri ele geçirdiği bir zamanda valilerin ‘Süreç zarar görmesin diye tırnak bile kesemiyoruz’ dediği uygulamaların sonucunda bu olanlardan başka neyin olması bekleniyordu da ‘yanıldık’ diyor yetkililer. Taşlar bağlanıp, köpekler sokağa salınırsa köpek saldırıları sürpriz olur mu? PKK’nın etkisiz hale getirilmediği her antlaşma adı ne olursa olsun; ister barış, ister ateş kes olsun, PKK’nın güçlenerek yeniden daha etkin, daha sonuç alıcı saldırılarıyla son bulacaktır. Amaçlarını silahlı propaganda yöntemiyle gerçekleştirmek isteyen terör örgütleriyle müzakere yapmak, onların dinlenerek daha güçlü saldırmalarına fırsat vermektir.
PKK üç cephede, barışçılar sahnede: PKK katliamlarında sessiz kalanlar neden barış karasevdalısı oldular? Askeri operasyonlar sonucu PKK zor duruma düştüğü için değil; PKK hem Türkiye’ de hem de yurt dışında; Irak ve Suriye’de eylem yapmakta zorlandığı için, Türkiye’de şartlarını kendi koydukları sözde barış ı dayatıyorlar. Güdüldükleri istihbarat örgütlerinin aklıyla hareket eden, IQ’su tek rakamlı bu alçakların tavsiyelerine uyduğu için Türkiye’yi bugünkü duruma getiren hükümetin yeniden aynı hataya düşeceği endişesi her geçen büyüyor. MHP lideri Bahçeli’den önce sözde barışçılara, hükümet sözcülerinden cevap gelmeliydi. ‘Bir kere aldatırsan yazıklar olsun sana, ikince kez aldatırsan yazıklar olsun bana’ sözünde olduğu gibi; defalarca aldatılmak; ihmal veya enayilik değil; ihanettir.