İstanbul'daki Çağlayan Adliyesi'nde savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit olmasıyla sonuçlanan olay kader mi, terör saldırısı mı, ihmal mi? Yoksa hepsinin sonucu mu? Amacımız ne eski yaraları kanatmak ne de yani yaralar açmak. Amacımız, bundan sonra sıkça rastlanabilecek böyle olaylarda can kaybını azaltmak, yeni olayların önlenebilmesine katkı sağlamaktır.
Her ölüm kader değildir. Şanı Yüce Allah, ‘Masum bir insanın hayatını kurtaran, tüm insanlığı kurtarmış sayılır’ diyor ayeti kerimede. İnsanın insanı öldürebileceği gibi; hayatını da kurtarabileceği Kuran’ı Kerim’de ifade ediliyor. Yani savcının hayatını kaybetmesi kadar, kurtarılması da ihtimallerdendi. Saldırı engellenememiş, saldırıdan sonra da savcı yaşatılamamıştır.
DHKP/C terör örgütünün amacı savcıyı öldürmek olsaydı, bunu adliye dışında yapardı. Amaç savcıyı rehin alarak, belirli taleplerin karşılanmasını sağlamak ise, savcı bu eylemin sigortasıdır, yaşaması gerekirdi. Eylemciler canlı bomba değil; eylemle amaçlarını gerçekleştirip; bir şekilde savcıyla adliyeden çıkmayı hesaplamış olabilirlerdi. Ancak evdeki hesabın çarşıya
Uymaması gibi; eylemcilerin hesabı da operasyonu yapanlara da uymadı. Teröristler hayatını kaybetti, savcı da görevi başında şehit düştü.
Yayın yasağı gelinceye kadar canlı olarak dünyanın izlediği operasyonda amatörce müdahale edileceği önceden görülüyordu. Müdahale ekibi olayın vahametini kavramış gibi görünmüyordu. Adliyenin tamamı boşaltılmamış, rehin krizinin yaşandığı kat boşaltılmakla yetinilmiş. Çevrede alınan güvenlik önlemleri yetersiz olduğu; hala adliye giren çıkanlar TV’den izlenebiliyordu. İşsizlik, ruhi bunalım sonucu, çocuğunu veya komşusunu rehin alan bir ruh hastasına yapılacak operasyon izlenimi uyandırıyordu görünenler ve söyleneler.
Terör örgütünün bilinen eylemcileri adliyeye neredeyse elini, kolunu sallayarak girmiş, saatlerce içerde kalmış, ama kimlikleri hala tespit edilememiş. Edildi deniyorsa, daha kötü. Çünkü alınan önlemler eylemcilerle doğru orantılı değil. Türkiye gibi terörle birlikte yaşayan bir ülkede, operasyonda görev alacak personel terör örgütleri bazında profesyonelleşmiş ve anlık baygınlık ve körlük yaratan lazer silahları gibi; yüksek teknolojik silahlarla donatılmış olması gerekirdi. Bunlar olmayınca, kader, terör ve ihmal bir araya geldi ve savcı hayatını kaybetti.
Rusya ve Arap ülkelerindeki rehine kurtarma operasyonlarında teröristlerle birlikte rehinelerin de hayatını kaybettiği alışılmış durumlardandır. Ancak MOSSAD operasyonlarında çoğunlukla rehineler zarar görmeden, teröristler etkisiz hale getirilir.
Çağlayan Adliyesi’ndeki operasyon, Rusya veya Arap tarzı bir operasyon olarak da Türkiye’yi zora sokmuştur. Terörle iç içe yaşayan bir ülkede, yerli ve yabancıların her an rehin alınması söz konusu iken, böyle başarısız operasyonlar, güvenlik güçlerinin yetersizliğini ortaya çıkarmış, Türkiye’ye olan güveni derinden sarsmıştır. İlgililerin bu olaydan ders almasını, her an karşılaşabilecek yeni eylemlere karşı tedbir almasını bekliyor, savcıya Şanı Yüce Allah’tan rahmet, ailesine Türk milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.