Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’da Sabiha Gökçen Havaalanı’na havan topuyla saldırı yapılıyor, bir kadın görevli hayatını kaybediyor. Şehrin göbeğinde terör silahı olarak bilinen Kalaşnikof’lu gösteriler yapılıyor. Saldırganlara müdahale bile edilemiyor. Güneydoğudan sonra büyük şehirler ve özellikle de üniversiteler PKK tarafından işgal ediliyor. YÖK PKK işgaline göz yuman öğretim üyeleri ve rektörlerle ilgili hiçbir işlem yapmıyor. Türkiye her taraftan kuşatma altında; meclisi, üniversiteleri, sokakları her gün biraz daha fazla PKK’nın denetimine giriyor. HDP’nin vekil sayısı düştü, ancak PKK’lı vekil sayısı arttı.
PKK yandaşı milletvekilleri HDP’den ibaret değil; iktidar partisi AK Parti’de de CHP’de de PKK yandaşı milletvekilleri var. Bu nedenle PKK’nın TBMM’deki temsiliyeti buzdağı gibi; göründüğünden çok daha fazla.
CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Rus TV’ da IŞİD'in sarin gazı yapmak için kullandığı her türlü kimyasal maddenin Türkiye'den 2013 yılında gönderildiğini iddia etti. Türkiye’yi ‘terörist devlet’ olmakla suçlayan vekilin açıklamaları, dünyanın birçok yerinde yankı buldu. İçten ve dıştan Türkiye kuşatılıyor. Hükümetin yanlış uygulamalarının akıl hocası olan bu hainler, bugün hükümete karşı çıkıyorsa, demek ki eski hatalardan ders çıkaran hükümet doğru yoldadır. O zaman siyasi çekişmeler bir tarafa bırakılmalı ve hükümetin doğru politikalarına yardımcı olunmalı.
CHP'li Sezgin Tanrıkulu, sokağa çıkma yasağının devam ettiği Cizre'de ‘16 Ağustos'tan beri 124 sivil yaşamını yitirdi. Bunların 24'ü çocuk, 19'u kadın. Bu 124 kişiden 15'i evlerinin içindeyken katledildi. Bu infazlarla ilgili açılmış bir tane soruşturma yok. Güneydoğu'da maalesef tüm insanlığın ortaklaştığı bu değerler alçakça ayaklar altına alınıyor. Cizre'de 3 aylık bir bebek olan Miray İnce ve 80 yaşındaki dedesi Ramazan İnce bu konuda birer semboldür artık. AKP'ye ve bu aklı devreye sokanlara sesleniyorum. Bu tür uygulamaların yarası çok derindir ve herkese bedeli çok ağır olur’ şeklinde tehdit içeren açıklamalar yaptı.
Bölgedeki olaylardan daha önceleri avukatlığını yaptığı PKK’lıları değil de güvenlik güçlerini ve hükümeti sorumlu tutuyor. Benzer ifadeleri batı başkentlerinde yankı buluyor. PKK’nın bölgeyi girilmez hale getirmek için yerleştirdiği tonluk bombaları, açtığı kanalları görmezden geliyor. ‘Çözüm süreci’ esnasında PKK’nın güneydoğuya yerleşmesine göz yuman hükümetin politikalarını öven Tanrıkulu, terörle mücadele edilince ‘insanlığın ortak değerleri ayaklar altına alınıyor’ diyebiliyor. Yeni CHP ve Ak Parti’de S.Tanrıkulu gibi vekiller azımsanmayacak kadar çok. IŞİD’e karşı ‘savaş’ isteyen bu PKK işbirlikçileri, PKK’ya sıra gelince ahlaksız ve hayasızca ‘acil; hemen barış’ istiyorlar. İstenen barış değil; PKK’nın daha büyük bir savaşa hazırlanabilmesi için yeniden lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.