Samsun Valisi İbrahim Şahin’in de katıldığı toplantıda, Türkiye Eczacılar Birliği (TEB) Samsun Şube Başkanı O.F.Karacan, PKK kamplarının bombalandığı bu günlerde ‘Barışı savunuyoruz’ açıklaması yaptı. Bunun tuhaflık neresinde mi? Barışı değil de savaşı mı savunacaktı? Tabi ki herkes barışı savunmalı. Tüm partiler, PKK, IŞİD, El Kaide v.b. gibi terör örgütleri bile barışı savunduğunu, barışı sağlamak için mücadele ettiklerini, emellerine engel olmayanlarla işlerinin olmadığını söylüyorlar.
TEB’in açıklamasında art niyet yoksa, zamanlama yanlışı var. Türkiye’den havalanan uçakların Suriye’de IŞİD’i, Irak’ta PKK’yı bombaladığı sırada yapılan bu açıklamayla kimin, kimle savaşına karşısınız, hangi barışı savunuyorsunuz?
‘Yakın tarihin gördüğü en büyük barbarlık örneği olan IŞİD’ ifadesi kullanılmış. Bu demektir ki TEB’in sözünü ettiği barış, IŞİD’le değil. Bu eksiklik olmayabilir. Geriye PKK kaldı. Açıklamanın içinde asker ve polis şehitlerden bahsediliyor. PKK bu eylemleri üstlendiği halde PKK’dan tek kelime bahsedilmiyor. ‘Kürt sorununun çözümü noktasında müzakere sürecinin tıkanmasıyla silahlar yeniden konuşmaya başlamıştır’ deniliyor. Buradan PKK ile barış istendiği anlaşılıyor.
Hem de ‘Barış istiyoruz. Ne pahasına olursa olsun barış’ ifadesiyle, koşulsuz barış isteniyor. Peki, PKK, ne istiyor? PKK da mı barış istiyor? Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle ‘iki milletli, iki ayrı devlet’. Daha net bir ifadeyle Bağımsız bir Kürt devleti istiyor. ‘Devleti ya ben kuracağım ya da siz benim yerime kuracaksınız’ diyor, PKK.
Karacan ‘hayır, PKK devlet istemiyor, barış istiyor’ diyebilir. ‘Ne pahasına olursa olsun’ ifadesi vatanın ve milletin bölünmesini de kapsar. Buna rağmen mi barış? Milletin bölünmesine, vatanın parçalanmasına göz yummanın barış olduğunu, Atatürk’ün veciz sözü ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ifadesiyle bağdaştırırken hiç mi vicdanı sızlamaz insanın. Savaşmadan veya savaşta yenilerek sağlanan barış, güçlünün güçsüze isteklerini kabul ettirmesidir. Ah Karacan vah Karacan! Senin söylediğin ‘barışı’ Osmanlı Devleti ‘Sevr Antlaşması’yla yapmıştı. Atatürk o ‘barış antlaşmasını’ yırttı, Samsun’da Karadeniz’in serin sularına attı ve Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Vatanı kurtardıktan sonra ‘yurtta barış, cihanda barış’, vatanda gözü olanlara da ‘söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ dedi.
Ah Başkan benim derslerimde hep mi okulu kırdın?
NOT: ‘Arap Baharı’ da sizin dediğiniz gibi; sonradan kışa dönmemiştir. Bu bahar ilkbahar değil; sonbahardı. Her sonbaharın arkasından kış gelir. Raflardaki gıdaların kullanım süresi bitince ürünler raftan, kullanım süreleri dolan yöneticiler tahtan indirilir. Yönetici kendini kullandırmazsa halkı kullanılarak yine indirilir. Condoleezza Rice ve birçoğu oralardaki yönetim ve yöneticilerin bu şekilde değişeceğini 20 yıl evvel yazmıştı. Hiçbir şey sonradan değişmedi. Her şey planlandığı gibi gerçekleşti. Aslında beğenmedikleri yönetimler, Arapların son baharıydı. Devletin kapısı açıksa giren, düğmesi açıksa basan, halkı eşekse semer vuran her zaman bulunur.