Türkiye batılı müttefikleri tarafından 5. kol faaliyetleriyle kuşatma altına alınırken, doğudan da doğrudan sıcak savaşın kuşatması altına giriyor. Rus savaş uçağının Türk F16’ları tarafından Suriye’nin Türkmen Dağı’nda düşürülmesinin ardından Rusya ABD yapımı Tomahawk’lran çok daha uzun menzilli ve çok daha etkili S 400 füzeleri yerleştirdi Suriye’ye. Bu demektir ki Suriye hava sahası, artık Rusya tarafından uçuşa kapatıldı. İncirlikten kalkan uçaklar Suriye’ye geçerse, aynı Rus uçağının akıbetine uğrayabilecek. Suriye’ye karşı yapılan hava saldırıları durduruldu.
Rusya daha önceleri hem Akdeniz’den hem de Hazar denizinden Suriye’de IŞİD veya Türkmen mevzilerine füze atabiliyordu. Irak’taki PKK unsurlarına karadan operasyona engel olan ABD, ‘Sizin komşunuz Irak değil: ABD’dir’ derken, Suriye’de komşumuz artık Rusya oldu. Her ne kadar Türkiye Esad’ı meşru görmese de, Rusya uluslar arası angajman kuralları gereği Suriye’nin daveti ve işbirliği sonucu Suriye’de asker ve silah bulundurabiliyor.
Rusya’nın Akdeniz meselesi
Tarih boyunca Batı’nın özellikle Avrupa’nın bir ‘Şark Meselesi’, Rusya’nın da sıcak denizlere inme; ‘Akdeniz Meselesi’ hep olmuştur. Her iki meselenin de hedefinde Türkiye var. Aslında Rusya uçağının düşürülmesi sonucu hiç kimse tarafından öngörülmeyen kolaylıkla sıcak denizlere inme hayaline kavuştu gibi bir şey. Suriye yönetiminin daveti üzerine hem füze rampaları Suriye’ye, hem de savaş gemileri tatbikat için değil; sürekli olarak Akdeniz’e indi. Artık Akdeniz ABD’nin gölü olmaktan çıktı. Rus uçağının düşürülmesinin böyle bir sonuç doğurabileceği öngörülmeliydi. Suriye’ye karşı Türkiye’ye gönderilen Tomahawk füzeleri bugün gerginliği daha fazla tırmandırmamak için mi, yoksa bu sefer Tomahawk füzelerini kullanacak yabancı askerler durumun ciddiyetinin farkında olduğu için mi gelmedi. Bunu zaman gösterecek.
Batı 5. kol faaliyetiyle
ABD ve AB ‘5. Kol’ faaliyetleriyle ülkelerin ve toplumların bünyesinin silahsız yöntemlerle zayıflatılarak kontrol edilmesini, çöküntüye uğratılmasını sağlıyor. Hedef ülkeleri sivil toplum örgütleri, yazılı ve görsel basın, siyasi partiler kanalıyla toplumun değer yargıları ve yapısı değiştiriliyor. Milletlerin önce ruhu, sonra bedeni çürütülüyor, fikir farklılıkları çatışmaya dönüştürülüyor, anlaşma ortamı ortadan kaldırılıyor.
Filî müdahale ile ele geçirilemeyen kitleyi ya da devleti propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla manevî etkiye maruz bırakmak suretiyle müdahaleye uygun hale getiriyor.
Tahir Elçi’yi kim mi vurdu?
Tahir Elçi, CNN Türk TV’de A.Hakan’ın programında ‘PKK’nın terör örgütü olmadığını’ söylemesiyle gündeme oturdu, ifadesi alındı serbest bırakıldı, TV kanalı bu programdan dolayı ceza aldı. AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, T.Elçi’den çok daha ağırını, ‘PKK’nın topraklarını savunan bir örgüt olduğunu, terör örgütü olmadığını’ söyledi. O hiç hedef olmadı.
Diyarbakır’da hastane bölgesinde rutin denetim yapan polislere silahlı saldırı oluyor, biri olay yerinde diğeri de sonradan şehit düşüyor. Saldırganların izi sürülürken T.Elçi’nin basın açıklaması yaptığı alanda yeniden teröristlerle sıcak temas sağlanıyor ve çatışma çıkıyor. Tahir Elçi’nin basın açıklaması için hazır bulunan polisler de olaya müdahale ediyor. Bu sırada T.Elçi kulak arkasından aldığı bir mermiyle hayatını kaybediyor.
Otopside merminin bitişik mesafeden değil; uzaktan atıldığı belirleniyor. Ama ne kadar uzaktan atıldığı belirtilmiyor, çatışma ortamında kör kurşunla mı vuruluyor? Bu kısa zamanda aydınlığa kavuşacak. Henüz çatışma sürerken T.Elçi’nin cesedinin yanında yerde görülen silahın, polisin şehit edilmesinde kullanıldığı otopside tespit ediliyor. Teröristler tesadüfen mi yoksa bilinçli olarak T.Elçi'yi vurmak için mi olay yerine geldi, henüz bilinmiyor. Ancak T.Elçi’nin vurulma anına bakıldığında hedef gözetildiği, kör kurşuna kurban gitmediği görülüyor. Başbakanın ısrarla ‘önceki çatışma olmasaydı bu olay da olmayacaktı’ sözleri, kuşkuları devletin üzerine çekerken, ‘Beyaz Toros’ olaylarını akla getiriyor.