Veli, vekil, asker sivil herkes için zor günler. Terör örgütüne darbe üstüne darbe vuruluyor, ama hiç terörist cenazesi kalkmıyor. Mehmetçik destan yazıyor, ama aynı şehre 10’a yakın şehit cenazesi geliyor. Yaşananlar başka, söylenenler bambaşka. Başbakan Davutoğlu da herhangi bir partinin içinde huzursuzluk çıkması için ayak oyunlarına itibar etmeyeceklerini vurgulayarak ‘Güneş Motel uygulamaları peşinde değiliz’ derken, AK Parti’nin tek başına hükümet kurabilmek için değişik partilerden 20 milletvekiliyle temas geçtiği ileri sürüldü.
MHP Ankara Milletvekili Y. Tuğrul Türkeş’in Başbakan Davutoğlu ile yaptığı görüşmede elleri dizlerinde, süklüm püklüm oturması; ‘Büyük dağın büyük boranı olur’ dedirtecek şekilde; darda ve zorda olduğunu gösteriyor. Herkesin bir derdi var; dert derde uymaz; dertsiz kul olmaz. Yüz milyon dolarlık şirketleri olan, Do Re Mi mağazalarının sahibi MHP’li işadamı Mehmet Kenan Sinanoğlu 30 bin TL bulamadığı için bir milyon ederi olan arabasında intihar edeli daha bir yıl olmadı. Teşkilat mensupları arasında kader birliği, dayanışma sağlanmamış.
Kimin ne yaşadığı bilinmeden hemen, derhal fetva veriliyor.
‘Katli vaciptir!’
‘Davadan döneni vurun!’
‘İntihar edenin cenaze namazı kılınmaz!’
Sadece aklı başında; hür iradeyle yapılanlardan sorumlu tutulur insan. Dinimiz bile aç, aciz, darda ve zordakinden doğru irade kullanmasını beklemeyiniz diyor.
İntihar bir akıl tutulması; hastalık halidir. Bilinç kaybı sırasında insanlar yaptıklarından sorumlu tutulamaz. T.Türkeş’in içine düştüğü durumdan elbette ki kendisi sorumludur. Ancak, dava mensuplarının intiharından haberi olmayanlara dava adamı denilebilir mi? Düşene bir tekme daha atmak her kişinin, ama düşeni kaldırmak er kişinin işi.
Buradan çıkarılacak ders; insan siyasetten ibaret değildir. İnsanın siyasi olduğundan çok; ekonomik, kültürel, biyolojik, sosyolojik, psikolojik boyutları ve yönleri var. Tüm bunları bir tarafa bırakarak insanları birbirine siyasetle bağlamak mümkün değildir. Seçimden seçime sağlanan birlik, dava değil; siyasi çıkar birliğidir.
Çünkü böyle zayıf bir siyasi bağ ‘dava’ olarak isimlendirilemez. Siyasetleri aynı; kaderleri, kederleri, sevinçleri farklı insanlar bir zincirin halkalarını oluşturmaz. Oluştursa da çabuk kopar. Boncukları bir arada tutan misina zayıfsa boncuklar ne kadar sağlam olursa olsun, dağılır.
Kıvançta, tasada, kaderde, kederde; her yerde birlik gerektiren ‘Dava’ kan bağından güçlü can bağını gerektirir.
‘Davadan döneni vurun, ben dönersem beni de vurun’ sözü Alparslan Türkeş’e aittir, daha çok mecaz anlamda; davanın doğruluğu ve kutsallığına inanç ve güven anlamında kullanıldığını kendilerinden duydum...
Güneş Motel; kara leke
CHP Gn.Bşk. Bülent Ecevit, 1977’de AP - MSP ve MHP’den oluşan koalisyon hükümeti milletvekillerine ‘Bakan yapmak için, kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum’ diyerek bakanlık ve transfer teklif etti.
Görüşmeler İstanbul/Florya’da Güneş Motel’de yapıldığı için, siyasi tarihe ‘Güneş Motel Olayı’ kara leke olarak geçti.
Ecevit, AP’den yaptığı 12 transferin 11’ni bakan yaparak, AP/MSP/MHP koalisyon hükümetini düşürdü, CHP hükümetini kurdu. 13 ay süren bu hükümet döneminde eşi ve benzerine rastlanmayan yolsuzluklar yapılırken terör de kitlesel kıyıma dönüştü; Türkiye kan denizine döndü. Birçok bakan yargılandı. Hilmi İşgüzar ve Tuncay Mataracı başta olmak üzere bazı bakanlar ağır hapis cezaları aldı. (‘Ecevit sevenler’ siz üzülmeyin Ecevit’in mal varlığı tespit edilemedi.)
B.Ecevit bu transferleri yaparken, ‘kumar borcu olan’ değil; olmayan demişti, ama kumar borcu olanların seçildiği sonradan görüldü.