Ben kendimi bildim bileli bizi yönetenlerden, ülkemizin çok stratejik bir bölgede bulunduğu sözlerini dinledim. Çocukluğumdan sonra ki altmış yılımda da, bunun ülkemiz adına söylendiğinden çok daha büyük sorun olduğunu gördüm.
Gördüğüm bir başka şeyde, Osmanlı İmparatorluğu girmek zorunda bırakıldığı 1. Dünya Savaşından yenik çıktığı için elinde kalan tüm topraklarını da kaybettiği gibi Anadolu’nun da 1.Dünya Savaşını kazanan devletler tarafından işgal edilmiş olmasıydı.
Üzücü olan, Anadolu’yu işgalcilerden temizleyerek bize bir vatan armağan eden ve Dünyayı kan gölüne çeviren 2. Dünya savaşına girmeme başarısını sağlayan kurucu liderlerin gösterdikleri diplomasi başarısının, sonra ki yıllarda yeterince gösterilememiş olmasıdır.
Ülkemizi yeniden kuranların, “Yurtta Barış, Dünya da Barış” İlkesi ile tüm komşularımızla kurduğu iyi ilişkiler, uzun yıllar bölgemizde sorun yaşanmasını önlemiştir.
Bu başarıda, kuruluş yıllarından sonra başlayan diplomasi anlayışı ile değer verilen Dışişlerinin yetişmiş donanımlı diplomatlarının çok büyük rolü vardır.
Ne var ki, son yirmi yılda tek parti iktidarının ve ardından gelen tek adam anlayışına dayalı Başkanlık Sistemi ile dışişlerinin diplomatları, “Monşerler” denilerek devre dışı bırakıldı.
Bununla da yetinilmedi ve dış ülke elçiliklerine iktidarın siyasi görüşünü benimsemekten başka hiçbir diplomatik birikimi ve donanımı bulunmayan, hatta haklarında önemli suçlamalar bulunan isimleri atayacak kadar diplomatik ilişkilerimiz hafife alındı.
Ülkemizin çok önemli diplomatik ilişkilerinde ki kararları da, her konuda olduğu gibi TBMM’de devre dışı bırakılarak Cumhurbaşkanı’nın verdiği bir konuma geldik.
Üzülerek söylemek gerekirse, ülkemiz izlenen yanlış ve teslimiyetçi politikalar sonucu bugün üreten değil, tüketen bir toplum haline gelerek hızla yoksulluğa sürüklenmektedir.
Gelinen bu nokta da, bu ülkeyi seven hiç kimsenin siyasi tercihlerine saplanarak ülkemizin çok daha kötü günlere gitmesine göz yumamaz.
Artık bu ülkede yaşayan herkes, siyasi tercih ve taraftarlığını bir yana bırakarak yapılan siyasi hatalar nedeniyle, ülkemizin ekonomik olarak tükenme noktasına geldiğini kabul etmelidir.
Son yıllarda çok daha artan yönetim hataları ile ülkemiz, en temel gıda ve ihtiyaç maddelerinde dahi dışa bağımlı hale getirilmiştir.
İthalatın katlanarak artması nedeniyle döviz stoklarımız erirken, dış borcumuz tüm dönemlerin toplamını da katlar hale gelmiş, artan döviz fiyatları nedeniyle de seri halde gelen zamlar, artık toplumu moral olarak çökertmiş ve ekonomik olarak bitirme noktasına gelmiştir.
İşte böylesine bir dönemde hemen kuzeyimiz de başlayan sıcak savaş, nükleer silah tehditleri ile sürüyor. Sonu 3. Dünya Savaşına kadar gidebilecek bu tehlikeli süreçte, ülkemizin bu savaşın dışında kalarak barışa katkı vermesi kaçınılmazdır.
Şu ana kadar DA Sayın Cumhurbaşkanı’nın sürdürdüğü dış politika, belki de AKP iktidarının son yirmi yılda yaptığı en doğru iş olduğunu söyleyebilirim.
Ne var ki, hızla bir seçim ortamına gidilen günümüzde, 20 yıldır sürdürülen uzlaşı ve ortak akıl dışı “Ben istediğimi yaparım” Anlayışı ile yönetilmesinin ve halkımızı temsil eden TBMM’ nin de devre bırakılmış olmasının sonucu, bugün ülkemiz ekonomik olarak son 100 yılın en kötü dönemini yaşamaktadır.
Ülkemizde yaşanan bu çöküntüyü açıklayacak olan ve daha önce de birkaç kez yazdığım bir konuyu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Benim lisede de okuduğum 1960’lı yıllarda “Askerlik” diye bir dersimiz vardı. Bu ders kitabından aklımda kalan tek konu, “Soğuk Harp” Konusudur. 10-12 maddeden oluşan bu konunun bir maddesi beynime öylesine yerleşmiş ki, 1950 sonrası ülkemize dayatılan bazı uygulamaları düşündükçe, bu dersi hatırlıyorum.
“Askerlik” dersinin o maddesinde şunlar yazılıydı;
Sömürgeci devletler, çıkarları olan ülkeleri sağladıkları krediler ve sundukları ekonomik planlarla tüketime alıştırırken, üretimden kopartır ve o ülkeyi “Üreten değil, tüketen bir toplum haline getirir.”
Bizim gibi sömürgeci ülkelerin hedefinde olan ülkeler, 2. Dünya Savaşı sonrası uygulamaya sokulan “Soğuk Harp Döneminin”Kuşatması altına girmiştir.
Bugün ülkemiz de yaşanan tüm olumsuzlukların nedeni de, 2. Dünya Savaşı sonrası sömürgeci (Emperyalist) devletlerin uygulamaya koyduğu soğuk harp taktiklerini göremeyerek bu yaptırımlara teslim olan siyasetçilerimizin hatasıdır.
Bu açıklamalardan sonra belki de bu yazdıklarımı çok daha kesin bir şekilde kanıtlayacak, Amerika’nın en zengin ailelerinden olan Rockefeller Ailesi’nin en büyük ferdi olan David Rockefeller’in, 100 yılın itirafları anlamında yorumlanan, anılar kitabından söz etmek istiyorum.
Amerikalı ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden birisi olan Rockefeller ailesinin, 20 Mart 2017’ de vefat eden en büyük ferdi olan David Rockefeller ’e ait bazı yazıları eline geçiren bir internet sitesi bunları sitesinde yayınlar.
2013 yılında bunu “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla yayınlamasından sonra ”David Rockefeller’in Anıları”isimli kitabı yayınlamıştır.
Ancak, yayınlanmasından kısa süre sonra ailenin zarar gördüğü gerekçe gösterilerek yayından kaldırılanbu kitaptanalıntılar yapangazeteci Gazanfer Kazımov ’un, 17 Mayıs 2014'de Azerbaycan'da ki KREDO Gazetesinde bir makalesi yayınlanır.
Şimdi sizleri, yazarın "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı"Başlıklı bir makalesinden bazı alıntılarla baş başa bırakıyorum.
Ülkemiz adına çok önemli itirafların da yer aldığı bu makaleden alıntıların yer aldığı 2. Bölümü yarın bu köşede okuyabilirsiniz.