İŞTE NEDENLERİ;
Ülkemiz son 21 yılda aşağıda altını çizdiğim olayları, 100. Yılını kutlayacağımız Cumhuriyet döneminde hiç yaşamamıştı.
1-Özelleştirme adı altında milli değerlerimiz yok edildi:
Cumhuriyet tarihinin en zor yıllarında yapılmış ve ülkemizi giyim, gıda ve Demir- çelik üretiminde dışa bağlılıktan kurtaran onlarca Şeker, Kumaş ve ayakkabı fabrikaları ile bulundukları çok değerli arsaları, gerçek değerlerinin çok altında özelleştirme adı altında satıldı. Bunların çoğu kapatılırken, çok değerli arazileri üzerine AVM’ler ve gökdelenler yapıldı.
AKP İktidar dönemi başlamadan Devletin elinde 240 adet üretim yapan ve istihdam sağlayan fabrika ile Telekom ve Tank fabrikası, maden işletmeleri ve bankalar gibi stratejik 240 tesis varken, şu anda Devletin elinde sadece 71 tesis ve fabrika kalmış bulunuyor.
Altın gibi çok önemli yer altı kaynaklarımızın arama ve çıkartma işlemleri de yabancı şirketlere terk edildi.
Bu özelleştirmeler ile gelen paralara rağmen, işsizliğe çare olacak hiçbir fabrika da yapılmadı.
2- Sosyal yapı ve ahlak çökertildi:
Son 21 yılda, insanlarımız arasında bugüne kadar görülmedik derecede ayırımcılık yaşandı..
İşe alımlarda sınavlar sonrası yapılan mülakatlarda, liyakat yerine İmam Hatipli ve AKP üyesi olmak öncelikli tercih nedeni olurken, bu sınavlarda çok yüksek puan alan liyakatli ve donanımlı gençler harcandı. Çaresiz bırakılan onlarca gencin intiharlarına tanık olundu.
BOP’ u (Büyük Ortadoğu Projesi) uygulamaya koyarak Ortadoğu ülkelerinin kaynaklarını eline geçirmek isteyen ABD’nin uygulamalarına, “Eş Başkanlık” görevi de alınarak, destek verildi.
Çoğu genç erkeklerden oluşan ve muhtemelen içlerinde çok sayıda militan da bulunan Suriyeli, Iraklı, Afgan ve Afrikalı sığınmacı, başta Yunanistan ve ABD olmak üzere, bazı batı ülkelerinin de desteği ile ülkemize sokularak demografik yapımızın bozulmasına zemin hazırlandı.
Aslında ülkemize dayatılan bu uygulamaların temelindeki asıl amaç, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1. Dünya Savaşı sonrası yırtıp attığı Sevr’in, ülkemizi parçalamaya yönelik maddelerine yeniden işlerlik kazandırmaktı.
Ne yazık ki, bu büyük tehlike görmezden gelindi.
3- İslam Dini acımasızca siyasete alet edilerek insanlarımız, ayrıştırıldı:
Yüzde 98’i Müslüman olan ülkemiz de ortak paydamız olan dinimiz, sanki sadece iktidar mensuplarının tekelindeymiş gibi siyaseten kendileri gibi düşünmeyenleri, “İnançsız” olarak suçlayan söylemler, toplumu ayrıştırmıştır.
Camilerimiz, siyasi nutukların atıldığı ve toplumun kendileri gibi düşünmeyenlerin suçlandığı siyaset alanları haline getirildi.
Bu söylemler ve cami imamları ile vaizlerinin açıkça siyaset yapar hale geldi.
Bu nedenle çok sayıda insan camilerden uzaklaşırken, ülkemiz de bugüne kadar duyulmamış “DEİST” ve geçmişte çok az bilinen “ATEİST” kelimeleri, ilk kez sıkça duyulur oldu.
Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından İslami kuralları doğru şekilde anlatmak ve toplumu aydınlatmak için kurulmuş olan Diyanet İşleri Başkanlığı,
Adeta iktidarın bölücü siyasetine haklılık kazandıran bir siyasi bir kurum haline getirilirken, kurucusu olan Atatürk’ü dinsiz olmakla suçlayacak kadar İslam Dinine zarar veren bir kurum haline gelmiştir.
4- Kişisel kaprislerle belirlenmiş yanlış ekonomik politikalar sonucu ekonomi çökertilmiştir:
Ülkemizi tek adam anlayışının hâkim olduğu “Başkanlık Sistemi” ile yöneten Sayın Cumhurbaşkanı’nın kişisel kararları ile şekillendirilen ekonomi ve faiz düzenlemeleri, tam anlamı ile iflas etmiş ve enflasyon üç basamaklı rakamlara kadar çıkmıştır.
Toplumun en önemli tüketim maddeleri olan süt, et, peynir ve ekmek fiyatları asgari ücretlilerin alamayacağı rakamlara ulaşmıştır.
Asgari ücret alanların sayısının da, toplumun yüzde 40-50 dolaylarına çıktığı ülkemizde, halkın Kg. fiyatı 300.00 TL.’ nin üzerine çıkan eti yemesi neredeyse olanaksız hale gelmiştir.
Kendi çiftçimiz desteklenmediği için köylümüz tarlasından kopartılırken, dış ülkelerden alım yapılması ile büyük döviz kayıpları yaşanmıştır.
Yem ve gübre fiyatları sübvanse edilmezken, mazot fiyatlarında üreticimize tanınmayan kolaylıkların, yat sahiplerine tanınmasının kabul edilebilir yanı yoktur.
Bu yanlışların sonucu hayvancılık yapanların, büyük ve küçükbaş hayvanlarını kesime göndermek zorunda kalması ile et ve süt fiyatlarında patlama olmuştur.
Çok verimli ovalara sahip olan ülkemizin, bu yanlış ekonomik politikalar sonunda buğday, mısır, arpa ve samanı dahi yurt dışından almak zorunda kalması ile TC. Merkez Bankası’nın döviz stokları erimiştir.
İŞTE BU NEDENLERLE;
14 Mayısta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri, ülkemizin düzlüğe çıkması, hak, adalet ve özgürlüklerle güvenliğin sağlanabilmesi için zorunlu hale gelmiştir.
Bu nedenle yapılacak seçimler, toplumun huzura kavuşması için demokrasinin tüm kurumları ile işlerlik kazanması açısından büyük önem kazanmıştır.
Özellikle de kadın haklarının giderek daha da kısıtlanmaya başladığı, kadın cinayetlerinin tavan yaptığı,
Daha da kötüsü, Cumhur İttifakı içinde yer verilen bazı çağdışı anlayışa sahip siyasi partilerin, kadın haklarını kısıtlamaktan da geriye götürecek amaçlarının olduğunu açıkça söyleyen bir anlayışın,
Ülkemizi Ortadoğu’nun hak, hukuk, adaletin olmayan bataklığına sürükleyeceği gerçeğini, tüm kadınlarımızın çok iyi değerlendirmesi gereklidir.
Bu seçim, belki de ülkemiz de demokrasimiz adına yapılacak son seçimdir.
İşte bu nedenlerle,
Oyunuzu kullanmak üzere seçim sandığına gittiğinizde takım tutar gibi oy vermek yerine, çocuklarınızın ve torunlarınızın özgürce yaşayacağı ve eşit haklara sahip olacağı demokrasinin işlerlik kazanacağı bir yönetimi seçmek üzere, vicdanınızın sesini dinleyerek oy vermeniz gerektiğini unutmamalısınız.
Unutulmamalıdır ki, oy vermemek demokrasinin inkârı anlamına gelecektir.
Ülkemizin geleceğini belirleyecek 14 Mayıs Seçimlerine sadece on yedi gün kala, bu önemli seçimin her türlü kuşku yaratacak olaylardan uzak ve güvenli bir şekilde yapılması, hepimizin en öncelikli görevi olmalıdır.
Güzel ve sorunsuz bir hafta dileklerimle…
Harikasın çok güzel bir yazı kaleme almışsın gönlüne sağlık allah razı olsun Tebrikler