İnsanların önce gülüşünü çalarlar,
sonra gözyaşları yağmalanır..
gülüşü ve gözyaşı olmayan insandan
geriye "ne" mi kalır?
ne kalırsa artık !..
“Bir ekmek kırıntısıyım sanki
Ve insanlar karınca.
Her gelen alır bir parçamı,
Karınca kararınca.”
Çalınmışsa düşlerimiz,
kutsal bir ekmek parçası gibi didiklenmiş
-öpüp başa konulmayı da beklemeden-
ve vermekten sakınmamışsak
kimliğimizin dışındaki her şeyi…
ne acele ediyorsunuz,
niye itiyorsunuz,
ağır ağır gidiyoruz işte:
ölümden öte köy var mı?
“Mutlu olmanın yolunu,
karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk.
yanıldık!
çünkü ne kadar mutlu ettiysek,
o kadar yalnız kaldık…”diyen şair gibi.
yalnız bırakılmışsak yalnızlar tarafından
kırılmış,incitilmiş,
azaltılmış
uzaklaştırılmışsak
sevdiğimiz her şeyden…
bazen
yağmura yakalanmak ister insan:
hem üstünün başının hali belli olmaz
hem de gözlerinin.
Siz,
“derdiniz varsa gidin denizlere anlatın.
kedilere, bulutlara anlatın.
pencere pervazında çiçeklere anlatın.
insana dert anlatılır mı…”
diyecek kadar insansızlaşmışsak bile…
Yine de
“ Dünya,
kötülere bırakılmayacak kadar
güzel ...”