Türkiye Haber-İş Sendikası Genel Başkanı Veli Solak Türkiye Haber-İş Sendikası Samsun Şubesi, PTT ve Türk Telekom çalışanlarına hitap ederken, " Bu kurum artık özel sektör, devlet sektörü değil; arkadaşlarımızın bir kısmı rapor alma hastası olmuş.
Hasta olmadığı halde, bir takım işleri için rapor alıyorlar. Cebinizde 10 tane kredi kartı var. Siz ticaret mi yapıyorsunuz. İcra işleriniz ile insan kaynaklarımız uğraşıyor. Genel müdürlük bu tür olayları tasvip etmiyor" dedi.
'Çalışanın rapor alması' diye bir şey söz konusu değildir. Hukuken rapor alınmaz, rapor verilerek durum tespit edilir; çalışan, ya işini yapabilecek ya da yapamayacak durumdadır.
Raporda belirtilen süre içerisinde çalışanın dinlenmesi; işe gitmemesi, yaşama hakkının gereğidir. Yaşama hakkından öncelikli başka bir hak yoktur. Yaşama hakkının olmadığı bir yerde hiçbir haktan söz edilemez.
Hastalık da tedavi de ertelenemez. Hastanın raporunu tartışmak sendika başkanlarının ne işidir ne de yetkisindedir. Kaldı ki raporu hiç kimse tartışamaz. Genel seçimlerde sandık kurulu üyeleri v.b. gibi istisnai durumlar dışında raporlu, raporunun doğruluğu konusunda yeniden muayene edilemez; sadece raporun kayıtlara uygun olup olmadığı yetkililer tarafından sorgulanabilir.
Kişinin hasta olup olmadığı raporu düzenleyen doktorun verebileceği bir karardır. Diğer tüm yetkili ve etkili kurumlar ya raporun kayıtlara uygunluğunu, ya da doktorun doktorluğunu onaylamak içindir.
Başkanını, kredi kartı kullanımında da genel müdürlüğü adres göstermesi de yanlış. ‘Herkes ayağını yorganına göre uzatmalı da; yorgan yoksa veya kısa ise ne yapmalı? Ayağını mı kesmeli?
Özel sektör ayrımı
Sendika başkanı raporlu olmayı işi savsaklamak olarak gördüğünü ve bunun özel sektörde olamayacağını söylerken, devlet sektöründe olabileceğini ima ediyor. Bu zihniyet çalışanın üretimden gelen gücünü de yok etti, çalışanı da, devlet sektörünü de. Özelleşme, özelleştirme ve peşkeş çekmenin yolu böyle açıldı. ‘Akılsız dostun olacağına akıllı düşmanın olsun, beni dostlarımdan koruyun, düşmanlarımdan ben kendimi korurum.’ sözleri bu durum için söylenmiş olmalı.
Ahlaksız kim?
Gençlik ve Spor Bakanı Sayı Suat Kılıç ve HAS Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu arasında Twitter'da sert bir tartışma yaşandı. Bekaroğlu'nun Twitter hesabına, " Kayseri'de 'Kahrolsun İsrail' sloganları atan 30 genç için suç duyurusu yapanın Gençlik Bak. Suat Kılıç olduğunu biliyorsunuz, değil mi?" yazmasıyla başladı.
Karşılıklı ağır hakaretlerle sürdürülen yazışma ve tartışmanın sonunda Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın kendisi için dava açmaya hazırlandığını öne süren Bekaroğlu Twitter hesabına son olarak , " Tamam, dava aç. Para verelim de. Bu büyüklenme, bu kibir ne. Bu laflar ne öyle?" diye yazdı.
Siz bu yazıdan ne anlıyorsunuz bilmem, ama ben 'Çamur at, izi kalsın' anlıyorum.
Bekaroğlu'nun Sayın Bakan hakkında söylediği doğruysa, Bekaroğlu niçin para ödeyecek? Para ödeyeceğini biliyorsa ki öyle söylüyor, iftira attığını da bildiği anlamına gelmez mi?.