İktidara geliş stratejisi açısından zaman zaman Hitler'e benzetilen Cumhurbaşkanı Erdoğan üniter; tek milletli devletlerde de başkanlık olabileceğine Hitler'i örnek vermesi içte ve dışta soğuk duş etkisi yaptı.
Erdoğan, “Doğru. Yani ‘Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur’ diye bir şey yok. Şu anda bunun zaten dünyada örneği var, geçmişten bu yana da var. Yani Hitler Almanya’sına baktığınızda orada da bunu görürsünüz, daha sonra değişik ülkelerde yine aynı şekilde bunun örneklerini görürsünüz. Bütün mesele, o başkanlık sisteminin uygulamada halkını rahatsız eden bir yapısı olmasın, karakteri olmasın. Uygulamada siz eğer adalet dağıtıyorsanız, halkın aradığı, beklediği nedir, adalettir. Bu olduğu anda zaten sıkıntı olmaz” şeklinde cevap verdi.
Erdoğan’a göre başkanlıkla padişahlık arısında bir fark yok. Nasıl seçildiklerinin de bir önemi yok. Sorun; geldiklerinde adil olacaklar mı olmayacaklar mı? Önemli olan onların nasıl geldiği değil; kimi süzülerek kimi sürünerek gelebilir; önemli olan ne yaptığıdır. Erdoğan’ın yanıldığı yer de burası; Adil olmak keyfiyet değil; zorunluluktur hukuk devletinde. Kimin ne yapacağı yasalarla belirlenmişse herkes adil davranmak zorundadır. Başkandan adil padişahlar yok mu? Elbet de var:
Çok soğuk bir kış günü padişah yanına baş vezirini de alıp tebdili kıyafet gezmeye çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş. Padişah ihtiyarı selamlamış :
” Selamün Aleyküm ey piri fani..” demiş.
” Aleykümselam ey serdar’i cihan.”
Padişah sormuş:
” Altılarda ne yaptın ?”
” Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor.”demiş ihtiyar.
Padişah yine sormuş:
” Geceleri kalkmadın mı?”
” Kalktık, lakin ellere yaradı” demiş yaşlı adam. Padişah gülmüş:
” Bir kaz göndersem yolar mısın?”
” Hem de cıyaklatmadan.” diye yanıtlamış adam.
Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire dönüp sormuş:
” Ne konuştuğumuzu anladın mı?”
” Hayır, anlayamadım padişahım.”demiş vezir.
Padişah sinirlenmiş ve “Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.” demiş. Kelle Korkusuna kapılan baş vezir padişahı saraya bırakır bırakmaz telaşla dere kenarına geri dönmüş. Bakmış adam hala orada deri tabaklıyor.
“Ne konuştunuz siz padişahla” diye telaşla sormuş ihtiyara. Yaşlı Adam baş veziri şöyle bir süzmüş:
“Kusura bakma, bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.” demiş. Baş vezir, yüz altın çıkarıp vermiş ve sormuş:
” Sen padişahı, serdar’ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu?”
” Ben dericiyim..Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi” demiş. Vezir kafasını kaşımış.
” Peki, altılara altı katmayınca otuz ikiye yetmiyor ne demek?” Yaşlı Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.
“Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun diye sordu. Ben de yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak yemek bulamıyoruz dedim.” Vezir bir soru daha sormuş.
” Geceleri kalkmadın mı ne demek?” Adam bir yüz altın daha almış.
” Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız çocuğu. Evlendiler, başkasına yaradılar dedim” Vezir gene kafasını sallamış.
” Bir de kaz gönderirsem yolar mısın dedi, o ne demek” diye sormuş son olarak vezir. Yaşlı İhtiyar Gülmüş:
” Onu da sen bul” diye cevaplamış.