Muhalefet bu güçten yoksun; darmadağınık bir şekilde seçime giriyor; Şanı Yüce Allah ‘Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın.’ diyor. Tefrika milletlerin, devletlerin bölünüp parçalanmasına, böylece zayıflayıp çökmesine ve yok olup gitmesine sebep olur. Güçlü olabilmenin, kalabilmenin yolu dayanışma, kardeşlik, birlik ve beraberlikten geçer. Birlikten kuvvet doğar; güçlü olmanın yollarından biri de birlikte olmaktır.
Güçlü olmanın bir diğer yolu da güçlü bir medyaya sahip olmaktır. Medyasız siyaset; silahsız savaşa gitmektir. Çöl ortasında hava saldırılarına karşı korumasız asker durumuna düşer medyasız siyasetçi. Tek tek seçmeni ikna etmek; sinekle mücadelede sinekleri tek tek öldürmek gibidir. Oysa medya yoluyla kamuoyu oluşturmak; bataklığın havadan ilaçlanması kadar kolaydır. Adaylar, medya sayesinde önlerindeki engelleri bir bir ortadan kaldırılabilecekken, CHP’nin medyası ‘kötü köpek sürüye kurt getirir’ sözünde olduğu gibi yetersiz ve amacı dışında kullanılıyor, İYİ Parti’nin kendisini ifade edebileceği bir medyası yok. Söyledikleri çarptırılıyor ya eksik ya ilave edilerek topluma yansıtılıyor.
Toplumu değiştirecekler ve yönlendirecekler, kitle iletişim araçlarını azınlığın çoğunluğu yönlendirme (manipüle) aracı olarak kullanıyor. Görüş yayıcı ve oluşturucular aracılığı ile istenilen görüş ve düşünceler kamuoyuna, kamuoyunun istek ve düşünceleriymiş gibi sunuluyor. Bu amaçla halkın zihnine bir ön algılama süzgeci yerleştirilerek halkın öğrenmesi denetleniyor.
Olguyla algı yer değiştiriyor. Olgunun yerini algı; gerçeğin yerini sunulan alıyor. Neyin önemli veya doğru, neyin önemsiz veya yanlış olduğuna kendisi değil medya karar veriyor. Halk artık düşünemez hale getiriliyor. Kendi adına birilerinin ondan daha iyisini düşüneceğine ve yapacağına inandırılıyor.
Bu durumda halk taşıdığı değer ve güçten habersiz, medya gücünün halkı, medyanın istekleri de halkın isteği oluyor. Halk kendini yakından ilgilendiren olayları önemsiz görüyor. Kendisi için hiçbir değer ifade etmeyen şeyleri önemser hale geliyor. Dizileri gerçek, gerçekleri dizi gibi izliyor. Dizilere ağlarken, şehit cenazesine duyarsız kalıyor.
Kamuoyu yönlendiricileri, ayağı olmayanı göstererek ayakkabısızlığa, ölümü göstererek sıtmaya alıştırıyor halkı. Halk sunulandan başkasını bilmediği için, sunulanın en iyisi olduğuna inandırılıyor ve durumundan fazla şikayet etmiyor. Hataların doğurduğu olumsuzluklar, çözümü olanaksız felaketler olarak görülüyor ve kadere bağlanıyor.
Herkes, her şeyin kendi bildiği kadar olduğuna inanıyor. Bilmediklerini de yok sayıyor. Samuel Beckett, ‘Her okuduğuna inanan hiç okumayandan daha tehlikelidir’ diyor. Kuyuya düşen kurbağanın
gökyüzünü gördüğü kadar zannettiği veya ‘sarhoşken camiye girmeyiniz’ mealindeki ayetin, ‘sarhoşken’ kısmını kaldırarak ‘camiye girmeyin’ kısmının ayet olduğunu iddia ediliyor; ayetler yanlış yorumlanıyor. Korsanlar deniz fenerinin yerini değiştirerek gemilerin kayalara çarpmasını sağlar ve gemileri yağmalar. Fener eski yerine konmadığı sürece, gemi de kaptan da değişse güvenli geçiş sağlanamaz. Yapılacak iş, feneri doğru yere koymaktır. Ayıran yolların kavuşturduğu gibi; medya yoluyla değiştirilen halk, ancak karşı medya yoluyla aydınlatılabilir. Büyük elbise giyecek öncelikle büyük kumaş üretmek zorundadır. Küçük kumaştan büyük elbise çıkmaz!