Samsun’da mevsimsel gripten farklı olarak yüksek ateş ve halsizlik belirtileri gösteren, insanlarda salgın (pandemi) oluşturan solunum yolu hastalığı; A(H1N1) ‘Domuz Gribi’ virüsü hızla yayılmasına rağmen ilgililerden ses çıkmıyor.
Özellikle genç ve orta yaş grubunda görülen hastalık, kronik sağlık sorunu ve vücut direnci düşük olanlarda daha ağır seyrediyor. AH1N1, mevsimsel gripten farklı olarak; 38 derece ve üstü ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve yaygın vücut ağrısı, üşüme / titreme, yorgunluk / halsizlik hissi, kusma ve ishal belirtileri gösterebiliyor.
Farklı okullardan öğretmen ve öğrencilerde özellikle de çocuklarda hatta hekimlerde yapılan ‘Domuz gribi’ testleri pozitif çıkmasına rağmen, salgın (pandemi) önlemi alınmıyor.
Doğum ve çocuk acilde acil işlem yaptırmak imkansız hale geldi. Hasta yoğunluğundan acil muayeneler bile saatler alıyor. Poliklinikler ana baba gününe döndü. Kimin mevsimsel kimin domuz gribi olduğu belli değil.
Okula gitmemesi gereken, durumlarından habersiz öğretmen ve öğrenciler okuldan eve, evden okula hastalık taşıyor. Karantina önlemleri ve kamu sağlığının korunmasıyla ilgili kamunun bildiği hiçbir tedbir yok!
A(H1N1) virüsünün, insanların yanında kuşları ve domuzları etkileyen ve mutasyona (değişime) uğrayarak daha tehlikeli hale gelebilen bir genetik özelliği var. Mutasyona uğramadan acil önlem alınmalı; hastalık teşhis edilmeden tedavi edilemez. Okullarda sağlık kontrolü yapılarak hasta öğrenci ve öğretmenler tedavi edilmeli, evlerine karantinaya gönderilmeli. Aksi durumda hızla yayılması ve can alması kaçınılmaz olacak.
Hastalık ilk kez Nisan 2009' da Meksika'da sonra ABD'de görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmış, yeterince önlem alınmadığı için Türkiye’yi de etkilemişti. Virüs, Türkiye'ye geç ulaşmasına rağmen vaka sayısı hızlı bir şekilde 12.316'ya hayatını kaybedenlerin sayısı ise 627’ye ulaşmıştı. 13 yıl sonra yeniden hortladı.
BAROLARIN GÖREVLENDİRDİĞİ AVUKATLAR MAĞDUR
Gaziantep Barosu, avukatların yaşadığı fiziksel şiddet ve ekonomik sıkıntıları ileri sürerek müdafi seçebilecek durumda olmayan sanıkların hukuki yardım talebinde görev almayacaklarını açıklamasının ardından şimdi de aidatlarını ödemeyen avukatların levha kaydını sildi.
Kaydı silinen avukatlar UYAP ve Celseden de silindi. UYAP’a girmek istediklerinde Baroya kaydınızı yaptırınız yazısıyla karşılaştılar. Kaydı silinen avukatlar kendilerine tebligat yapılarak, savunmalarının alınmadığını ileri sürerek karara itiraz ettiler.
UZLAŞTIRICILAR DA MAĞDUR!
Uzlaştırıcılar çok önemli bir görevi yerine getiriyor, mahkemelerin çözemeyeceği, yıllarca sürecek konuları, tarafları bir araya getiremeden çözüyorlar. Küçük bir suçtan mahkemeye gelenler, devam eden duruşmalarda birbirlerine daha çok zarar veriyor; yaralamadan yargılanalar adliye önlerinde birbirlerini öldürebiliyor.
Kendileri avukat tutamayanların savunmasını yapmak üzere baro tarafından görevlendirilen avukatların da uzlaştırıcıların da ücretleri yetersiz, adeta devlet avukatlara ve uzlaştırıcılara angarya yaptırıyor.
Uzlaştırma savcıları, uzlaşma ücretlerini hazineden değil de cebinden veriyormuş gibi en alt seviyeden ödüyor, ulaşım giderlerini hiç vermiyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Çalışma Bakanı Vedat Bilgin ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’ye sesleniyorum, duyun uzlaştırıcıların sesini. Başka bir yerde çalışmayan uzlaştırıcıların sigortasını devlet karşılamalıdır.
Avukatın emeği sadece duruşmada, uzlaştırıcının ki sadece uzlaştırma anında verdiği emek değildir. Bu işi yapabilmek için verdiği emek göz önünde bulundurularak ücretlendirilmelidir.
Devlet vatandaşına ücretsiz veya yetersiz ücretle iş yaptıramaz. Emeğinin karşılığını ödemek zorundadır. 40 yıldan fazla uluslararası adli yardım konusunda uzman bilirkişilik yaptım.
Birçok hakim keşif sarfı yazarken bol keseden yazdığı halde, bilirkişi sarf kararlarında çok cimri davranıyordu. Yılların emeğini bir tarafa bırakarak ‘şu kadar sürede yazdın, bu kadar ücret yeter’ gibi ifade kullananlar vardı.
Onlara da anlatıyordum: Picasso’nun bir restoranda yemek yerken garsonla samimi diyaloğa girdiğini gören müşteri garsona ‘Kimle sohbet ettiğini biliyor musun?’ der.
Garson hayır cevabını verir, müşteri Picasso’yu kısaca tanıtır ve ‘Ona bir resim çizdir, hayatın kurtulsun’ deyince garson inanmasa da dener ve Picasso’dan kendisi için bir resim çizmesini ister.
Picasso resmi çizer, ancak garson hiç memnun olmaz, çünkü resmi beğenmez ve alelade bir şekilde servis masasının üzerine bırakır. Olanı biteni yakından takip eden müşteri garsonu yeniden çağırır ve resmin ederini Picasso’ya sormasını ister.
Garson isteksiz bir şekilde sorar, Picasso ‘100 bin dolar’ der. Garson duyduğuna inanamadığı için ‘100 mü 100 bin mi?’ der. Picasso cevabını tekrarlar ‘100 bin dolar’ der. Garson ‘Bir saattir yemek yiyorsunuz hesabınız 50 dolar tutmazken, 5 dakikada çizdiğiniz resim nasıl olur da 100 bin dolar eder?’ deyince, Picasso ‘5 dakikada değil; 60 yıl artı 5 dakikada çizdim’ der.