Ankara’da Fenerium sinemasında son matinede Topal Osman’ın hayatını anlatan bir film izliyorum. Filme ara verince yan salondaki filmi sadece bir gencin izlediğini gördüm. ‘Bu saatte yalnız izlediğine göre film güzel herhalde’ dedim. Liseli veya üniversiteli karışımı görünümlü genç, ‘Güzelliğinden değil; zorunlu olarak izliyorum’ dedi.
Fethullah Gülen’in okulunda okuyor, yurdunda kalıyormuş, sağlık sorunu nedeniyle şehir dışındaymış, o sırada bir filmi zorunlu olarak, sinemada tüm öğrencilere topluca izlettirilmiş, söz konusu gencin izlemediği fark edilince son gün son matineye zorunlu olarak gönderilmiş. Herkesin eksiksiz izlemesi gerekiyormuş.
İnanılmaz ama gerçek şu ki Samsun’da Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından özel okul öğrencilerine bir milletvekilinin hayatının anlatıldığı film zorla izlettiriliyor. Öğrenci sayısı kadar bilet alındığını gösteren belgenin MEM’e gönderilmesi isteniyor. Veli, öğrenci, Eğitim Sendikaları tepki gösteriyor.
İtirazlar da, şikayetler de yerden göğe kadar haklı; kimin çocuğunun ne izleyeceğine MEM mi karar verecek? MEM’in görevi film izlettirmek mi, sinema işletmeciliği yapmak mı? Bir idareci bir filmin biletini neden zorla sattırır, komisyon mu alıyor? Hükümeti zora sokmak için provokasyon mu yapıyor? Kime, neye hizmet ediyor?
Bir siyasi parti hem siyasi hem de silahlı propaganda yapmaz. Silahlı propaganda yaparsa terör örgütü olur. Asker üniformayla siyaset yapamaz. Yapacaksa üniformayı çıkaracaktır, ordudan ayrılacaktır.
Aynı şekilde cemaat veya siyasette gözü olan Milli Eğitim veya Şube Müdürü de MEM’den ayrılmak zorundadır; ikisini bir arada yapamaz. Hele hele okula siyaset ve ticaret hiç sokamaz. Camiye sokuldu. Ne mi oldu? Siyaset girdi, din çıktı camiden. Okuldan da eğitimi çıkarmak isteyenler elbette olacaktır.
Sıfatı ‘cumhuriyet’ olan savcıların görevi; Cumhuriyeti koruma ve kollamaktır. Okulların çiftlik, sinema salonu, cemaat, tarikat hizmetinde dergah, tekke gibi kullanıldığına dair medyada bu kadar haber varken, Cumhuriyet savcıları dava açılmasını beklemeksizin, resen soruşturma başlatmak zorundadır.
Kaldı ki daha önce açılan davalarda okullarda bu tip faaliyetlerin gösterilemeyeceğine dair kararlar var. Savcılar bu kararların takipçisi olmalıdır. Okullar, sahipsiz değildir; geleceğimizin teminatı öğrenci ve öğretmenlerindir, kimsenin okullarda siyaset, ticaret, ihanet yapmasına izin verilemez!
ERDOĞAN ÜST YARGIYI İŞARET ETTİ
Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk Erdoğan İstanbul BB Ekrem İmamoğlu’nun aldığı cezayla ilgili sessizliğini bozdu ve üst yargıyı işaret etti, kararın kesin olmadığını, İstinaf ve Yargıtay yolunun açık olduğunu söyleyerek kararın bozulabileceği sinyalini verdi. Birincil mahkeme kararlarının itiraz edilmesi durumunda kesin olmadığını bilmeyen yok, bunu söylemek için Erdoğan açıklama yapmaz. Kararın milletle ilgisi var mı? Olmaz mı, tabii ki var. Hakimler kendi adına değil; millet adına karar verirken, kendi adına birisi karar verirse milleti bu ilgilendirir.
Milletin iradesiyle gelen, hakimin iradesiyle giderse milletle davanın ilgisi olur. Erdoğan ‘Anayasa Mahkemesinin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum’ dediğini hatırlarsanız, mahkeme kararlarının uyulanı da uyulmayanı da olduğunu görürsünüz. Millet adına karar veren millet gibi karar vermelidir; aksi durumda yetkisini kötüye kullanmış demektir.
Sık sık"Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır"diyen mâlum şahıs da;Mahkemenin Ekrem İmamoğlu kararı için"hakimlerin kararına saygı duyulmalıdır"demiş.Biz de "çevir kazı yanmasın"diyoruz ve siyasilerden biraz dik duruş bekliyoruz...