Liseyi bitirdiğim dönemde bir yakınımın teşvikiyle ölümsüzler şehri Konya’mıza seyahat etme imkânı bulmuştum. Öğretmen emeklilerinden oluşan bir gezi grubuyla birlikte bir kış sabahı şehre ulaştık. Misafir kaldığımız Dergah Oteli, Hazreti Mevlana’nın makamına yakındı. Otele yerleştikten sonra soluğu hemen Hazretin manevi huzurunda almıştık. Bana sanki sessiz sesiyle hoş geldin demişti. Bir müddet gözüm kapalı olarak murakabeye daldım. Gönülden gönüle muazzam bir feyiz akışı hissetmiştim. Murakabem bittikten sonra müzeyi gezmeye başladım. Öncelikle iri taneli ve oldukça uzun olan sabır tespihleri dikkatimi çekmişti. İnsana zikir çalışmasının önemini hatırlatır gibiydi. Tarihi el yazması Kuran-ı Kerimler ayrı bir güzellikteydi. Bir ara türbenin ana kapısının sol girişinde oldukça heybetli bir zat gördüm. Uzun boylu ve pardösülü bu zat, ak saçlı ve sakallı bir piri faniydi. Beni oldukça etkisi altına alan bu zata bir türlü yaklaşamamıştım. Yüzünden tabiri caizse florasandan daha parlak diyebileceğim bir nurani ışık saçılıyordu. Adeta donakalmıştım. “Kim olabilir acaba?” diyordum kendi kendime. Daha sonra bazı dostlara meseleyi açtığımda farklı değerlendirmelerde bulundular. Kimine göre Hazretin ta kendisiydi. Kimine göre Ricalden biriydi. Annemin tespitine göre de yüzündeki nurdan ötürü Şemsi Tebrizi idi. Hazreti Hızır da olabilir diye düşünmüştüm. Bir müddet sonra gözden kayboldu. Adeta sırra kadem basmıştı. Allah sırrını aziz etsin. Türbeden geri adımlarla ayrılırken içimde hafif bir burukluk vardı. Hazreti Mevlana bana “yine gel , yine gel” diyordu gönül sesiyle. Daha sonra tarihi Selçuklu eserlerinin yer aldığı güzide mekânları gezdik. Adeta bu mekânlar insanı zamanda yolculuğa çıkarıyordu. Oldukça etkilenmiştim. Tarihi kümbetlerde akustiğe kadar tüm inceliğin düşünüldüğünü sezinledim. Camiler ise ayrı güzellikteydi. Meram bağlarını da gezdik. Akşam yemeğinden sonra Türk müziğimizin duayenlerinden sevgili Ahmet Özhan’la odasında tanışma fırsatı bulmuştum. Meğerse aynı otelde kalıyormuşuz. Elini sıktığımda çok ateşliydi. Ankara’da devlet sanatçısı ünvanını yeni almıştı ve Konya’ya gelirken rahatsızlanmıştı. Sohbetimiz çok hoş geçmişti. Oldukça mütevazi bir kişilik. Birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirdik. Vedalaştıktan sonra sema töreni ve konser programı için kapalı stadyumda yerimizi aldık. Sema başladığı anda evrene sanki muazzam bir aşk ve şevk yayılıyordu. Nur sirayet ediyordu. Vedud Esmasının mânâ yansımaları bütün Konya’yı sarmıştı adeta. Sayın Özhan’ın konseri de coşkumuzu zirveye taşımıştı. Üzerimizden büyük bir yük kalkmıştı sanki. Bu görkemli programın verdiği huşuyla otelimize dönüş yaptık. Asansörde Ahmet Bey’le tekrar karşılaştık. Kendisini tebrik ettim.
Gece istirahatından sonra sisli bir Aralık sabahı dönüş için yola koyulduk. Konya’mız gerçekten görülmeye değerdi. Gez dünyayı, gör Konya’yı sözünün anlamını yaşayarak tecrübe etmiş oldum. Birçok medeniyete beşiklik eden bu seçkin beldemizi ömrümüz vefa ederse tekrar ziyaret etmek iştiyakındayım. Dünyayı gezemesek de Konya’mızı görme bahtiyarlığına kavuşmuştuk. Vefat yıldönümünü idrak edeceğimiz şu günlerde Cenabı Pir Hazreti Mevlana’yı bir kere daha rahmetle anıyor, manevi huzurunda saygıyla eğiliyoruz.