01 KASIM SEÇİMİNDE YAŞANAN SÜRPRİZİN ANALİZİ. 1 BÖLÜM
Bu sürprizi yaratanların ilki AKP’dir. Aşağıda altını çizeceğim sorunlara ve yaşanan olumsuzluklara rağmen çok büyük bir başarıya imza atan AKP, tartışmasız bu seçimlerin tek kazananıdır. O nedenle de bu başarıyı yaratan AKP ve teşkilatlarını kutluyorum.
Asıl sürpriz olan ikinci kısım olup, bunlar muhalefet partilerinin hepsidir. Önemli olan muhalefet partileri bunu nasıl başarmıştır? Sorusudur.
Peki, bu seçimler Türkiye’nin bir yarısı tarafından neden çok hayatiydi?
Türkiye tarihinin en sorunlu dönemini yaşadığı bir dönemde tekrara zorlandığı 01 Kasım Seçimleri, özellikle bu sorunlardan aşırı etkilenen toplumun bir yarısı tarafından hayati önem taşıyordu.
Son onüç yıldır tek başına iktidarda olan AKP’ nin yaptıklarına şöyle bir göz atarsak, bu seçimlerin toplumun en az yüzde 50’si tarafından neden çok önemsendiğini daha iyi anlayabiliriz.
Başlangıçta birlikte oldukları bir Cemaatin desteği ile yapacaklarına karşı çıkabilecek ordu komutanları, gazeteciler, yazarlar ve bilim adamları cezaevlerine doldurulmuştu.
Cemaatle arasının bozulması ile ortaya çıkan yolsuzlukların örtülmesi ve toplumun çoğunluğunun benimsemediği içeriği dahi anlatılamayan bir “Başkanlık” Sistemini kurabilmek adına, ‘Cemaat’ tek suçlu ilan edilerek yargı, emniyet, üniversiteler, yazılı ve görsel basının büyük bir kısmı iktidara bağımlı hale getirilmişti.
Karşı olarak gördükleri ticari kuruluşların, basın kuruluşlarının mali denetçilerle baskı altına alınması ve mal varlıklarına el konulması yanında bazı özgürlüklerin de kısıtlanması sıklaşmıştı.
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yaşanan iç savaş görüntüleri, Suriye politikasının giderek bir sıcak savaşa doğru sürüklenme ihtimali ile toplumun bir yarısında korku boyutuna ulaşan endişeler oluşmuştu.
Aslında böyle bir kesimin oluşması, muhalefet partileri adına umut ve büyük de bir şans yaratmıştı.
İşte bu nedenlerden ötürü, 07 Haziran Seçimleri öncesi bir kısım seçmen, bu korkuyu yenebilmenin yolunu AKP’ nin tek başına iktidar olmasını önlemek olarak görmüş ve HDP’nin barajı aşarak meclise girmesi için ödünç oy dahi vermişti.
Aslında bu seçim 07 Haziran akşamı bitmiş olmalıydı. Çünkü toplum, üzerine düşen görevi yapmış ve oyları ile hiçbir partiyi tek başına iktidar yapmamıştı. Seçmen bu kararı ile de, tek parti dayatmalarına karşı olduğunu belirtmiş ve partilere bir araya gelerek uzlaşı gerektiren bir koalisyon hükümeti kurun demişti.
Bu nedenle de, 07 Haziran Seçimlerinden sonra yeni bir seçime zorlanan seçmen 01 Kasım Seçimlerini bir türlü benimseyemedi.
Tamam, son seçimlerde muhalefet partilerinin yenilgisini eleştirelim ama sonuçlanmış bir seçimin sonuçlarını beğenmeyerek hükümet kuruluşunu engelleyen üst iradenin tavrını ve o gücün baskısı ile AKP’nin koalisyon görüşmelerini uzatarak ülkeyi yeni bir seçime zorlamasını, nasıl yok sayabiliriz?
Daha o seçim akşamı, her türlü hükümet modeline kabul edilemez gerekçeler öne sürerek, ‘hayır’ diyen MHP Genel Başkanı’nın, adeta AKP’nin işini kolaylaştırması hangi siyasi anlayışa sığdırılabilir?
Zorlanan seçim öncesi Güneydoğu’da yeniden başlayan çatışmalar, Amerika ile birlikte Suriye’nin üzerine gidilmesi ile ülkemizi kan gölüne çeviren İŞİD eylemlerinin yarattığı korkunun ve güdümleme (manipülasyon) kokan döviz fiyatlarında ki fırlamaların yarattığı endişelerin, oya tahvil edilerek seçim sonuçlarını etkilemesi göz ardı edebilir mi?
Tüm bu gerçekler dahi, muhalefet partilerinin yetersizliğini örtemez. Hele de AKP yöneticilerini dahi şaşırtacak seçim sonuçlarından sonra, kürsüye çıkan MHP, CHP ve HDP Başkanlarının beklentilerin aksine başarıdan söz etmesi, son derece şaşırtıcıdır.
Yukarıda saydığım onlarca olumsuzluğa rağmen, bir partinin oyların % 50’ ni aldığı bir seçimde, diğer partilerin başarıdan söz etmesi toplumla alay etmektir.
MHP’NİN HARAKİRİSİ:
MHP, daha doğrusu Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, 07 Haziran gecesi daha seçim sonuçlarının kesinleşmediği saatlerde, hiçbir koalisyonun içerisinde olmayacağını açıklaması ile bana göre Japon usulü kendisini ve partisini bitiren bir harakiri yapmıştı.
O geceden itibaren, gerek Sayın Bahçeli ve gerekse partinin önde gelen isimleri, yazılı ve görsel basında bu yanlışı savunabilmenin zorluğu ile boğuşmak zorunda kalmış ve MHP seçmenlerini dahi isyan ettirmişti.
Deneyimli onca ismin, bu yanlışı düzeltme çabasına girmemesi de doğrusu düşündürücüdür.
Siyasetin amacının, iktidar olarak seçmenine verdiği sözleri yerine getirmek olmasının gerekliliğini yerine getirmeyen ve uzlaşmaz bir tavırla seçmenlerinin umudunu kıran Genel Başkan’a olan güven, hızla azalıyordu.
Sayın Sinan Ogan gibi toplumda destek bulan bir isim partiden ihraç edilirken, tüm parti üyeleri tarafından dahi sevilen ve sayılan Sayın Meral Akşener’in partiden dışlanması, parti tabanında Genel Başkan’ın kendisine rakip olabilecek isimlerin partiden uzaklaştırdığı şeklinde yorumlanmaya başlamıştı.
Tüm bunlar, Sayın Devlet Bahçeli’ye olan inancı önemli ölçüde azaltmış ve bu üyeler tarafından da açıkça söylenir hale gelmişti.
Zaten AKP ile tabanlarının yakın olması da, çok sayıda MHP seçmenin AKP’ e kaymasına neden oldu. Seçim sonuçlarının açıklanmaya başladığı saatlerde bir ara barajın altında kalma korkusu dahi yaşanan MHP, aldığı düşük oy oranı ile TBMM’ de 4. Parti konumuna düşmüştür.
1997’den beri Genel Başkan olan ve 1999 Genel Seçimlerinde 2. Parti olarak rahmetli Ecevit Başkanlığındaki koalisyonla iktidar ortağı olan MHP, o günden bu yana hiçbir başarı gösterememiştir.
Ecevit Koalisyonunun ekonomik sıkıntılarla uğraştığı sırada, Türkiye’ye gelen Kemal Derviş’in ekonomide yaptığı düzenlemelerle hükümetin tam toparlandığı bir sırada, bana göre çok büyük bir yanlışa imza atan da Devlet Bahçeli’ydi.
Ecevit’in sağlık sorunları ile uğraşmasına rağmen her şey oldukça düzelmişken, Kemal Derviş’in DSP’nin içerisini karıştıran girişimleri ve beklenmedik “Erken Seçim” Çağrısı yaparak siyasete yön verme müdahalesine olumlu yaklaşarak “Erken Seçime’, ‘Evet’ diyen de, Devlet Bahçeli’ydi.
Benim kanıma göre, bu büyük bir oyundu ve erken seçim koalisyon partilerinin sonu olurken, yeni kurulmuş bir parti (AKP) hiç beklenmedik bir anda tek başına iktidar oluyordu. İşte bugün toplumun yüzde 50’ ni son seçim öncesi endişeli bir yaşama iten 13 yıllık tek parti (AKP) İktidarının oluşmasındaki en büyük pay da, bana göre Devlet Bahçeli’nindir.
MHP’nin tabanını oluşturan ülkücü gençlik çok dinamik bir yapıdır ve bu tabanın, bu sonucu kolay kolay kabullenebileceğini sanmıyorum. MHP’nin bu yenilgiden çıkmasının yolu, artık Genel Başkan dâhil MHP üst yönetimlerinin genç kadrolarla yenilenmesinden geçmektedir.
Nüfusunun çok büyük bir kısmı gençlerden oluşan ülkemizin, artık onları yönetecek siyasi parti yönetimlerinin, onları çok daha iyi anlayacak genç yöneticilerden oluşması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu sözlerim tüm partiler için geçerli olmalıdır.
Son sözüm, MHP artık Sayın Bahçeli ile devam edemez, etmemelidir de. Bu sorunu, partinin çok dinamik olan genç tabanı çözecektir diye düşünüyorum. 03.11.2015
NOT: Yazımın 2. Bölümü, CHP ve HDP ile ilgili yorumum ile yarın devam edecektir.