10 Kasım Salı günü, son vatan toprağımızı düşmandan temizleyerek bizlere üzerinde özgür yaşadığımız bu ülkeyi armağan eden ve kurduğu Laik, Çağdaş ve Hukuk temeline dayalı Türkiye Cumhuriyeti ile ülkemizi çağdaş dünyayla tanıştıran Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 77. Yıldönümüydü,,.
Son milli bayramlar ve son 10 Kasım Atatürk’ü anma törenleri sırasında gördüğüm ve çok önemli bulduğum bir tespitimi paylaşmak istiyorum.
Son yıllarda belirli kesimlerin Atatürk’ü gözden düşürme, hatta yok sayan tavırlarının arttığı bir ortamda, Atatürk’e olan ilgi ve sevginin hızla arttığını görüyorum.
Atatürk Anıtında yapılan anma törenlerinin kısıtlanarak, sivil toplum kuruluşlarının, diğer kişi ve kuruluşlarının Devlet Töreni sırasında birlikte çelen koymasına dahi müsaade edilmediği ortamda, Atatürk Anıtı her zamankilerden çok daha kalabalık olmaya başladı.
Bunlar ve özel günlerde Ankara’da ki Anıtkabir ziyaretçi sayılarında ki rekor artışlar göstermiştir ki, ne yapılırsa yapılsın bu milletin yüreğinde ki Atatürk sevgisini yok etmek mümkün değildir.
Bu tespiti yaptıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir öngörü ile daha o günlerde bugün yaşananları işaret ederek kurduğu Cumhuriyetini, çok güvendiği Türk gençlerine emanet etmesinden söz etmek istiyorum.
Mustafa Kemal Atatürk bu endişelerini, “Gençliğe Hitabe’ sin de” çok açık bir şekilde belirtirken, aslında çok daha önemli bir şekilde Türk gençlerine olan büyük güvenini de vurgulamıştır.
Atatürk’ün her ortamda güvenini vurguladığı o gençler, bugün Türkiye nüfusunun çoğunluğunu teşkil ediyor.
Üzülerek söylemek gerekirse, bizim kuşak Atatürk’ün gösterdiği güveni gençlerimize gösteremedi.
1980 Askeri darbesi, bu ülkenin en eğitimli ve düşünen beyinlerine sahip üniversite öğretim üyelerini, öğretmenlerini, memur ve sivil toplum kuruluşları yanında, belki de çok daha önemlisi geleceğimiz olan gençlerimizi vurdu.
12 Eylül 1980 öncesi yaşanan terör olaylarının faturası, gençlerimize “Siyaset dışına itme” Olarak yansıtıldı. Bugün ülkemizin yönetim kadrolarında bulunanların büyük kısmı, o dönemin siyaseti yasakladığı gençlerden oluşuyor.
Aslına bakarsanız, 1980 kuşağının şanssızlığı sadece 1980 Darbesi’nin yaptığı olumsuzluklarla sınırlı kalmadı.
Bu kuşak, darbe sonrası demokrasiye geçiş döneminde iktidara gelen ANAP ile başlayan Özal döneminin önemli bazı ahlaki değerleri çökerten, “Benim memurum işini bilir” Diyerek bir anlamda rüşveti görmezden gelen,
Yurt dışından getirilerek bankaların başına geçirilen ve “Prensler” olarak tanıtılanların başlattığı, “Köşe dönücülük” Anlayışının da etkisinde kalarak moral değerlerinde de kayba uğradı.
Bu olumsuzlukların yanında, yapılan bazı olumlu reformların da (Yurt dışına çıkışların kolaylaştırılması, yabancı paralara olan kısıtlamaların kalkması gibi ) Etkisi ile bu genç kuşağın bir bölümü de çok iyi eğitimler alma şansı bularak iyi eğitimli ve donanımlı hale geldi.
Bunun yanında, özellikle o dönemde başlayarak günümüzde de devam eden dinsel eğitimin öne çıkması ile tüm bu çağdaş değerlere karşı çıkan genç bir kuşağın yetiştiği de bir başka gerçek.
Bu olumsuzluklar bugün de bir başka yöntemle sürdürülüyor. Çıkar ilişkileri ile tarafsızlığını yitirmiş ve yanlı yayın yapan yazılı ve görsel basının dizi ve spor programları ile toplumun büyük bir kısmı, ülke sorunlarından uzak bir dünyada yaşama alıştırıldı.
Nitekim gazete ve TV izleyenler arasında yapılan araştırma sonuçlarına göre, gazete okuyan ve TV izleyenlerin % 70’ i haber ve haber programlarını izlemiyormuş. Başka söze gerek var mı?
Tüm bunlara rağmen inanıyorum ki, Türkiye çağdaş dünya ile olan yakınlaşmasını ve AB’ne girme hedefini sürdürecektir. Bunun aksini düşünmek dahi istemiyorum.
Türkiye AB’ne girme hedefini ise, ancak ve ancak çağdaş yaşamdan yana olan Türk gençleri ile ulaşabilecektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün güvendiği gençlerde bunlardır.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün güvendiği gençler, donanımlı ve özeleştirisini yapabilecek olgunluğa erişmiş gençlerdir.
Özeleştirisini yapabilenler egolarını yenmiş ve kendi çıkarlarını değil, toplumsal çıkarları koruma adına sorumluluk alabilecek bireylerdir.
Bu söylediklerimi doğrulayan ve benim de umutlarımı güçlendiren 1980 kuşağından bir kızımızın, sosyal medyada paylaştığı özeleştiri anlamında ki içtenlik kokan yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu kızımız benim bir sınıf büyüğün olan çok değerli meslektaşım Prof. Dr. Okan Atay’ın kızıdır. Okan Atay, her türlü akçeli işlerin döndüğü bir kurumun genel müdürlük görevini yapmasına rağmen, bir dürüstlük ve namus abidesi olarak camiamızda imza atmış bir meslektaşımızdır.
Kızı Zeynep Atay’da kendisine yakışan bir yazı ile bunu kanıtlamış bulunuyor. İşte bu yazısı;
*********************************
Aşağıdaki yazıda kendini bulmayacak tek bir arkadaşım olduğunu sanmıyorum. Tespitlerin de hemen hepsine katılıyorum.
Resmi tarihle şartlanmış, ama "iyi" eğitilmiş, seksenler dönemi sonrasının apolitik mahsulüydük biz.
Sokağın gerçeğinden uzaktık, başını örtmek bizim için dini değil sınıfsal bir olguydu. Tıpkı farklı etnik gruptan olanları kafamızda kategorileştirdiğimiz gibi sorgulamadık bile hiç.
Kendi çocuklarımız kadar olmasa da, çoğumuz epey steril (apolitik) ortamlarda büyüdük, yaşadık, yaşıyoruz. Ve bu sebeple de olan biteni tam kavrayamıyoruz.
Endişem odur ki, bu kumaş işleri düzeltecek yeni bir lider, yeni bir oluşum çıkartamayacaktır. Biz hiçbir şey için mücadele etmedik çünkü.
Bugün başarılı addedilen muhafazakar kesimin, hatta Kürt hareketinin tersine, bir tek “Oy ve Ötesini” Bundan ayrı tutarım..
Gerçekten ülke meselesine kafa yorup emek koyan, canla başla çalışıp örnek bir örgütlenme oluşturan her yaştan pırıl pırıl bu insanları tanımak bir nebze olsun umut veriyor. Lakin sayıca o kadar azlar ki.....
**************************************
Bu yazıda da görüleceği gibi zaman zaman umutsuzluğa düşseler de, “Gezi Olaylarının” İlk günlerinde ki tavırları sergileyebilen ve hiçbir yerden destek almadan oluşturdukları “Oy Ötesi Grubu” İle seçimlerin güvenliği için sorumluluk alan bu kuşağın, Atatürk’ün güvendiği ve Cumhuriyeti emanet ettiği gençler olduğuna inanıyor ve onlara güveniyorum.
Türkiye, onların omuzlarında çağdaş dünya hedeflerine ulaşacaktır. Yeter ki, onlara güvenelim ve onlara sahip çıkarak destekleyelim.
Çünkü Türkiye’nin geleceği, onlardır.
Güzel ve moral değerlerimizi yükseltecek bir hafta dileğiyle