Okuyanlar hatırlayacaktır, geçen hafta ki köşe yazım da “Toplumsal tepkilerin bir nedeni vardır” Başlığı altında ülkemizde çok sık rastlanmayan toplumun hak arama eylemlerinden söz etmiştim.
Bugün de yapılan yanlışlar karşısın da vatandaşların haklarını aramayışlarına değineceğim.
Akıl almaz yanlışların yapıldığı bir ülke veya kentte yaşayanlar ne oluyor diye durumu sorgulayamıyorsa, yapılan yanlışların gizli suç ortağıdır.
Çağdaş ülkelerde ne siyasi irade, ne de yerel yönetimler bizde ki gibi yanlış işler yapamazlar. Bunun nedeni, o ülke insanlarının hem ulusal, hem de kişisel haklarına verilecek zarara anında tepki koyacaklarının bilinmesidir.
Ama o ülkelerde suç işlemedikleri takdirde, yasal haklarını korumak için eylem yapanlara da hiçbir baskı uygulanmaz. Kimse de uyduruk nedenlerle gözaltına alınmaz ve de tutuklanmaz.
Ben bunları yazarken birilerinin de, “Ama o ülkelerde bağımsız yargı ve işleyen bir demokrasi var” Diye itiraz ettiklerinin farkındayım.
Benim söyleyeceklerim de işte tam bu noktada başlıyor.
Hiç kimse bazıİşte gerekçelere sığınarak görevi olan vatandaşlık hakkından vaz geçemez. Çünkü bizim de bir Anayasamız var. Hem de bu Anayasa Avrupa Devletlerinin Anayasalarından esinlenerek hazırlanmıştır.
Evet, bugün 1982 de darbe iktidarının özgürlükleri kısıtlayan bazı maddeler sokuşturduğu Anayasa hala geçerliliğini koruyor. Ama unutmayalım ki, 1982 Anayasası yapılan halk oylamasında % 92 ile onaylanmadı mı? Kabul oyu verende bu ülkenin insanları değil miydi?
Bugün söz edeceğim yanlışları sorgulamadan kabullenen bir toplum var olduğu sürece, bu yanlışlar yapılmaya devam edecektir.
Bu ülkenin insanları huzur içerisinde yaşamak istiyorsa, haklarına sahip çıkmak ve bu haklarını sonuna kadar savunmak zorundadır. Yasal çerçeve de kalarak hak arayanlara da sahip çıkmak ve destek vermek de bu sorumluluğun bir parçasıdır.
Ne yazık ki, Cumhuriyet döneminin kendilerine altın tepsi içerisin de sunduğu haklar ellerinden alınırken susan bir toplumun, hukuksuzlukların kendisine dokunduğun da yakınmaya hakkı olamaz.
Bu konuyu yerelden başlayarak bazı örneklerle açmak istiyorum.
Samsun bugün geçmişini arıyorsa, bu kentin insanlarının “Şapkalarını önlerine koyup biz nerede yanlış yaptık?” Diye düşünmeleri gerekir.
- Bir zamanlar Türkiye’nin ilk altı kenti arasında yer alan Samsun, bugün otuzlu sıraların altında kalırken,
- Çok partili demokrasiye geçildiği günden itibaren kararlı bir şekilde iktidar olan partilere oy vermeyi sürdürürken,
- Yaşadığı kentin zaten kısıtlı olan sokak ve caddelerinin bazıları trafiğe kapatılıp özel şahıs ve işletmelerin kullanımına sunulurken,
- Halkın kullanımı için yapılan projeler Samsun Halkın görüşü alınmadan uygulamaya konurken,
- Samsun’a tüm Karadeniz Bölgesinde “Teşvik Yasası” Dışına itilen tek kent olma ayıbı yaşatılırken,
- Çocuklarımızın geleceği olan Çarşamba Ovası gibi Türkiye’nin en verimli ovasına tespih tanesi gibi kirli yatırımlar dizilirken,
- Türkiye’nin en güzel kumuna sahip Atakum- Ondokuzmayıs sahilini ve denizi kayalarla doldurulup yok edilirken,
- Samsun eğitim de Türkiye birincileri çıkarttığı günlerden, Türkiye sıralamasında otuzuncu sıraların altına düşerken, Sen, tüm tüm bu yanlışlara rağmen susabiliyorsan, sayısı giderek azalan dik durmayı becermiş sivil toplum kuruluşlarına destek olmak yerine, yanlış yapanlara destek vermeyi sürdürüyorsan,
İçinden Artvinli Havva Ana gibi dava adamları çıkartamıyorsan,
Ne kendi çıkarların için, ne de kentin adına yakınma hakkın olamaz.
***************************
Olaya Türkiye penceresinden bakınca da ne yazık ki, çok farklı bir resim göremiyoruz.
- Yıllardır ekip biçtiğin toprakların geliri ile en azından aileni doyururken, artık sana getirilen üretim kısıtlamaları nedeniyle kendi rızkını dahi çıkaramıyorsan,
- Ne kadar pahalıya mal olursa olsun, sonuçta para içeride kalıyor olmasını dahi önemsemeden, aynı ürünleri daha ucuz diye yurt dışından ithal yoluna gidilirken, bu nasıl iş diye sorgulamıyorsan,
- Tarlanı ekip biçmediğin için dönüm başına verilen rüşvet gibi paraları alıp kahvehanelerde taş oynamayı yeğliyorsan,
- Köy gençlerimizin toprağından kopartılıp büyük kentlerin varoşlarında perişan olmaya mahkûm olmasına itiraz etmiyorsan,
- Veraset yoluyla gelen büyük tarlaların, küçük olsun ama tapusu benim olsun felsefesi ile çocuklar ve torunlar arasında parçalanıp küçülmesine aldırmıyorsan,
- “Tarlalarımızı bir kooperatif bünyesinde toplayarak geniş alanlarda üretim yapalım anlayışını yaratamıyorsan,
- Yat sahiplerine çok ucuz fiyatla motorin verilirken, köylümüze çok daha pahalı motorin verilişini içine sindirebiliyorsan,
- Çocuklarının geleceği olan ovalara kirli yatırımlar hançer gibi saplanırken, yarınını düşünmüyorsan,
- % 20 e varan işsizin olduğu, milyonlarca insanımızın açlık sınırında yaşam sürdüğü ülkemize, iki milyona yakın mülteci alınıp, kontrolsüz bir şekilde Türkiye içlerine salınırken, her bir mültecinin senin aşına ortak olduğunu görmezden geliyorsan,
- Rant uğruna çevrenin, derelerin, akarsuların, ormanların darmadağın edilmesine karşı çıkamıyorsan,
- Tüm bu olanlara “Kader” Deyip her şeyi kabulleniyorsan,
Sana birilerinin reva gördüğü şartlarda yaşamını sürdürmeye mahkûmsun demektir.
Ülke yönetiminde söz sahibi olmayı takım tutma sanarak deden, baban A patisine oy veriyordu diye sende o partinin taraftarı olarak her seçimde aynı partiye oy vermeyi sürdürürsen,
Bir türlü seçim öncesi partilerin programlarını inceleyerek, o dönem de hangi parti ülke çıkarlarına daha iyi hizmet edecekse, ona oy vereyim diyemiyorsan,
Bu ülkeye hangi Anayasa’yı getirirsen getir, değişen bir şey olmayacaktır.
Kanımca Türkiye’de en sağlıklı oy verenler, ortalaması değişen oranlarda olsa da, seçim sandığına gidene kadar oyunun rengini belirlememiş olan ve kararsız oylar olarak tanımlanan seçmenlerdir.
Demokrasi emek ister, katılım ister, hak arama ister. Bunun yolu da eğitim seviyemizin yükselmesi ile doğru orantılıdır.
Ama üzülerek söylemek gerekirse, günümüzün milli eğitim politikaları tam tersine, sorgulamayan, araştırmayan, söylenene biat eden bir kuşak yetiştirmekten yanadır.
Son günlerin yoğunlaştığı olaylar Güneydoğumuzda ki pis savaşa bulaşmamamız dileğiyle iyi haftalar. 25.07.2015
Ecz. SADİ SUBAŞI