07 Haziran Seçimleri sonrası yaşananlar ülkemiz demokrasisi adına son derece üzücü şekilde gelişiyor.
Sanki sahada bir futbol maçı oynanıyor. Bir yanda kazanmak adına her türlü yolu deneyerek en çok oyu almış olan dünün iktidar partisi, diğer yanda ise üç partiden oluşan muhalefet takımı yer alıyor.
Saha da kıran kırana bir maç oynanıyor ama maçın hakemi her an maça müdahale edip açıkça taraf tutuyor. Sürekli kural ihlalleri yapıyor ve oyunun onun koyduğu kurallara göre oynanmasını istiyor.
Tribünlerde ise, 07 Haziran seçimlerinde verdikleri oylarla maçın sonucunu belirlemiş olmalarına rağmen, hakemin maçı sonlandırmayıp uzatmasıyla şaşkınlığa uğramış seçmenler yer alıyor.
Oyunun adil ve kurallara uygun oynanıp oynanmadığını denetlemekle yükümlü olan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Yüksek Seçim Kurulu ise protokol tribününde maçı izlemekle yetiniyor.
Hakemin yaptığı kural hataları sonrası tekrarlanması gerekecek maçın kurallarını dahi bu kadar yetkili kuruma rağmen, hakem belirliyor.
***********************************
Keşke oynanan oyun bu mizansende ki gibi bir futbol maçı olsaydı. Ne yazık ki, oynanan ve adı konamayan bu oyun ülkemizin kaderi üzerinde oynanıyor.
Hem de öyle bir zamanda ki, ülke kan gölüne dönmüş, hergün ne için öldüğünü bilmeyen fidan gibi gençlerin cenaze törenleri ile yatıp kalkıyoruz.
Ülke bir seçim yapmış, seçmen de oyları ile yapılması gerekeni söylemiş ama seçmenin verdiği mesajı almamak için direnenler, ülkeyi sonu bilinmeyen yeni bir seçime sürüklemektedir.
Bu sürecin böylesine kötü gelişmesinin iki sorumlusu gözüküyor. Birisi MHP, diğeri ise tarafsız olması gerekirken her türlü kural dışı uygulamayı göze alarak seçim sonrası süreci kendi beklentileri adına yönlendiren Cumhurbaşkanı’dır.
MHP daha seçim sonuçlarının dahi tam alınmadığı saatlerde, kendisine ana muhalefet görevi biçerek her türlü hükümet alternatifine kapıları kapatarak, seçmenin kararına saygısızlık yapmıştır.
Aynı MHP, seçim sürecinde seçmenine verdiği sözlerin tersine tüm hükümet modellerine kapıyı kapatırken, muhalefet adına çok anlamı olan TBMM Başkanlığına da AKP’li bir adayın seçilmesine zemin hazırlamıştır.
Seçim öncesi her platforma yolsuzluk ve rüşvet olaylarının hesabının sorulacağını söyleyen bir partinin bu tavrının kabul edilebilir bir yanı yoktur.
İşte böyle bir ortamda, seçim sonrası izlenmesi gereken sürecin gereklerini yerine getirerek tüm yolları denemeden ülkemizi yeni seçime zorlayan Cumhurbaşkanı, ülkemizde yönetim biçiminin de değiştiğini ve yapılacak seçimde seçmenlerin bunu yasallaştırmasını istemektedir.
Oysa bu ülkenin Anayasası henüz değiştirilmemiştir. O zaman bu sözler Anayasayı ihlal anlamına gelir ki, görevi Anayasa’yı korumak olan Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin bu duruma seyirci kalma hakkı var mıdır?
İşin özeti, seçim sonrası özellikle MHP’ nin bir koalisyon hükümetinin kurulmasına katkı vermemesi sonucu, ülkemiz yetkisiz bir hükümetle yeni bir seçime sürüklenmektedir.
Gelinen bugünkü noktada muhalefet partilerine son bir görev düşmektedir. Muhalefet hiç olmazsa ortak bir vaatlerini yerine getirmelidir.
Son seçimlerde üç muhalefet partisinin de ortak sloganı, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet olaylarının hesabının sorulması değil miydi?
Şu anda TBMM’ inde ki sayısal üstünlük muhalefetin elindedir. Muhalefetin 292, AKP’ nin 257 sandalyesi bulunmaktadır. TBMM’ ni olağanüstü toplantıya çağırmak için gerekli vekil sayısı da 131’dir. Bu sayı için sadece CHP’ nin milletvekili sayısı dahi yeterlidir.
O halde bu partilerin bu işlemi başlatarak bu suçu işleyenleri “Yüce Divana” Götürecek süreci başlatmasını engelleyen bir durum var mıdır?
Bu konuda bir milletvekilinin hazırladığı soruşturma önergesi üç muhalefet partisi tarafından destek bulmalı ve bu önerge TBMM’ de muhalefetin oyları ile kabul edilerek en azından bu süreç başlatılmalıdır.
Böylece kısa sürede sonuç alınamayacak olsa dahi, yeni bir seçim öncesi muhalefet partilerinin verdikleri sözün arkasında durup durmadığı da test edilmiş olacaktır.
Ama şurası muhakkak ki, yenilenecek bir seçim de muhalefetin istemediği bir sonuç çıkar ve her şey eskiye dönerse, bunun en büyük sorumlusu 07 Haziran Seçim sonuçlarının gereğini yerine getirmeyenler olacaktır.
Kişisel çıkar ve tutkular için değil, ülkemizin çıkarları doğrultusunda çaba harcayan siyasetçilerin rol aldığı demokratik bir sistemin yerleşmesi dileğiyle, iyi haftalar.. 24. 08. 2015