Uzun bayram tatilini değerlendirmek üzere beş yıldır Washington’da yaşayan oğlumuz, gelinimiz ve torunlarımızla birlikte olmak üzere Washington’a gittik.
Onbeş yıl kadar önce bir turla Amerika’nın Güney Bölgesinde ki Florida yarımadasını ve bu bölgenin merkezinde yer alan Orlando ile Miami gibi dünyanın en ünlü tatil beldesi ile sinema filmlerinin sahnelerinin izlenebileceği Üniversal stüdyosu, Walt Disney parkı gibi çocuk parklarının da bulunduğu Orlando ve civarını gezmiştim.
O gezi de Amerika için her şeyin üst düzey teknolojinin esiri olmu yapaylık olduğu şeklinde bir kanı edinmiştim. Avrupa’nın tarihi kentlerinden sonra Amerika bana çok da cazip gelmemişti.
Bu kez Amerika gibi dünyayı yöneten ve sömüren bir devin merkezindeydim. Amerika’ya bu kez bir başka gözle bakıyordum. Öyle ya, dünyaya yön veren bir ülkenin Başkenti, kim bilir nasıl hareketli ve sıkı denetim altındadır diye düşünüyordum.
Daha ilk günden bu ön yargılarım yerle bir oldu. Polisi sadece ve çok sınırlı sayıda Beyaz Saray’ın bahçe duvarları dışında ki koruma bandı üzerinde, bir de devlet dairelerinin bahçelerinde ve bu sokaklarda siren çalarak dolaşan polis araçlarında gördüm.
Amerika deyince akla gelen tabii ki Beyaz Saray’dır. Beyaz Saray denilince de Devletin merkeziymiş gibi algılanır. Oysa Beyaz Saray Amerika Devlet Başkanlarının malikhanesi ve çalışma ofislerinin olduğu çok da görkemli ve büyük olmayan bir binaymış. Hele de bizim Ak Saray’ın yanında çok sıradan kalıyor.
Gelelim yazımın başlığına konu olan Washington’un özelliklerine;
Washington’u gidip, gören okurlarım vardır. Sanıyorum onlar da aşağıda ki yazdıklarıma katılacaktır. Avrupa’nın önemli kentlerini görmüş birisi olarak, Washington DC ( Devlet merkezi) ve eyaletlerini, kentleşme açısından Avrupa kentinden çok daha güzel düzenli buldum.
Washington DC olarak anılan Başkent, bu kentin iki yanında yer alan Maryland (5,7 milyon) ve Virginia (8,3 milyon) Eyaletlerinin arasın da yer alan 600.000 nüfuslu devlet merkezinin adı. Bu bölge, Hükümetin de merkezi. Meclis ve Senato binası ile tüm devlet daireleri ile Beyaz Saray da bu bölge de yer alıyor.
Ayrıca Bu bölgeye bağlanan caddelerde içerisinde, bizim konsolosluğunda bulunduğu çok sayıda konsolosluk binaları bulunuyor.
Bu bölge ile diğer bilgileri bir sonra ki yazıma bırakarak,Bu beni çok etkileyen ve hayran bırakan bu kentin yerleşim planından söz etmek istiyorum.
Bir başta Maryland, diğer başta Virginia eyaletleri nüfusun çok yoğun yaşam ve yerleşim alanları olarak düzenlenmiş. Her iki yerleşim alanı da bir büyük ormanın içerisine yerleşmiş.
Size Samsun’u örnek vererek anlatırsam bir başta Bafra, diğer başta Çarşamba’yı içerisine alacak çok geniş bir alanı orman olarak düşünün. Bu ormana uçaktan baktığınızda, ormanın içerisinde birbirini dikey kesen çift yönlü bulvarların ve kavşakların yer aldığını gördüğünüzü düşünün.
Böylesine geniş bir ormanın ortalarında bir alanda, çok yüksek olmayan büyük devlet daireleri, meclis ve senato binaları, beyaz Saray, dini mabetler ve müzeler gibi binaların bulunduğu Devletin Merkezi denilen Washington DC yer alıyor.
Bu bölgenin dışındaki ormanlık alanın içerisine gömülmüş en büyüğü üç katı geçmeyen ama çok büyük çoğunluğu birer ve dubleks villa tipi evler yer alıyor. Bu evler bu ormanlık alanın içerisine yerleşmiş ana cadde ve bunları birbirine bağlayan sokakların etrafına dizilmiş.
Bu evlerin yerleştiği alan dışında ki tüm alanlar ormanlık olduğu için bu evlerin çoğunluğu sokaklardan dahi zor görülüyor. Bu evlerin bahçelerinde, hatta sokaklarda gezinen sincapları her an görebiliyorsunuz. Bu ormanlık alanda geyiklerinde yaşadığı ve zaman zaman ana yollara çıktıklarını dahi anlattılar ama henüz biz bunlara rastlamadık..
Bu evlerin önlerinde araçları park ediyor. Bu evlerde semt ve görkemine bağlı olarak her ekonomik düzeyde insanlar yaşıyor. Washington DC’ de daha çok o bölgede oturmak zorunda olanlar yaşıyor. Böylesine ormanlık bir alan olmasına rağmen yol kenarlarında boş bırakılmış geniş yemyeşil alanlar göz okşuyor.
Kentin bu bölümlerinde özellikle akşam saatlerinde yol kenarlarında ki banketlerin yan tarafında koşan ve yürüyen insanları da görmek mümkün.
İnsan yaşamına böylesine değer verildiğini görmek, doğrusunu isterseniz ülkemizde bunları şu an için görmeyi hayal dahi edemeyecek birisi olarak, beni kıskandırdı.
Bırakın böyle bir kenti kurabilmeyi, askeri ve bazı resmi kurumların ellerinde olduğu için insan elinden kurtulmuş son yeşil alanları dahi, kentlerin yeni imar katili TOKİ’ e nasıl teslim ederiz hesaplarının yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Bu izlenimlerimin 2. Bölümünü de gelecek hafta ki köşe yazımda sunmak üzere güzel ve sorunsuz bir hafta diliyorum. 04.10.2015