Bugün sizlerle son yılların en çok tartışılan konularından birisini çeşitli yönleri ile paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi son yıllarda Osmanlı hayranlığı gündeme otururken, Cumhuriyet dönemine yapılan saldırılarda artmış bulunuyor.
Hatta daha da ötesi,Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonrası elde kalan ve büyük bir bölümü işgal edilmiş olan son vatan toprağı Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı ile düşmanlardan temizlenmesi sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının sorumlusu gibi gösterilmeye çalışıldığı ve bu tür söylemlerin sıkça kullanıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Bunların altında yatan en önemli neden, tarihimizin gerçeklerini bilmeden, araştırmadan yapılan siyaset anlayışıdır.
Bu konuyu tartışmadan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl yıkıldığını bir kez daha hatırlanmasında yarar görüyorum.
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN YIKILIŞI;
Gerçek olan şey, Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşından yenik çıkan tarafta yer aldığı için elinde kalan son topraklarını da kaybetmesi sonucu yıkılmıştır.
Aslında Türklerin 1071 de Orta Asya’dan Anadolu’ya geçmesi ile Avrupa’da başlayan Türk korkusu ve düşmanlığı, Osmanlı Devleti’nin kurulması ve giderek büyüyerek üç kıtaya yayılan dev bir imparatorluğa dönüşmesi ile en üst seviyeye çıkmıştır.
Bu korku, zamanla Türkleri geldikleri Orta Asya’ya geri göndermek Avrupa’nın en büyük hedefi haline gelmiştir.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu dev İmparatorlukta son dönemlerinde çok kötü yönetilmesi sonucu giderek zayıflamış ve Avrupa’nın “Hasta adam" diye tanımladığı bir duruma düşmüştür.
Bu çöküşü hızlandıran da Osmanlı İmparatorluğu’nu 700 yılı aşkın bir süredir yöneten Osmanlı Hanedanı olmuş ve Avrupa devletlerinin Osmanlıyı yıkma amaçlarını kolaylaştırmıştır.
Sonunda da patlayan 1. Dünya Savaşı’na, neredeyse tüm Avrupa Devletlerinin oluşturduğu İTİLAF Devletleri(İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya,Sırbistan, Romanya, Belçika, Karadağ, Yunanistan, Portekiz, Brezilya ve son anlarda katılan ABD) Karşısında İTTİFAK Devletleri(Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan) Safında giren Osmanlı İmparatorluğu, savaşı kaybeden tarafta yer aldığı için elinde kalan tüm topraklarını kaybetmiş ve son vatan toprağı Anadolu’nun da büyük bir kesimi işgal edilmişti.
Bu çöküşün altında yatan bir başka önemli neden ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu dönemleri yaşarken Avrupa’nın teknolojide ki gelişimine ayak uyduramamış olması ve matbaayı dahi ancak 150 yıl sonra kendi insanlarının hizmetine sunabilmiş olmasıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yok oluş hikayesinin kısaca özeti budur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdeğini oluşturan Anadolu Türkleri, İmparatorluğu 700 yılı aşkın yöneten Osmanlı Hanedanlığına hiçbir dönemde ihanet etmemiş, Osmanlı Hanedanından hiçbir talepte bulunmamış, tam tersine vergisini vermiş ve her istendiğinde çocuklarını Osmanlı Ordusunun emrine vermekten kaçınmamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığı dönemde, Anadolu’nun tüm Batı ve Güney Bölgesi ile Trakya ve Marmara Bölgesi işgal edilmiş, Anadolu’ da yaşayan insanlar büyük bir yoksulluk ve sefalet içerisinde tüm umutlarını yitirmiş bir durumdaydı.
Türkleri adeta Anadolu’nun orta bölgesinde esaret altında yaşamaya mahkûm eden bu işgal ve yok oluşa isyan ederek Kurtuluş Savaşı’nın ilk ateşini Samsun’da yakan Mustafa Kemal ve dava arkadaşlarına inanarak bu şanlı zafere imza atanlar, işte bu Anadolu Türkleriydi.
Bu gerçek ortadayken, yok olan Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden kurulan yeni ve çağdaş dünyayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve O’ nu kuran Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Osmanlı Devleti’nin yıkılışının sorumlusu gibi gösteren söylemler insafsızlık ve tarihimizden habersiz olmak demektir. Bunun kabulü de mümkün değildir.
Bu düpedüz tarihimizi bilmemektir.Bu toprakları işgal eden düşmanları canları pahasına bu topraklardan atarak son vatan toprağı Anadolu’da özgür yaşamamızı sağlayacak olan son Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara yapılan en büyük haksızlıktır.
***************************************************
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE NUTUK.
Yukarıda anlattığım tarihi bilgisizliğimizin tavan yaptığı günümüzde, Osmanlı’nın çöküş ve yıkılışı ile Osmanlının küllerinden yaratılan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden Kurtuluş Savaşı’nın evrelerini en güzel anlatan ve son yüz yılında en geçerli tarihi belgesi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün NUTUK’UNU yeniden okumaya karar verdim.
Ne var ki, birisi lise yıllarında diğeri de Üniversite yıllarında olmak üzere iki kez okuduğum NUTUK’U, iş yoğunluğundan bir türlü bir kez daha okuma fırsatını yaratamıyordum.
Sonunda teknolojinin sağladığı kolaycılığı seçerek NUTUK’UN seslendirildiği 24 saatlik CD’ni aldım ve dinlence zamanlarım da dinlemeye başladım.
Gençlik yıllarında iki kez okuyup da özümsediğimi düşündüğüm NUTUK’UN henüz yarısını dinleyebildiğim şu sırada, çok önemli bazı bölümlerinin hafızamda küllendiğini fark ettim.
Bugün daha bilinçli olarak dinlediğim NUTUK, bana çok acı bir gerçeği de hatırlattı.
Üzücü bir tespit ama söylemek zorundayım ki, ülkemizi yönetmeye talip olan siyasetçiler ve seçilerek TBMM de bizler adına kararlar alan milletvekillerinin çoğunun NUTUK’U bir kez dahi okumadıkları kanısına vardım.
Çünkü NUTUK’U okuyan bir kişinin,
- Osmanlı’nın neden ve nasıl yıkıldığı gerçeğini kabul etmemesinin,
- Elde kalan işgal edilmiş son vatan toprağı Anadolu’nun işgal güçlerinden ne büyük fedakarlıklarla ve ne büyük imkansızlıklarla adeta bir mucize yaratılarak temizlendiğini bilmemesinin,
- Sonrasında da bizlere özgürce yaşayacağımız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına acımasızca saldırmasının mümkün olamayacağını gördüm.
Millî Mücadelenin tüm hızı ile sürdüğü günlerde,
- Mustafa Kemal Paşa ile omuz omuza savaşan dava arkadaşlarının dahi, zaman zaman inançlarını kaybederek Mustafa Kemal’e ne zorluklar çıkardığını,
- Halide Edip Adıvar’ın dahi, Millî Mücadele’nin Liderine yazdığı uzun bir mektupla, zafer kazanılsa bile yaşatmanın zor olduğuna dikkat çekerek, bir süreliğine de olsa, Amerikan Mandasını kabul etmemizin doğru olacağını önerdiğini,
- Çok önemli bazı isimlerin, zafer sonrası Osmanlı Hanedanı ve Hilafetin devamından yana tavır sergilediğini,
- İşgal güçlerinin kışkırtması ile Yozgat, Konya ve Ege Bölgesi’nde bulunan eşkıyaların yöre halkını da kandırarak isyanlar başlattığını,
- Tüm bunlara zaman zaman Mustafa Kemal Paşa’nın nasıl bir inanç ve kararlılıkla karşı koyduğunu, görürlerdi diye düşünüyorum.
Yine Mustafa Kemal Atatürk’ü din düşmanı olarak tanıtmaya çalışanların,
- Millî Mücadele’nin tüm hızı ile sürdüğü 1920 Nisan ayında Mustafa Kemal Paşa’nın tüm direnenlere rağmen, TBMM’ni Ankara’da açmaya karar verdiğinde cuma gününü seçtiğini, Hacı bayram Cami'nde kılınacak Cuma namazı öncesi tanınmış din adamlarına Kur’an ve mevlit okunması ve Cuma namazı sonrası dualar eşliğinde TBMM’ ni açmaya topluca gidilmesi talimatını verdiğini,
- Cephe komutanlarına yazdığı her talimatı, “Vatanımızı kurtarmak amacı ile verdiğimiz bu haklı mücadelemize Allah’ın da yardımcı olacağına inandığını” Vurgulayarak bitirdiğini,
- Başta İngiliz ve Fransızlar olmak üzere işgal güçlerinin her türlü engellemeyi yaptığı ortamda, telgraftan başka iletişim aracı olmayan Mustafa Kemal Paşa’nın bu zor mücadeleyi ne zor şartlarda sürdürdüğünü,
- Tüm zorluklara ve imkansızlıklara rağmen, Mustafa Kemal Paşa’nın ne kadar büyük bir inanç ve iradeyle milli mücadeleyi yönettiğini görürlerdi,
- Hiçbir kişisel çıkar gözetmeksizin, sağlığını dahi ihmal ederek bizlere özgür yaşayacağımız bir ülke armağan ettiğini bilirlerdi.
- Bugün bazılarının yaptığı Atatürk düşmanlığını yapmaya vicdanları izin vermezdi.
Cumartesi akşamı son aylarda Güney sınırımızda toplanan PKK-PYD ve YPG terör örgütlerini temizlemek üzere ordumuzun başlattığı hava ve kara harekâtında silahlı kuvvetlerimizin başarı ile görevlerini tamamlayarak sağ salim dönmelerini diliyor ve çok hareketli geçecek olan haftanın ülkemiz açısından güzel haberlerle geçmesini diliyorum.
Not: Yazımın 2. Bölümünü yarın bu sütunlarda okuyabilirsiniz.