Ülkemiz son günlerde gündemine oturan iki konuyla uğraşıyor.
Bunlardan birisi, Rusya’ya ait bir savaş uçağının Suriye sınırında savaş uçaklarımız tarafından düşürülmesi sonrası Rusya ile ülkemiz arasında yaşanan ve giderek tırmandırılan krizdir.
İkincisi ise, Avrupa Birliği’nin Suriyeli mülteciler için ülkemize üç milyar Euro vereceğini açıklaması ile başlayan rüşvet tartışmalarıdır.
Bu iki konuyu derinliğine irdelemeden önce, tüm bu sorunların yaşanmasına zemin hazırlayan asıl nedene bir kez daha değinmek istiyorum.
Özellikle iktidarın bakanlarının adının da karıştığı rüşvet ve yolsuzluk davalarının örtbas edilmesi ile yargının çökertilmesinin toplumun büyük bir kesiminde yarattığı endişe ve tepki, 07 Haziran Seçimlerini ülkemiz açısından hayati bir dönüm noktası haline getirilmişti.
İşte bu endişe ve korkuyu duyan seçmenlerin % 60’ı, verdiği oylarla AKP’ nin tek başına iktidara gelmesine dur derken, bu anlamda görevini yapmış ve muhalefet partilerine de “Bir araya gelin ve hükümeti kurarak yolsuzlukları soruşturun ve yargıyı bağımsız hale getirecek önlemleri alın” Demişti.
Ne var ki, daha seçim sonuçları dahi kesinleşmeden her türlü hükümet oluşumuna hayır diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve O’nun yaptığı bu akıl almaz yanlışa koltuklarını koruma sevdasıyla engel olmayan kurmayları, seçmenin kararına saygısızlık etmişlerdi.
Ana Muhalefet Partisi CHP’nin de, AKP ile koalisyon için bir ay gibi uzun bir süre görüştükten sonra “Bu sürede bize bir koalisyon önermediler” Diye açıklama yapması, son bir şans yakalamak için AKP’ nin (Daha doğrusu, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın) Kurguladığı “Tekrar Seçim” Oyununu çözemediğinin itirafı gibiydi.
Sonuçta, iktidarı kaybetmenin nelere mal olacağını çok iyi bilen AKP, Cumhurbaşkanı’nın da desteği ile muhalefet partilerinin aymazlığını çok iyi değerlendiriyor ve beş ay sonra yapılacak yeni bir seçim kararını çıkartıyordu.
01 Kasım’da yenilenen seçimlerde ise, seçmen 07 Haziran Seçimlerinde verdiği oyların gereğini yerine getirmeyen başta MHP olmak üzere muhalefet partilerine cezayı kesiyordu.
İşte bu nedenle, 07 Haziran seçimi Türkiye’nin kırılma noktası olmuştur. Eğer o gün AKP dışında, hatta AKP ile dahi olsa bir koalisyon hükümeti kurulabilseydi, bugün bambaşka bir Türkiye vardı. Hepsinden de önemlisi, bugün çok farklı şeyler konuşuluyor olacaktı.
- 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk davaları sorgulanacak ve işin aslı ortaya çıkacaktı.
- Belki, dış politikamız, komşularımızla iyi ilişki ekseninde yeniden düzenlenebilecekti.
- Olasıdır ki, bu anlamda Suriye’nin içişlerine karışma politikamızdan da vaz geçilecekti.
- Askeri üslerimiz, Amerika başta olmak üzere birçok yabancı devletin uçaklarına açılmayacak ve Suriye üzerinde oynanan savaş oyunlarına alet olmayacaktık.
- 07 Haziran ile 01 Kasım arasında yaşanan garip olaylar ve siyasi sertleşmeler olmayacak ve belki de bunlara bağlı olarak başlayan Güneydoğu Bölgemizde ki kanlı çatışmalar da olmayacaktı.
- Sonuçta, bugün Rusya ile yaşanan uçak krizi de olmayacaktı.
*******************************************
RUS SAVAŞ UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ İLE YAŞANAN KRİZ;
Türkiye’ye çok ağır bedelleri olacağı şimdiden görülen Rus uçağının düşürülmesi olayının bir şekilde kapatılması gerekirken, iç politikayı şekillendirmek için kullanılmaya başlaması, ateşle oynamaktır.
Sınırlarımızın ihlalini egemenlik haklarımıza tecavüz olarak kabul edildiği açıklamalar, diğer bazı gerçeklerle örtüşmemektedir.
Sıkı dost olduğumuz ve güneydoğu bölgemizi ayakta tutan ticari ilişkilerimizin olduğu en uzun sınıra sahip komşumuz Suriye’nin iç işlerine karışmamız, komşumuzun egemenlik haklarını ihlal değil miydi?
Bugün bir başka yabancı ülkenin uçakları, ülkemizde ki üslere konuşlanırken ve bu üsleri kullanarak bir komşu ülkeye saldırı düzenlerken, egemenlik haklarımız zarar görmüyor muydu?
Bizim bir komşu ülkenin egemenlik haklarını ayaklar altına alan, üstelik de bölgemiz coğrafyasından olmayan bir süper gücün Suriye’de cirit atmasına göz yumduğumuz bir ortam da, onun rakibi olan Rusya’nın da o bölgede cirit atacağını bilmemiz gerekmez miydi? Nitekim sınır ihlalimiz de bu inatlaşmanın sonucunda yaşanmıştır.
Üzülerek söylemek gerekirse, Cumhuriyet döneminden beri benimsediği “Yurtta sulh, dünya da sulh” İlkesi ile tüm komşuları ile iyi ilişkiler içerisinde olma çabasında ki ülkemiz, Amerika’nın çıkarları adına Ortadoğu’da ki çıkar savaşı bataklığına iteklenmiştir.
Yıllardır Ege Denizi üzerinde Yunanistan Savaş uçakları ile bizim uçaklarımızın “İt dalaşı” Denilen karşılıklı gövde gösterilerine rağmen, bir Yunan uçağını düşürdük mü? Kaldı ki, Rus uçağını düşürmek bir Yunan uçağını düşürmekle kıyaslanabilir mi?
En önemli komşumuz olan ve bugüne kadar dostumuz olarak sorun yaşamadığımız Rusya ile bozuşmanın göze alınmasının ve bu krizi tırmandıracak açıklamalar yapılmasının altında yatan asıl neden, iç politikada önümüzde ki günlerde yaşanacak olası, “Başkanlık Sistemi Referandum” Sürecini etkilemek içindir.
Huzur olmayan ülkede istikrarın varlığından söz edebilen bir anlayışa sahip iş dünyasının, istikrarın devamı adına destek verdiği siyasi iradenin Rusya ile yarattığı krizden en fazla etkilenecek kesim olacağı kesindir.
Bu, Amerika’nın Ortadoğu’da ki çıkarlarını artırmak için uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin ( BOP) Eş Başkanlığını kabul etmemizle başlayan süreçte, önce Irak’ta sonra da sırasıyla Libya, Mısır ve şimdi de Suriye’de iç savaş çıkarılması ile bu ülkelerde önemli hacimde iş yapan işadamlarımızın işlerini birer birer kaybetmesi ile sonuçlanmıştır.
İş dünyamızın, istikrar diye diye verdikleri destek için sanırım özeleştiri yapmalarının zamanı gelmiştir.
Merakım, acaba iş dünyası hala bu ülkede bir istikrarın olduğundan söz edebilmekte midir?
*****************************************
AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN ÜÇ MİLYAR EURO’LUK DESTEK;
Halk arasında çok kullanılan ve tam da Avrupa Birliği’nin son günlerde gündeme gelen cömertliği ile örtüşen, “Düğün değil, bayram değil eniştem beni niye öptü?” Diye bir özdeyiş vardır.
Bilindiği gibi Suriye’de ki iç savaşın kızışması sonrası milyonlarca Suriyeli savaştan kaçarak önce Türkiye’ye sığınmakta, sonra da ölümü göze alarak bir Avrupa ülkesine gitmeye çalışmaktadırlar.
Bu hızlı mülteci göçü Avrupa’yı korkutmuş ve toplanan Avrupa Birliği Türkiye’ye bir dizi öneri sunmuştur. Buna göre Türkiye, Suriyeli üç milyon göçmeni Türkiye’de alıkoyacak, hatta bir şekilde Avrupa ülkelerine giden göçmenleri de geriye kabul edecektir. Buna karşılık Türkiye’ye üç milyar Euro para verilecektir.
Ayrıca belirlenen bir sürenin sonunda, Türklerin Avrupa’ya vizesiz seyahatine olanak sağlanacaktır.
Daha düne kadar Türkiye’nin AB’ ne girmesine şiddetle karşı çıkarak bunu her platformda tekrarlayan ülkelerin birden bire bizi öpmesi boşuna değildir. İş kendi ülkelerinin huzuruna dayanınca, Türkiye’nin ağzına bir parmak bal daha sürmek zorunda kalmışlardır.
Sınırımız da yaşanan iç savaşın taraflarının sınırlarımızda yaptığı ihlalleri onurumuza saldırı olarak kabul edenlerin, mülteci rüşvetini görmezden gelmesini anlamaya imkân yoktur.
Ülkemizin böylesine karmaşık olaylarla karşı karşıya kaldığı bir dönemde, TBMM’nin bu konuları tartışmamasını, tüm bunlara gerekli tepkiyi koyamayarak bir anlamda göz yuman muhalefet partilerini yönetenlerin, sürekli seçim kaybetmelerine rağmen hala koltuklarında oturmak için direnmelerini, demokrasimize karşı işlenmiş bir ayıp olarak kabul ediyorum.
Umarım tüm bu yaşananlarda hiçbir suçu olmayan halkımız, çok fazla zarar görmez.
Sağlıklı ve sorunsuz bir hafta dileğiyle.