Ülkemizin kan gölüne döndüğü günümüzde bu sorunla ilgili yazılara bu hafta ara vererek toplumun sağlığını ciddi anlamda tehdit etmeye başlayan bir başka sorun değinmek istiyorum.
Lütfen şöyle çevrenize bir bakınız. En yakın akrabalarınız ve arkadaşlarınız arasında kanser tedavisi gören veya vefat etmiş kaç kişi var? Sayar mısınız? Sayarsanız belki bugüne kadar hiç fark etmediğiniz acı bir gerçekle karşılaşacaksınız.
Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız terör olaylarında olduğu gibi olaylar öylesine sıradanlaşıyor ve alışkanlık haline geliyor ki, artık olaylara tepki dahi gösteremiyoruz. Kanser vakaları da bu duruma geldi.
İnsanlar hastaneye dahi gitmeye korkuyor. Basit gibi gözüken bir sağlık sorunu için hastaneye başvuran insanlar, hiç de beklemedikleri bir anda kansere yakalandıkları gerçeği ile yıkılıyorlar.
İncelemelerin derinleştirilmesiyle, son derece sinsice yayılan ve çoğu kez metastaz(yayılma) ile vücudu saran asrımızın belası ile tanışıyorlar.
Yapılan operasyon sonrası veya operasyona gerek de duyulmadan başlatılan ve adına kemoterapi denen ilaç tedavisi ise, insanı yaşarken ölümden beter ediyor.
Yaşımızın ilerlemesinin etkisi ile olacak haftanın en az iki üç günü bir dostumuzu ebediyete uğurluyoruz. Yolcu ettiğimiz dostlarımızın neredeyse yarısından fazlasının kanserden ölmüş olması ise, olayın ne kadar ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Asrın hastalığı olarak da tanımlanan kanserin böylesine artmasının nedeni tabii ki, bundan otuz yıl önce (1986) patlayan ÇERNOBİL Nükleer Santrali’dir.
Çernobil’den yayılan radyasyon’ un dağılarak başta Türkiye’nin Trakya dâhil tüm kuzey Anadolu Bölgesi olmak üzere çok geniş bir alanı etkileyeceği uzmanlar tarafından açıklanmıştı.
Yine aynı uzmanların görüşüne göre, o tarihlerde radyasyondan etkilenen insanlarda görülecek sağlık sorunları takriben 30-35 yıl sonra görülecekti. Bugün büyük bir patlama yapan kanser vakaları,
bu olayın günümüze yansıyan etkileridir.
Kanser vakaları öylesine çoğaldı ki, Devlet dahi pahalı olan kanser ilaçlarının ödemelerini düşürebilmek için bu ilaçlara ulaşımı zorlaştırmaya başladı. Bu hastalığın pençesine düşen hasta ve hasta sahiplerinin birde bu ilaçları kolayca ulaşamaması da bir başka sorun.
Üzülerek söylemek gerekirse, böylesine artış gösteren kanser vakaları için doğru düzgün tutulmuş bir istatistiki bilgi olmaması da şaşırtıcıdır.
Kanser vakalarının hızla artışı ortadayken, Çernobil türü bir tehlikenin ülkemizde de olma olasılığı hayli yüksek nükleer santral yapmaya kalkışmak, ülkemiz adına büyük bir riski üstlenmek anlamına gelecektir.
Bu arada çok çeşitli yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak yerine, kömürle ve doğal ile çalışacak termik santrallere ağırlık vermek ise, ülkemiz adına yapılan yanlıştır.
Geçen hafta Türkiye’nin elektrik üretimi, ihtiyacı ve fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminin doğamıza ve geleceğimizin sigortası olan ovalarımıza vereceği zararların anlatıldığı bir sunumu ülkem adına büyük bir üzüntü ile izledim.
Ziraat Odası Samsun Şube Başkanı Sayın Hayati Tosun’un verilerle sunduğu bu sunumdan bazı rakamları sizlerle de paylaşarak yorumunu sizlere bırakıyorum.
Türkiye Enerji sunumu 2014 Yılında 68.230 MW’ a ulaşmış olup, elektrik üretimde ki ilk sırayı %31,1’si payla doğalgaz almıştır.
% 20,6 ile kömür;
%24,3 ile Hidrolik Barajlar
%10,1 ile Hidrolik Akarsu
% 5,1 ile Rüzgâr
Güneş enerjisinden elektrik üretimi ise sıfır düzeylerinde
% 8,8 oranı ile diğer kaynaklar izlemiştir.
Samsun’un sahipsizliğini keşfeden yatırımcılar her türlü termik santrali Samsun’a konuşlandırmak için sıraya girmiş bulunuyor.
Samsun Terme ilçesi, Akçay Mahallesi mevkiinde, Tim Avrasya Yatırım Danışmanlık İnşaat Madencilik ve Enerji Üretim Tic. Ltd. Şti. tarafından 687,5 MW /660 MW Kapasiteli Umut Enerji Üretim Santrali kurulması planlanmaktadır.
Proje yeri, Samsun il merkezine kuş uçuşu yaklaşık 70 km mesafede, Terme ilçe merkezine kuş uçuşu yaklaşık 10 km. mesafede bulunmaktadır. Proje alanına en yakın yerleşim yeri; yaklaşık 1 Km. uzaklıkta olan Akçay Mahallesidir.
Yine aynı bölgede, (868,6 MW gücünde) doğalgaz yakıtlı OMV enerji üretim santrali Karadeniz’e 500 m uzaklıkta olup Samsun-Ordu karayolunun hemen yanında yer almaktadır.
Yapımı planlanan bir diğer santral ise, Elektrik Üretim Gücü: 687.5MW/ 660MW olan ve yakıt olarak ithal kömür kullanılacak olup, kullanılacak kömür miktarı,1.620.000 ton/yıl (225 ton/saat) Dır.
Bir günlük kullanılacak su miktarı 2.400.000 m³/gün deniz suyudur. (Bu neredeyse Samsun’un 15 günlük içme suyu kadardır.)
Santral Ömrü: 35 yıl (tahmini) olan bu santralin toplam Kül Atık Miktarı ise, 900 ton/gündür. Bunu 360 gün ile çarptığında çıkan tonda ki külü nerede depolayacaksınız? Bu miktar korkutucudur.
Bu termik santralden açığa çıkacak baca gazı rüzgârız ortamda 10 km. mesafeyi olumsuz etkilediği belirtilmektedir. Rüzgâr ile birlikte bu mesafe 50 km çapında bir alana yayılacaktır.
Terme sahilleri sığ derinliğe sahip olması nedeniyle, su ürünlerinin üreme ve yavru balıkların beslenme bölgesidir. Kurulması planlanan ithal kömürlü termik santralin, OMV enerji üretim santralına 500 m mesafede olması nedeniyle her iki santralın derin deniz deşarjları denizde kirlilik yükünü artıracak, bu da deniz ekolojisini ve canlı yaşamını olumsuz etkileyecektir.
Bölgemiz doğusunda ki doğal gaz, daha da kötüsü kömürle çalışacak termik santrallerin yaratacağı kanser riskine teslim edilmiş bulunuyor.
Şimdi de batısında 150 KM. mesafede bölgemizin hızla gelişen turizm beldesi haline gelen Sinop’ta da bir nükleer santral yapımı son aşamasına gelmiş bulunuyor.
Çok daha az risk taşıyan tesislerde dahi yapılan hata ve ihmaller sonrası yüzlerce işçinin iş kazası sonucu öldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Nükleer santralde ise, en ufak ihmalin sonucu felaket olacaktır. Hiç kimse çıkıp da her türlü önlem alınıyor diye toplumu kandırmasın. Devletin kendi denetçilerinin dahi ihmallere göz yumduğu Soma Kömür İşletmesinde daha dün 301 işçimiz kaybetmedik mi?
Yediğimiz, içtiğimiz hiç bir şeyin garantili olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. İnsan sağlığının böylesine hafife alındığı bir ülkede yapılan ve yapılmakta termik ve nükleer santraller çocuklarımızın geleceğini yok edecek boyutlara ulaşmıştır.
Bu kafalarla gittiğimiz sürece kanser vakalarının çoğalmasına ve acı sonuçlarına katlanmak bizim ülkenin kaderi olmayı sürdürecektir.
Sağlık sorunu yaşamayacağımız bir hafta dileğiyle..13.09.2015