Tüm kurumları ile iyi işleyen çağdaş demokrasilerde toplumsal tepkiler sağlık işaretidir. Bu tür demokrasilerin olduğu ülkelerde toplum kesimlerinden gelen tepkiler, ülkeyi yöneten siyasi irade tarafından karşı tepki ile karşılanmaz. Tam tersine, bu tepkiler bir uyarı olarak kabul edilir.
Demokrasinin göstermelik uygulandığı ve siyasi erkin demokrasinin kurallarını istediği şekilde yorumladığı ülkelerde ise, siyasi iradenin en korktuğu şey, toplumdan gelen tepkilerdir.
O nedenle de, siyasi irade bu tepkileri daha başlangıç noktasında sindirmek için güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmasına dahi göz yumar.
Oysa toplumsal tepkiler eğer o ülkede yaşayan insanların yaşam koşulları veya herhangi bir konuda ki yasal çıkarları ile ilgili ise, bu tepkileri o insanların yönetimine talip olmuş siyasi irade tarafından dikkate alınıp alınmaması, siyasi iradenin kendine olan güveni ve topluma sağladığı güven ile ilişkilidir.
Bu tepkiler sosyal içerikli hakların savunması için olabileceği gibi siyasi amaçlı da olabilir. Silahlı ve terör örgütleri ile bağlantılı olanlar hariç, diğer tüm toplumsal eylemler toplumun demokratik hakkıdır.
Bu konu hiçbir zaman tartışılamaz. Bu eylemleri demokratik hak olarak görmeyip, üzerlerine aşırı güç kullanan güvenlik güçlerini gönderen siyasi iktidarların da, demokrasi ile yönetilen ülkelerde yeri yoktur.
Üzülerek söylemek gerekirse, ülkemizi yöneten siyasi erklerin demokrasi anlayışı hemen her dönemde sorun olmuştur.
Haklarını ülkemiz yargısında sonuçlandıramadığı için AİHM’ye kadar taşımak zorunda kalan çok sayıda mağdurun, ülkemizi ağır cezalara çarptırdığı bilinmektedir.
Bu cezalar nedeniyle ülkemizin insan haklarının çiğnendiği ülkeler listesinin başlarında yer alması, demokratik bir ülke olma iddiamıza zarar veren ayıplarımızdır.
Eğer bir ülkede, siyasi iktidarlar toplumsal tepkiler nedeniyle iktidarlarının ellerinden alınacağı korkusuna kapılmışsa, o iktidarlar için yolun sonu gözükmüş demektedir.
Bir de buna, tepkileri sindirmek için ellerin de silah bulunmayan gençlerin güvenlik güçleri tarafından darp edilmesi, hatta öldürülmesi eklenirse, bu tepkiler giderek artacak ve toplumun çok büyük bir kesimi tarafından da sahiplenilecektir.
İşte siyasi iktidarların asıl korkması gereken durum da budur..
************************************
Nitekim geçen Mayıs ayında Taksim Meydanı’nın yan tarafında bulunan Gezi Parkı’n da ağaç kesildiğini haber alan gençler sosyal medyada organize oluyor ve yüzlerce genç bir an da Gezi Parkı’n da toplanıyordu.
Son derece masum ve çevreye sahip çıkma eylemi olarak başlayan olay, o gecenin sabahında orayı basan yüzlerce belediye zabıtası ve güvenlik güçleri gençlerin konakladıkları çadırlarını yıkarak, yakarak eylemi sonlandırmaya kalkışınca olaylar boyut değiştiriyordu.
Çadırların yakılarak gençlerin dağıtılmaya çalışıldığı haberinin sosyal medyada dalga dalga yayılması üzerine, toplum bir anda olayı sahipleniyor ve halk Taksim Meydanı’nı dolduruyordu.
Zaten son zamanlarda iktidarın yoğunlaşan baskı ve yolsuzluk iddialarından, özgürlüklerin birer birer kısıtlanmasından, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin çiğnenmesinden bunalan halkın ortaya koyduğu toplumsal tepki, İstanbul ile de sınırlı kalmıyor ve eylemler tüm Türkiye’ye yayılıyordu.
Türkiye’de 1960 öncesi öğrenci hareketlerinden sonraki en büyük toplumsal olaylar yaşanıyordu.
Hatta bu eylemler 1960 öncesi öğrenci eylemlerinden de önemliydi. Çünkü “Gezi Olayları” olarak tarihe geçecek bu eylemlerde halkın bizzat kendisi yer almıştı.
Bu eylemler siyasi iktidarı öylesine korkutmuştu ki, iktidar halkının üzerine sürdüğü polisin kontrolsüz güç kullanmasına dahi göz yumuyordu.
Bu tür eylemlere her zaman sızması mümkün olan kışkırtıcılar dışında elinde hiçbir silah bulunmayan halk biber gazına doyurulmuş, polisin biber gazını silah gibi kullanması sonucu onlarca insan yaşamını yitirmiş ve sakat kalanlar olmuştu.
Sokaktaki halkın hedef gösterilmesi sonucu, kendisine görev çıkartan eli palalı şehir eşkıyaları da sokakta ki insanlara saldırmaya başlamıştı.
Gezi olayları da göstermiştir ki, sokak olaylarına dönüşen toplumsal eylemleri polis gücü ile bastırmak çözüm değildir. Önemli olan eylemlere neden olan olayları anlamak ve verilen mesajları alarak eylemcilerin haklarını vermektir.
******************************
Devlet olarak Cumhuriyetin ilanı ile kişisel özgürlüklerini kazanmış ve bu güzelliği yaşayan toplumun bu özgürlüklerini birer birer elinden almaya kalkışırsanız,
Basını susturur, yandaş medya yaratırsanız,
Köylünü toprağından kopartacak üretim yasakları koyarsanız,
Rejimi dönüştürebilmek ve ülke yönetiminde bazı amaçlarınızı gerçekleştirmek için yasa dışı bazı gruplarla ortak çalışmalar yaparsanız,
Ülkeyi bizden olanlar ve olmayanlar diye ikiye bölerseniz,
İhtiyacımız olup olmadığı tartışılan elektrik üretimi için yabancı şirketlere en verimli ovalarınızı, HES’ ler için köylünün geleceği olan dereleri dahi kurutmayı göze alan hesapsız kitapsız projeleri devreye sokarsanız,
daha da önemlisi o yörenin insanlarını adam yerine koyup fikrini sormazsanız,
Yüzlerce yılda oluşan alüvyon ovalarını, köylümüzün alınteri olan zeytinlikleri yok edecek kirli tesisler için bu alanları parayı ülkesinden çok sevenlere peşkeş çekerseniz,
Hepsinden de öte, tüm bu kararları alırken yatırımın ön şartları olan ilkeleri tersine çevirir ve ülke ve yöre insanlarının çıkarlarını değil, yatırımcıların çıkarlarını öne geçirecek yanlış yer seçimleri yaparsanız, halkı sokağa dökersiniz.
Halkına uysallığı layık görürsen, onun bir anda nasıl patlayacağını kestiremezsiniz.
SONUÇ OLARAK SÖYLEMEK GEREKİRSE,
Eylemcileri sokağa döken asıl neden, Devletin (Onun adına görev siyasi iradenin) kendisidir. Bu konuda çözümü bulması gereken de devletin kendisidir.
Demokrasinin sağladığı özgürlükleri ve güzellikleri doyasıya yaşadığımız günleri görmek dileğiyle, iyi haftalar..19. 07. 2015