TÜRKİYE’NİN ELEKTİRİK İHTİYACI VE YAŞANAN ÇEVRE SORUNLARI ÇELİŞKİSİ
Türkiye’nin kalkınması için sanayiinin gelişmesinin gerekliliği ne kadar doğruysa, elektrik ihtiyacının artacak olması da bir kadar doğrudur. Ne var ki, bu iki doğrunun gerçekleştirilmesi için yapılanlar da, Türkiye’nin geleceği açısından öylesine çelişkilerle dolu ki, ülkenin hemen hergün bir yöresinden toplumsal itiraz sesleri yükseliyor.
Açıkçası, işin iki tarafı vardır. Bir tarafta artan elektrik ihtiyacını gidermek için yapılan yatırımlar ve yatırımcılar, diğer tarafında ise, bu yapılanların toplumun geleceğini karartacağı kuşkuları ile karşı çıkan toplumsal itirazlar vardır.
Bu çelişkinin en önemli nedeni, birinci tarafta yer alan projelerin toplumun ve ülkemizin gelecekteki çıkarları ile uyuşmaması yanında, bu ihaleleri alan firmaların, ÇED raporlarının alınması için zorunlu olan bazı uygulamaları yapmadan veya kitabına uydurarak alabilmesidir.
İşin asıl üzücü ve tepki uyandıran yanı, bu ihaleleri alan yatırımcıların toplumu hiçe sayan tavırlarına göz yuman bürokratlar ve onlara bu konuda en hafif deyimle destek veren siyasi iradedir.
Toplumu adeta isyan ettiren bu projelerin çeşitliliği ve çoğunun çocuklarımıza miras bırakacağımız su, toprak ve havayı yok edecek tehlikeleri içermesi, kabul edilebilecek bir yatırım olamaz.
Tüm bu nedenlerle, devletin tüm dünyada olduğu gibi enerji üretimi için yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Türkiye’nin mevcut elektrik enerji üretim kapasitesi ve bu üretimi karşıladığı üretim modellerine bakarak daha sağlıklı bir sonuca varabiliriz.
Türkiye’nin enerji üretimi 2014 Yılında 68.230 MW’ a ulaşmış olup, elektrik üretimde ki ilk sırayı %31,1’si payla doğalgaz almıştır. Onu sırasıyla, % 20,6 ile kömür; %24,3 ile Hidrolik Barajlar %10,1 ile Hidrolik Akarsu (HES) ve % 5,1 ile Rüzgâr almaktadır. Güneş enerjisinden elektrik üretimi neredeyse sıfır düzeylerinde olup, diğer kaynaklar ise, % 8,8 oranındadır.
Yukarıda ki oranlardan da görüleceği gibi en büyük payı, döviz ödeyerek dışarıdan aldığımız doğalgaz almaktadır. Bu oran, Türkiye açısından döviz kaybı yanında, gazı temin ettiğimiz ülkelerin hemen tamamıyla dış ilişkilerimizin bozulması nedeniyle, her an gaz sıkıntısı yaşayabileceğimiz anlamını taşımaktadır.
Dünyada ki enerji üretim kaynaklarının zamana bağlı olarak tükenme yılları da, ülkemiz açısından ciddi endişeleri birlikte getirmektedir. Bu kaynakların hesaplanan tükenme yılları;
Kömür için 200 yıl, doğalgaz için 65 yıl, petrol için 40 yıl olarak hesaplanırken, rüzgâr ve güneş için sonsuzdur. Bunun anlamı, geleceğin en geçerli enerji üretim kaynağı rüzgâr ve güneş olacaktır.
Bu konuda bilimsel açıklamaların dikkate alınmaması ülkemiz adına en büyük eksiğimizdir. Çünkü bilimsel araştırma sonuçları göz önüne alınarak projeler yapılsa, sanıyorum bugünkü kadar itirazlarla karşı karşıya kalınmazdı. Bu açıklamalardan birisinden alıntılar yaparak devam ediyorum.
Enerji ve geleceğimiz ile ilgili görüş açıklayan Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği (WWEA) Başkan Yardımcısı, Marmara Üniversitesi Enerji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar; dağınık üretilebilen rüzgâr, güneş, jeotermal, biokütle gibi kaynaklarla enerjimizin tamamını karşılayabileceğimizi, bu sayede yerlerine ikame edilen fosil yakıtların yol açtığı sera gazı emisyonlarının da azaltılabileceğini belirtiyor.
Dünya da 2020 yılında elektrik tüketiminin % 12’sinin rüzgâr enerjisinden sağlanacağı varsayıldığında, fosil yakıtlarla elde edilen enerji sırasında çıkan ve doğa ile canlı yaşamı için çok tehlikeli olan karbon dioksit miktarının, 10771 ton milyon azalacağı hesaplanmaktadır.
İlk yatırım maliyeti açısından kıyaslandığında da en ucuz enerjinin rüzgârdan sağlandığını, rüzgârı sırasıyla güneş, biokütle, jeotermal, doğalgaz, kömürün takip ettiğini ve en pahalı enerjinin nükleer olduğu belirtilmektedir.
Rüzgâr enerjisi üreten sistemlerin miladını doldurduğunda geri dönüşüme katılıp doğaya zarar vermediğini, oysa nükleer gibi kapatılma maliyetinin kurulum maliyetinden çok daha fazla olduğu enerji türlerinde ayrıca çevre tahribatının yüksek olduğunu, rüzgâr enerjisinin ilk kurulum maliyetini 5-6 yıl içerisinde karşılayabildiğini belirten Uyar, nükleer enerjinin maliyetine dikkat çekmek için İngiltere örneğini vermektedir.
“İngiltere nükleer santrallerini kapatma kararı aldı. Tek bir santralin kapatılma maliyeti 10 milyar Dolar. Toplam 19 santralin kapatılması 91 Milyar Sterlin. Dünyada terkedilen enerjiler Türkiye’ ye aktarılıyor. Türkiye’yi kirli atıklarının deposu olarak kullanıyorlar. Sinop’ ta kurulacak 4 santralin sadece kurulum maliyeti 22 milyar Dolar. Toplam 4800 MW’ lık bu santrallerin kurulum maliyeti kilovat başına 4600 Dolar. Rüzgâr enerjisinde kurulum maliyeti kilovat başına 1000 dolardır. 4 santralin kapatılma maliyeti ise 40 milyar Dolar. Lisanslama maliyeti ise bu hesabın içinde yoktur.”
Bu arada, Hollanda’nın, demiryollarında rüzgâr enerjisi devrimi yaparak, trenlerin elektrik ihtiyacını rüzgârdan karşılamayı hedeflemiş olması da, rüzgârın önemini ortaya koymaktadır.
Son derece masrafsız bir diğer elektrik ve sıcak su üretim aracı, güneştir. Güneş ışınları açısından oldukça zengin olan ülkemiz de, şuan da güneşten sadece sıcak su temini için yararlanılmaktadır. Ülkemizde bu kaynaktan da daha fazla yararlanmamız zorunlu hale gelmiştir.
Bu konuda alkışlanacak bir güneşten elektrik üretiminden söz etmek istiyorum. Antalya’da yeni yapılan Arena Stadının çatısına döşenen güneş panellerinden üretilen ve 550 hanenin elektrik ihtiyacını karşılayacak elektrik, enterkonnekte sisteme aktarılmaya başlamıştır.
Bu örneklerden sonra söylenecek söz, ülkemizi yöneten siyasi iktidarların sadece ve sadece ülke çıkarları yönünde ki yenilenebilir projelerle elektrik üretimine yönelmesinin zorunluluk haline gelmiş olmasıdır.
ÜÇ ÖNEMLİ KONU VE ÜÇ SAPTAMA
- Ankara’da ki patlamanın yurt dışından görünüşü;
İçimizİ yakan Ankara’da ki patlama sırasında Amerika’daydım. Saat farkından dolayı, Ankara’da ki Barış Mitingi öncesi patlatılan canlı bomba olayı sırasında saat gecenin 03.30 civarındaydı ve biz uykudaydık.
Haberi sabah uyandığımızda aldık ki, saat Türkiye’de saat 15.30 olmuştu. Amerikan televizyonları haberi verirken bir noktaya dikkat çekiyordu. Beni çok düşündüren bu yorum, böylesine önemli bir mitingin toplanma noktasında ki patlama sırasında, hiçbir polisin ölmemiş ve yaralanmış olmamasına dikkat çekmesiydi. Gerçekten de dönüşte bu konuyu araştırdığımda, verilen bu bilginin doğru olduğunu gördüm.
En ufak toplumsal bir eylemde dahi bazen eylemci sayısı kadar polis bulundurulan bir ülkede, çok önemli bir mitingin toplanma alanında polis olmadığının açıklanmasını anlamakta zorlanıyorum. Bu ilginç ve düşündürücü yorumun değerlendirmesini size bırakıyorum.
- DEVLETE YAPILAN HAKSIZLIK:
Devlet, bir ülkenin tüm insanlarını kucaklayan en üst tüzel kimliğidir. Siyasi iktidarlar da onun icra organıdır. Siyasi iktidarlar Anayasa’nın amir hükümleri çerçevesinde ülkeyi yönetirler.
Ancak son yıllarda, siyasi iktidarlar devlet olarak algılandığı için siyasi iradenin yaptığı yanlışlar nedeniyle milletimizin baba olarak gördüğü Devlet, yıpranmaya ve ona olan güven sarsılmaya başlamıştır. Bu tehlikeli durumun, 01 Kasım Seçimleri sonrası ortadan mutlaka kaldırılması gerekmektedir.
- 01 KASIM DA YAPILACAK SEÇİMDE OY KULLANMAMAK, ÜLKEMİZİN VE TORUNLARIMIZIN GELECEĞİ ADINA YAPILACAK EN BÜYÜK YANLIŞ OLACAKTIR.
07 Haziran seçimlerin de tek başına iktidar olamayan siyasi irade, yaşadığı hayal kırıklığı ve panikle yeni bir şans daha denemek için ülkeyi yeni bir seçime zorladı.
Belli ki, belirlenen yeni seçim tarihi için de iyi bir mühendislik çalışması yapılmış. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sonrasına gelen seçim tarihi belirlenerek, uzatılacak tatil ile kendilerine oy vermeyen bir kesimin sandığa gitmek yerine, tatile gideceği hesaplanmış.
Ne yazık ki, siyasi irade bu hesabı doğru yapmış. Kendilerine “Tatlı Su Aydını” Denince kızan bir kısım aydın! Bu kez de tatil fırsatını iyi değerlendirmiş gözüküyor.
Bu seçimde oy kullanmaktan kaçınanlar, torunlarımızın geleceğinin de vebalini üstlenmiş olacaktır
Her zaman söylüyorum, bu ülkeye en büyük zararı bu aydın geçinenler vermiştir. Vermeyi de sürdürüyorlar.. Yazık, hem de çok yazık…
Önümüzde ki Pazar günü sandığa gidip oyunu kullanarak vatandaşlık görevini yerine getirecek ve sandıkların güvenliği için de üzerine düşen görevi yerine getirecek tüm vatandaşlarımıza saygılarımı sunuyorum. İyi haftalar dileğiyle. 25. 10. 2015
Ecz. SADİ SUBAŞI