Boğaziçi Üniversitesi’ne “intihal” iddialarının muhatabı da olan birinin rektör olarak atanması öğrenciler ve akademisyenler tarafından protesto edildi. Öğrenciler, atanmış değil seçilmiş rektör istiyoruz, dediler. Yapılan gösterilerin, söylenen sözlerin hepsi süreç içinde etkisini yitirecek olsa da, öğrenciler kampüse girip gösteri yapmasınlar diye kapıya vurulan o ”kelepçe” dünya bilim ve özgürlük literatüründe asla unutulmayacaktır…
Üniversite rektörlerini seçme yetkisini tek başına Cumhurbaşkanına veren KHK dört yıl önce yayınlandığında şöyle yazmışım:
“Üniversiteler artık rektörünü seçemeyecek!
Yeni yayınlanan KHK ile, YÖK’ün önereceği üç aday arasından veya uygun gördüğü başka bir kişiyi, Cumhurbaşkanı rektör olarak atayacak.
Şimdi bazı çevreler, bu durumun, ”bilimsel özerkliğe, demokrasiye, laik eğitime…” vurulmuş bir darbe olduğuna dair vaveyla kopartacaklardır!
Sanki üniversitelerde herhangi bir alanda demokratik bir işleyiş kalmış gibi…
AKP,14 yıldır iktidar, Erdoğan da iki yıldır Cumhurbaşkanı. Ama 12 Eylül ürünü YÖK 36 yıldır yürürlükte! Bundan öncekilere sormak gerekmez mi: Bu antidemokratik kurumu kaldırıp gerçek bir üniversite özerkliğini neden hayata geçirmediniz diye?
Oysa, YÖK’e karşı çıktığı için, bu güne kadar kaç üniversite öğrencisi cezalandırılmış, kaç akademisyene kıyılmış, bilen var mı?
Kızını ,damadını, baldızının çocuğunu…üniversitesine yerleştiren,7-8 fakülteye birden vekaleten dekanlık yapan, makamını işgal eden bakanın yanında ayakta el pençe divan duran rektörler, atansa ne olur, seçilse ne olur!...
Yüzü aşkın üniversitemiz var. Dünya bilimine katkımız nedir? Yetiştirdiğimiz öğrenciler, sokaklarda diplomalı vasıfsız işsizler ordusuna karışırken; kadrolaşma, adam kayırma, koltuk kapma telaşına düşmekten başka ne yaptık?
…
Okuma yazma bilmeyen insanların bile, yöneticilerini seçebildikleri bu güzel ülkede, bilim yuvaları olması gereken üniversitelerin kendilerini yönetmekten uzak kalışı ne kadar acıdır!
Ne yazık ki, faturayı yine bu ülkenin insanları, sanatta, bilimde, eğitimdeki kayıplarıyla; çağdaş dünyanın daha da uzağına düşerek ödemek durumunda kalacaktır.
Üniversitelerde çağdaş, bilimsel eğitim ve akademik özgürlük mücadelesi veren öğrencileri ve hocalarını tenzih ediyorum.
Ne demiş atalarımız: Bir musibet, bin nasihatten yeğdir.
Yaşanan bunca olumsuzluk karşısında ağzını açıp tek kelime söyleyemeyen böylesi üniversite ortamının müsebbipleri buna da müstehaktır!...”
O kelepçe, aşı için dışarıya el açan, pahalılık, yoksulluk ve işsizlik içinde kıvranan insanlarımızın, çağdışı eğitime mahküm edilen çocuklarımızın, ”beni koruyun “diye çırpınmasına rağmen katledilen kadınlarımızın, adaletine güvenilmeyen hukukun, verileri çarpıtılmış yalan bilgilerle tel tel dökülen kamu kurumlarının, çare üretemeyen siyasetin, umudunu yitirmiş insanların, geleceği karartılmış ülkemizin simgesidir!..