12 Eylül sonrası bir Komünist, bir Ülkücü asıyoruz, ‘Rus Ruleti’ gibi; ‘eşitlik ve adalet’ sağlıyoruz diyen Kenan Evren, 98 yaşında Türk demokrasi tarihinin karanlık sayfalarına gömüldü. 12 Eylül 1980 Türkiye’nin son baharı oldu. Toplumun savunma mekanizmaları yok oldu. Bir daha demokrasi çiçekleri açamadı.
1980 öncesi vurguncu düzenin yıkılması konusunda Ülkücüler de Komünistlerle hem fikirdi. Ortak slogan bu düzen değişmeli. Bunu isteyen ve bu uğurda mücadele eden, hayatlarını ortaya koyanlar tamamen kendilerinden sonra geleceklere kendi yaşadıklarını yaşatmamak için bu mücadeleye girdiler. Ülkücü ülküsü (ideali) olan demektir. Bu ülkü de Türk milletini mutlu, Türk devletini güçlü kılma ülküsüydü. Bunun için her türlü batı ve doğu emperyalizmine karşı, ‘Ne ABD, ne Rusya, ne Çin her şey Türkiye için ‘ sloganıyla yola çıkan Ülkücülerle komünistlerin ayrıldığı, düzenin yıkılmasından sonra yerine getirilecek yeni düzenin ne olacağından kaynaklanıyordu.
Buğdayın yanındaki çöp,saman gübre vazifesi görerek buğdayın büyüyüp yeşermesine katkı sağlar. Üstün fikir de zayıf fikir tarafından her zaman beslenir. Komünizm’in uygulandığı ülkelerle demokratik ülkeler kıyaslandığında aradaki fark açıkça görülüyordu. Hak gelince batılın zayi olduğu gibi Ülkücüler gelince Komünistler, Ülkücülerden önceki fikir üstünlüğünü kaybedince, baskı ve sindirmeye geçti, ‘Devrim, namlunun ucundadır, Devrim kanla yazılır’ sloganlarıyla özdeşleşen silahlı propaganda yolunu seçti. Terör böylece başladı. Meşru müdafaa hakkını kullanan ülkücüler de kendilerini savunma durumunda kalınca ortalık kan denizine döndü, Komünistler de döktükleri kandı boğuldular.
Devlet otoritesini kullanarak çatışma ortamını ortadan kaldırsaydı, silahlar toplansaydı, silaha ulaşmak zorlaştırılsaydı, şiddet ve teröre bulaşanlar etkisiz hale getirseydi, yargılanıp cezalandırılsaydı, Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençlik Dernekleri’nin ‘ Eller silah değil; kalem tutmalı’ kampanyası hayata geçirilseydi, kimse silaha sarılmaz kendi güvenliğini kendisi sağlamak zorunda kalmazdı.
Ülkücülerin meşru müdafaa hakkını kullandığı bu çatışmalar tamamen Sıkı Yönetim bölgelerinde oluyor ki 12 Mart Muhtırası ile gelen Sıkı Yönetim 1980 Darbesi’ne kadar kesintisiz olarak İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Diyarbakır’da devam ittiği halde terör olayları en şiddetli şekilde bu şehirlerde yaşandı. Yetki tamamen Sıkı Yönetim komutanlarının elindeydi.
Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, Ecevit’ten hükümeti yeni devralıp MHP ile MSP destekli azınlık hükümeti kurduğunda Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e ‘Hükümetten terörü durdurmak için talebiniz nedir ? Paraysa para, silahsa silah, yetkiyse yetki, hepsini alın bu kanı durdurun’, Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş ise ‘Devletin güvenliği, Milletin bölünmez bütünlüğü tehlikededir. Hemen Devlet güvenlik Mahkemeleri kurulsun, kardeş kanı durdurulsun’ diyordu. Gen. Kur. Başk. Kenan Evren ise ‘Bizi siyasete sokamazsınız, bu sizin sorunuzdur’ diyordu.
12 Eylül Darbesi’nden kısa bir süre sonra Ankara sıkıyönetim komutanı küçük bir operasyon için gittiği askeri hastanenin kapısında 12 Eylül’den sonra durdurulan terörün,12 Eylül’den önce neden durdurulamadığı sorusuna Orgeneral Bedrettin Demirel, ‘Bize olaylara müdahale etmeyin, karışmayın, biz zamanı gelince toptan halledeceğiz diyorlardı’ şeklinde yaptığı açıklamadan sonra geçirdiği küçük operasyonda hayatını kaybetti.
Nevşehir’de Ecevit’in bir cenazeyi şova çevirmesi sonucu on binlerce Nevşehirli cenazenin etrafında toplanınca Ecevit Kenan Evren’den yardım istedi. Sıkıyönetim bölgesi dışına asker gönderme yetkisi olmadığı halde Nevşehir’e asker göndererek olayların büyümesini engelledi. Sıkı Yönetim bölgesi dışına müdahale edebilen bir asker Sıkıyönetim bölgelerinde yetkimiz yoktu nasıl diyebilir? Kenan Evren’den önceki KKK Namık Kemal Ersun terörün bitirilmesinde etkin rol aldığı için emekliye sevk edildi. 12 Eylül Darbesi’ni ABD Başkanı Jmy Carter ‘Bizim çocuklar yönetime el koydular’ diyerek duyurmasının altında yatan gerçekler bunlardır. 12Eylül hiçbir yönüyle yerli veya milli bir operasyon değildir. Darbe, 1978 Ecevit hükümeti sırasında terörün tavan yaptığı zaman değil de Demirel’in azınlık hükümeti sırasında terörün inişe geçtiği huzur ve barışın kısmen de olsa sağlandığı bir zamanda; 1980’de yapılması gerçek amacın terörü bitirmek değil; terörü gerekçe göstererek Türkiye’nin yönetimini ele geçirmek olduğu açıkça görülmüştür.
Kenan Evren, alınacak önlemleri kendileri almadığı gibi sivil otoritenin de almasını engelleyerek terörün büyümesine gizli destek vermiştir. Gençlerin fikirleri yanlış veya doğru olabilir, doğrusunu öğretmek devletin görevidir. Devletin görevi ve sorumluluğu fikri yanlış olanları yok etmek değildir. Darbe ortamı yaratmanın yanında, darbeden sonra insanlık tarihinin daha önce tanıklık etmediği hukuksuz yargılamalar başladı. Meşru müdafaa durumundaki Ülkücüler ve aileleri Komünistlerden daha ağır; akıl almaz işkencelerle darağaçlarına gönderildi. Onlarca insanın Komünist katilleri darbeden 9 yıl sonra infaz yasasıyla serbest bırakılırken, tek kişiyle ilgili suç isnat edilenlerin dosyaları alelacele karara bağlandı; idam cezası verildi ve infaz edildi. Masumlar asıldı; suçlular salındı.
Ankara 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül davasında; sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya müebbet hapse mahküm edildi, Evren ve Şahinkaya’nın rütbelerinin sökülmesine de karar verildi. Davanın gerekçeli kararı da 21 Temmuz 2014’te açıklandı. Son savunması yapılmadığı için bu kararlar yok hükmünde görülerek devlet töreni yapılacak.