Çarşamba Şeker Fabrikası 1989 yılında yapıldı, 2011’de kapatıldı, çalışanlar da pancar üreticileri de mağdur edildi. Uzun süredir atıl durumda bekleyen fabrikanın 2018 seçim vaatlerinde 2019 yılında tekrar açılmasına karar verilmişti. O zaman bunun seçim vaadi olarak kalacağını ve açılmayacağını yazmıştım. Yanılmadım; öyle de oldu; açılacağı ileri sürülen 2019 yılında açılmadığı gibi bugün 2022’de de açılmadı. Ucuz şeker üretmek istense açılırdı.
Şeker fiyatları geçtiğimiz yıldan bu yana yüzde 500, geçen aydan bu yana ise yüzde 100 arttı. Yıllık beş kat, aylık ise iki kat zamlandı şeker. Geçen yıl 50 kg bir çuval şeker 220 tl’den satılırken bu yıl 1100 tl’den satılıyor ve artışın süreceği ileri sürülüyor.
Bu bir küresel kriz değil, Rusya-Ukrayna savaşının sonucu da değil. Türkiye’de şeker fabrikalarının hurda demir fiyatına ‘babalar gibi’ satılmasının sonucudur. Yolcusuz hava alanlarına milyarlarca dolar gömüp, yolcu garantisiyle vatandaş borçlandırılacağına, bir hava alanı parasına tüm şeker fabrikaları yenilenseydi bugün şekerin kilosu 25 lira değil; 5 lira olurdu. Bu yanlış bir hesaplama değil; tercihtir.
Kitap, gazete, havlu, tuvalet kağıdı ve benzeri; tüm kağıt ürünleri yüzde 500’den fazla zamlandı. Sebebi ne corona ne savaş. Giresun, Mersin, Muğla/Dalaman, Kocaeli kağıt fabrikaları da arsalarının yarısı kadar; hurda demir fiyatına satıldığı için kağıt Rusya, Brezilya, Kanada ve Hindistan’dan ithal edildi. Üretmeyip ithal ettiğimiz için fiyatlar arttı. Kağıt fabrikaları özelleştirme adı altında kapatılmasaydı bugün 50 liraya satılan kitaplar 10 liraya satılabilecek, herkes de alıp okuyabilecekti.
Bugünkü çarşı pazardaki pahalılığın asıl sebebi çalışan üretenin değil de ekip, biçmeyen, üretmeyenin desteklenmesidir. Dünyanın hiçbir yerinde ekmeyen, üretmeyen desteklenmezken Türkiye’de ekmeyene destek verildi ve üretim durdu. Üretici tüketiciye dönüştü. Bu da hatalı hesap veya planlama değil; bir tercihtir.
Bu tarım politikaları uygulanmadan önce dünyada kendine yetecek üretim yapan az sayıda ülkeden biriyken, bugün hemen her şeyi ithal etmek zorunda kaldık. Geleneksel yöntemlerle üretip ihraç ederken, bugün kendi ihtiyacımızı karşılayamıyor ve her şeyi ithal ederek başka ülkelerin çalışanlarını kazandırıyorsak sorun içerde olup tercih meselesidir.
Sorunun çözümünde görev alanlar, çözüm bir tarafa adeta sorun üreterek; sorunun parçası oldu. Hem yanlış ekonomik politikalar hem de savurganlık ikisi bir arada olunca hayat pahalılığı; enflasyon ve işsizlik kaçınılmaz oldu. Türkiye’deki kadar derin olmasa da tüm dünyada gerek pandemi gerekse de savaş nedeniyle ekonomik kriz yaşansa da bizdeki krizin en önemli sebebi uygulanan yanlış politikalar ve tercihlerdir.
Ukrayna savaş nedeniyle üretemedi, Rusya, kendisine yapılan yaptırımlara karşı enerji ve doğalgazdan sonra buğday satışını da durdurdu. Kesin sayısını kimsenin bilemeyeceği, ancak her durumda 10 milyondan fazla yabancının bakımı da göz önüne alındığında gıda açığı söz konusu olacak, bugün tarıma verilmeyen destek ithalat yoluyla yarın misliyle başka ülkelerin çalışanlarına verilecektir.
Şanı Yüce Allah 'Oku, siz kendiniz için yapılması gerekeni yapmazsanız ben de yapmam' diyor. Kitaplar okunamayacak zamlanıyor, okumuyoruz. Hiçbir şey yapmadan Şanı Yüce Allah'tan durumumuzun düzeltmesini bekliyoruz. Rusulullah (sav) 'Yarın öleceğini bilsen ağaç dik' diyor, biz kesiyoruz. 'Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış' diyor, biz çalışmayı değil; çalışmamayı teşvik ediyoruz. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç bekliyoruz...