Türkiye, Cumhuriyet dönemi boyunca 1950- 1960 arası hariç, tarihin de böylesine saflara ayrılmamış, hukuk düzeni bu kadar yara almamıştır.
Sonuçları ülkemiz için çok ağır olabilecek bir süreçte, muhalefetin çok iyi organize olması ve toplumu aydınlatması, her zamankinden çok daha fazla önem kazanmıştır.
Bu konuda da en büyük sorumluluk da, Çağdaş, Laik ve Hukuk eksenli Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu CHP’ ne düşmektedir.
Ne var ki, Sayın Baykal döneminde başlayan ataleti Sayın Kılıçdaroğlu döneminde de sürdüren CHP, toplumda inandırıcılığını tartışmalı hale getirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da, yapılan tüm seçimlerde de % 26-27 oy sınırını aşamamaktadır.
Sayın Baykal’ın kendisine biat düzeyinde bağlı dar çerçevede ki ekibi ile parti içerisinde yarattığı kırgınlıklarla başlayan durgunluk, başlangıçta Sayın Kılıçdaroğlu ile yeni umut ve heyecan yaratmıştı.
Ancak üst üste kaybedilen seçimler, bu umutları da köreltmiş ve çoğu çevrede, CHP’ nin umut olarak görülemediği seslendirilmeye başlamıştır.
Bu olumsuz tablo durup dururken oluşmamıştır. Bu nedenlerinin ve neler yapılması gerektiğinin hiçbir art düşünce olmaksızın tartışılmasında yarar vardır.
Bu konuda yapıcı eleştirileri tüm CHP yöneticilerinin de dikkate almasının gerekli olduğu inancıyla, bu konuda ki tespitlerimi kendi penceremden alt başlıklar altında paylaşmak istiyorum.
1- Üzülerek söylemek gerekirse, bu umutsuzluk artık parti üyelerine de yansımıştır. Bu olumsuz görüntünün sorumluları, Genel Başkan’ından, tüm kademelerine kadar görev alan tüm parti yöneticileridir.
2- Sayın Baykal döneminin parti üyelerini bezginliğe iten dar kadroculuk uygulamaları, Sayın Kılıçdaroğlu döneminde de yaşanmaya başlamıştır.
3- Değişen, sadece bu oyunu kurgulayan aktörlerdir. Bu gün de gücü eline geçirenlerin bir kısmı, partinin büyüyüp güçlenmesinden çok değil, kendi koltuklarını sürdürebilme, diğer bir kısmı da ihtiras derecesinde hedef koydukları milletvekili veya bir başka makamın sevdası uğruna kişisel çıkarları çabasına girmişlerdir.
4- Partinin tüm kademelerinde sosyal demokrasinin en önemli kurallarından birisi olan seçim, parti içi tüm kurulların belirlenmesi için tek kural olmalı ve hala sıkça başvurulan atama yöntemi terk edilmelidir.
5- İyice yozlaşan delegelik sistemi, ya kaldırılmalı veya bir anlamda partinin mahallelerde ki yüzü olan ve partiye sempati kazandıracak isimlerden oluşmasını sağlayacak yepyeni bir sistem oluşturulmalıdır. Buna rağmen de, ister yerel, ister genel seçimler olsun, adayların belirlenmesinde delegelerle değil, tüm üyelerin katılacağı ön seçim kuralı işletilmelidir.
6- Sayın Baykal döneminde başlayan çarşaflı kadınlara parti rozeti takarak sağdan oy alabilme sevdası, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da sağ görüşlü isimleri partiye kazandırması ile sürdürülmektedir.
7- Özellikle de, beklenmedik şekilde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir CHP’ linin içine sindiremediği dindarlığı ile sivrilmiş Sayın İhsanoğlu tercihi ile son kurultayda sağcı olmaktan öte, “Milli Görüş” geleneğinden gelen Sayın Bekaroğlu’nun parti üyeliğine, ardından da Parti Meclisine alınması gerçek sosyal demokrat ve Atatürk’ün koyduğu altı ok ilkelerine sıkı sıkıya bağlı parti tabanında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
8- Uzunca bir süredir sürdürülen bu yanlış sağdan da oy alalım tavrı, CHP ilkelerine bağlı olan ve asıl tabanını oluşturan aydınları, sanatçıları, öğretmenleri, sendikaları, işçileri, memurları ve sosyal demokrat işadamlarının desteğinin kaybedilmesine yol açmıştır.
Ne yazık ki, CHP’ nin sağdan oy almasını beklemek gibi yanlış bir tavrın, parti üst yönetimi tarafından algılanamadığı da görülmektedir.
Yerelde de benzeri yanlışlar sürdürülmektedir.
a- Umutların kırılmasının yarattığı olumsuzluk yanında, yerel teşkilatlarda da belirli konumlara gelenler, hedeflerine koydukları yerler için yeni rakipler oluşur korkusu ile güçlü yeni isimlerin partiye girişine sıcak bakmamaktadır.
b- Gerek yukarıda ki nedenler ve gerekse katkı verecekleri konusunda yeterince ikna edilemeyen üniversite gençliği gibi genç kuşaklar, partiye yeni güçler olarak kazandırılamamaktadır.
c- Yerel teşkilatlar iyi organize olamamakta, kırsal alanda bu anlamda verimli ve yeterli çalışmalar yapılamamaktadır. En büyük çabayı gösterenler partili kadınlardır. Partili kadınların gösterdiği çaba, parti teşkilatının tüm kademelerine yansıtılmalıdır.
d- Seçimlere 4- 5 ay kala siyasi çalışma yapmanın, seçim sonuçlarını olumlu yönde değiştirmeye yetmeyeceği görülerek, bu çalışmalar tüm dönemlere yansıtılmalıdır.
e- İl ve ilçe teşkilatları ekonomik yönden güçlendirilememiştir. Yerel teşkilatta görev alan yöneticiler, işadamı olan partililerin ekonomik desteğini sağlayabilmelidirler.
f- Dün olduğu gibi bugünde, kent düzeyinde birileri parti il ve ilçe teşkilat kadrolarının belirlenmesinde etkin olmakta ve kendilerine biat edenlerin teşkilatları yönetmesini bir şekilde sağlamaktadırlar. Bu da partide görev almayı düşünen yeni isimlerin cesaretini kırmaktadır. Bu yöntem terk edilmelidir.
Sosyal demokrat bir parti olma iddiasında ki CHP gibi bir partide, hala Genel Başkanından Parti Meclisi ile il ve ilçe teşkilat başkanlarına kadar hiç kimsenin, “KAYBEDEN GİDER” Kuralına uymaması, hızla artan umutsuzluğun ve heyecan kaybının en önemli nedenidir.
Yine partide “Kim daha çok katkı yapar?” İlkesinden çok, “Kim bana daha çok bağlı kalır?” İlkesi öne çıkmıştır. Bunun en somut örneğini de, son dönemlerin başarılı ve kamuoyunda da çok ilgi gören iki genç milletvekili Aykut Erdoğdu ve Özgür Özel’in, ancak kendi özel çabaları ile listeleri delerek Parti Meclisi’ne seçilebilmiş olmalarıdır.
Her şeye rağmen, CHP Genel Kurulu Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibine bir şans daha vermiştir.
O halde, Sayın Kılıçdaroğlu başarının yolunu bulmak zorundadır.
O nedenle çıkış yolu;
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Laik ve Çağdaş Hukuk Devleti yapısını sürdürebilmesi için CHP’ nin, toplumun ülkemizde ki gidişten endişe duyan diğer % 50’nin, beklentilerine cevap verecek değişimleri hızla gerçekleştirerek umut olmayı sürdürmesidir.
Sayın Kılıçdaroğlu, yeni ekibi ile partiyi özünde ki ilkelere göre yeniden yapılandırarak tüm teşkilatlara heyecan kazandıracağına ve gerçek tabanının oylarını alabileceğine inanıyorum.
Bu amaçla, Sayın Kılıçdaroğlu partililere sıcak ve dost mesajlar vererek parti içinde ki tüm kesimlerini kırgınlıklarını bir yana itip, hep birlikte sokağa çıkıp halkla buluşmaya ve ülkeyi özgürlükler ve hukuk ortamına götürecek başarı için çalışmaya davet etmelidir.
Milletvekillerini, her zamankinden çok daha aktif olmaya ve teşkilatlarla birlikte, mahalle ve köylerde girilmedik ev ve işyeri bırakmayacak şekilde çalışmaya yönlendirmelidir.
Buna karşılık da, bu kez de başaramadığı takdirde Genel Başkanlığı bırakacağı güvencesini partililere vererek, örnek bir geleneği başlatmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, 2015 seçimleri ülkemiz için son dönemeç olacaktır. Görülen o ki, aynı zamanda bu seçim Sayın Kılıçdaroğlu için de son şanstır.
Kaybedilecek bir seçim, sadece O’nun sonu olmakla kalmayacak, ülkemizin aydınlık ve özgür günlere ulaşmasını umutla bekleyenlere de indirilecek bir darbe olacaktır.
O nedenle, CHP kısa sürede kendini yenilemeli, tüm kesimleri ile kucaklaşmalı ve umut verici heyecan ve atılımı gerçekleştirmelidir.
Ülkemizin güzel günlere ulaşması dileğiyle, iyi haftalar…