Siyaset demokrasiler de toplumları doğru yönetme sanatıdır. O nedenle, temelinde toplumların geleceğini daha yaşanır ve daha mutlu yapma amacı yatmalıdır. Siyaset bu ana amacından uzaklaşırsa, siyaset yapanların çıkarlarına hizmet etmeye yönelir.
Bunları yazmamın nedeni, hem ülkemizin, hem de siyasi partilerin geleceğini belirleyecek çok kritik bir seçime, bir ay gibi az bir zaman kalmış olmasıdır.
Bunu biraz açmak gerekirse, yaklaşan bu Genel Seçim sonrasında ülkemizin yönetim biçimi ya değiştirilecek ve “Parlamenter Sistem” Terk edilerek nitelikleri çok da belirlenemeyen bir “Başkanlık Sistemine” Geçilecek veya “Parlamenter Sistem” İle yola devam edilecektir.
Bu sistemlerin içeriğinin derinliğine incelemesine veya karşılaştırmasına girmeyeceğim. Zaten, özellikle Cumhurbaşkanı tarafından ısrarla istenen “Başkanlık Sistemi”, aylardır içeriği ve ne getirip ne götüreceği tam anlatılamamış olsa da, Cumhurbaşkanı ve İktidar tarafından yeteri kadar gündem de tutuldu ve anlatılmaya da devam ediyor.
Hatta Cumhurbaşkanı tarafsız kalma yeminini bir yana iterek, kent kent ve toplantı toplantı geziyor ve “Parlamenter Sistemin” Döneminin kapandığını ilan ediyor. Hükümet de sanıyorum çok istekli olmasa da, zorunlu olarak “Başkanlık” Tezini seçim programına alıyor.
Ancak önerilen “Başkanlık” Modeline örnek olarak gösterilen demokratik ülkelerde parlamentonun kaldırılmadığı, tam tersine başkanlığı denetleyen, hatta yetkilerini kısıtlayan senato gibi meclislerin korunduğu da bir gerçektir.
Yetkili olmayan veya göstermelik meclislerin olduğu “Başkanlık Sistemleri”, Daha çok Ortadoğu ülkelerinde bulunmaktadır. Bu ülkelerde ki Başkanlıklar da, demokrasi de yeri olmayan diktatörlüğe dönüşmüş bir yönetim sistemidir. Ülkemizde uygulanması önerilen “Başkanlık Sistemine” karşı çıkanların en önemli gerekçesi de budur.
Bu değerlendirmeye nokta koyup, yaklaşan genel seçimler öncesinde partilerin yaklaşımları üzerinde birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.
******************************************
07 Haziran 2015 Genel Seçimleri ve Siyasi Partilerin Yaklaşımı.
2002 yılında tam da anlaşılamayan gizemli bir şekilde erken seçime giden Bülent Ecevit Koalisyon Hükümeti’nin yerine 03 Kasım 2002 de yapılan erken seçimler de, % 34 ile tek başına iktidara gelen AKP sonra ki seçimlerde oy oranını yükselterek tek parti iktidarını bugüne kadar devam ettirdi.
03 Kasım 2002 Seçimlerinin en önemli yönü, %10 barajı nedeniyle sadece iki partinin barajı aşarak TBMM’ de temsil hakkı kazanmasıydı. AKP % 34.29 ile 363, CHP ise, % 19.32 ile 178 milletvekili çıkarırken, % 79,3 katılımın olduğu o seçimde, % 10 barajı nedeni ile % 34 ile bir parti tek başına iktidara gelirken, Seçmenin % 45’nin oyu çöpe gidiyor ve TBMM’ e yansımıyordu.
Tek başına iktidar da kalarak 14. Yılını tamamlayan AKP’, bu seçimlere yukarıda ki seçim başarılarına imza atmış Genel Başkanını Cumhurbaşkanlığına göndermiş olarak, O’nun karizmatik gücünden mahrum giriyor.
Bu boşluğu sezen Cumhurbaşkanı, yeminini de dikkate almayarak siyasi arena da aktif olarak görev almaya başlamıştır. Kimine göre bugün çifte güçle seçimlere asılan bir AKP, kimine göre de iki başlılığın yarattığı sorunlarla seçimlere giren bir AKP var.
Buna karşılık bir de, AKP’ e karşı siyaset yapan muhalefet partileri var. Amaçlarını ve söylemlerinin temelini de, yolsuzluk, rüşvet ve talan yapmakla suçladıkları AKP iktidarına ne pahasına olursa olsun son vermek oluşturuyor.
Peki, muhalefet cephesindeki partilerin üç büyük parti yanında daha küçük olanların tavrı nasıl? Bunlar sonuca ne derece etki yapacaklar? Bunların seçim hesabı, AKP İktidarına son vermek amacına ne kadar uyuyor? Bunu hesap eden var mı?
Bu partiler içerisinde en şanslı olan ve seçim doğrularını yapan HDP’dir. Oy alacağı tabanı biliyor ve ona göre seçim stratejisi yürütüyor. Oy tabanı Kürt kökenlilerin ve azınlıklar oluşuyor. Geçmiş seçimler de AKP’ e kaptırdığı oylara asılarak da kendi adına doğru iş yapıyor. Biraz daha ılımlı siyasetle de, sol partilerin kırgınlardan oy devşirebilir miyim hesabını yapıyor. Yani, % 10 barajını aşma noktasında, tüm şartlar onlardan yana.
Merkez ve sağ oylara dayanan MHP ise, AKP’ e kırgın olanların oylarını kendisine çevirebilme çabasındalar. Ancak onlar da, oylarının bir kısmını alacak bir ortaklıkla karşı karşıyalar.
Saadet Partisi’nin dindar insanların oyları ile BBP’ nin bir yerde MHP’ nin de tabanı olan milliyetçi oyları ile kurdukları birlikteliğin de MHP’ den önemli oranda oy kopartacağının tartışıldığı günlerden geçiyoruz.
Ana Muhalefet Partisi CHP’ de ise, kendisinden kopanların kurduğu siyasi partilerin CHP’ den kopartacağı oyların endişesi yaşanıyor.
CHP’ nin ulusalcılıktan uzaklaştığı ve düzen partisi haline geldiği iddiası ile CHP’den ayrılanların kurduğu Anadolu Partisi ve son yıllarda ülke çıkarlarına her alanda sahip çıkarak, solda ki tüm partilerden daha iddialı söylemlerle gündeme oturan, eski İşçi Partisi, yeni adıyla Vatan Partisi’ de solda ki oylara göz dikmiş gözüküyor. Ayakta kalmaya çalışan DSP’ de, bu pastadan pay kopartabilmenin peşinde çalışıyor.
Solda ve sağda ki tablo bu olduğuna göre, sağlıklı düşünerek bu tablonun sonuçlarını sorgulayalım.
Bu saydığım muhalefet partilerinin ortak söylemi, bu ülkenin hak ettiği şekilde çok daha iyi yönetilmesi için yapılacak ilk işin, AKP İktidarına son vermek değil mi? O halde yapılanlar, hedef ile uyuşuyor mu?
Eğer amaç AKP İktidarını sonlandırmak ise, Vatan Partisi’nin, Anadolu Partisi’nin, Saadet Partisi’nin ve BBP Partisi’nin kendilerini kanıtlama çabasından öteye geçmeyecek seçim stratejilerini onaylamak mümkün mü?
Ortak amaç, Başkanlık Sistemi adı altında dönüştürülmeye çalışılan Parlamenter Sistemi korumak ise, yapılanlarla bu amaç nasıl gerçekleştirilecektir?
*******************************************
Son Söz;
Seçim sonrasın da “Bir Bölen damgası” Yemek mi? Önemlidir. Yoksa seçim öncesi verdiği mesajlarla sempati toplayarak ve yarattıkları güven ile seçim sonrası ortaya çıkacak siyasetin yeniden yapılanması olasılığında, “Sevilen ve sığınılacak bir liman olarak” Görülmek mi? Önemlidir.
Yarınların tercihi olmak için, eğer ilk amaç AKP İktidarına son vermek ise, doğru olan sağda ki ve solda ki partilerin seçmenlerinin oylarını en güçlünün şemsiyesi altında toplayarak, seçimde CHP ve MHP’ e destek vermesi değil midir?
İşte 07 Haziran Seçimleri, önümüzde ki süreçte sadece ülkemizin nasıl yönetileceğini değil, siyasi partilerin de geleceğini belirleyecektir.
Önümüzde ki bir aylık süreçte seçmene düşen en önemli görev, ülke ve toplumun çıkarları yönünde doğru olan siyasi partiyi iktidara taşıması gerektiğinin hesabını doğru yapmasıdır.
Benim kişisel düşüncem de, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi doğru olanın, “Futbol takımı tutar gibi her seçimde aynı partiye oy vermek yerine, yapılacak seçim sonrasında ülkeme ve benim de içinde olduğum topluma hangi partinin daha yararlı olacağına karar vererek o partiye oy vermesi” Değil midir?
Adil bir hukuk düzenin olduğu, her türlü özgürlüğün doyasıya yaşandığı, korkunun olmadığı çağdaş demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye’de yaşamak dileğiyle, sağlıklı ve güzelliklerle dolu haftalar..