Ülkemizin 15 Temmuz da çok büyük tehlike atlattığı noktasında iktidarın da, muhalefetin de aynı görüşte birleştiği görülüyor. Bu tablonun en sevindirici yanı, bu birlikteliğin 15 yıllık AKP İktidarı sürecinde ilk kez yaşanıyor olmasıdır.
Nitekim kalkışmanın yapıldığı gece Ankara’da bulunan iktidar ve muhalefet partilerine ait tüm milletvekilleri TBMM’ ne koşarak gittiler. TBMM’nin bombalanması sırasında da TBMM’ni terk etmeyerek, bir anlamda demokrasilerin tartışmasız en büyük simgesi olan Halkın Meclisine sahip çıktılar.
İşte o gece, ülkemizin geleceği adına parti ayırmaksızın oluşan birliktelik havası, sonra ki günlerde de tüm kentlerin meydanlarında “Demokrasiye Sahip Çıkma Buluşmaları” Adıyla sürdürüldü.
Darbe gecesine kadar birbirlerine hakaret seviyesin de son derece yakışıksız şekilde hitap eden siyasetçilerin, ülkemizin karşılaştığı çok büyük bu tehlike karşısında ülkemizi ve demokrasimizi korumak için bir araya gelmesi, yıllardır özlenen bir tabloydu.
Hatta Beştepe’ye gitmeyeceğini defalarca söyleyen CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu dahi, konu ülkenin geleceği olunca tereddüt etmeden gidiyordu.
Ne var ki, ilk günlerde tüm partililerin doldurduğu meydanlarda AKP sloganları yazılı otobüslerin yer alması, araçlardan AKP müziklerinin çalınması ve atılan sloganlarda sürekli Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkomutan olarak tanıtılması, zoraki de olsa oluşan birliktelik havasına zarar verecek gibi gözükmektedir.
Meydanlarda toplanan kalabalığa her akşam AKP’ li Belediye Başkanlarının AKP propagandası yapıyor olması, meydanları sadece AKP taraftarlarının yer aldığı miting alanlarına çevirmiştir.
Samsun’da ki üst geçitlerde hala, “Demokrasimize ve Hükümetimize sahip çıkan Halkımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz” Pankartları yer alıyor.
Hükümetler gelip geçicidir. Kalıcı olan devlettir. Özellikle bu darbe girişiminin asıl nedeni, düşledikleri şeriatçı devlet düzenini kurmak veya bazı dış güçlerin planlı çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla Devleti ele geçirmekti.
Her ne için olursa olsun, darbe önlenmiş ve bu darbe kalkışması, özlenen birlikteliği sağlamıştır. Bu ortamı bozacak her türlü yanlış adım, halkın beklentilerine ihanet olacaktır.
Sağlanan bu birliktelik ortamında yapılacak ilk iş, karşılıklı hoşgörü içinde ülkemizde huzur ortamı sağlayacak yeni Anayasa’ nın yapımı olmalıdır
Kalkışmanın olduğu hafta yazdığım köşe yazısında, “Bu darbenin önlenmesin de halkımızın verdiği destek ortamı, hiçbir şekilde siyasi irade tarafından siyasi çıkarlar için veya Başkanlık Sistemine geçişi kolaylaştırmak amacıyla kötüye kullanılmamalıdır” Diye yazmıştım.
Ancak, AKP direk olarak bunu yapmıyor olsa da, yanlı basının bazılarının ve meydanları dolduran AKP yanlılarının “Başkomutan” tanımlamaları, konuşmacı belediye başkanı ve siyasilerin söylemleri bu endişeyi doğrular niteliktedir.
Bu çerçeve de, yazımı yazdığım bugün 17. 00 de İstanbul’da “Devlet, İktidar, Muhalefet,” Adına yapılacak olan “Demokrasi ve Şehitleri Anma” Mitingine değinmek istiyorum.
Sanırım bu nedenledir ki, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da yapılacak olan “Demokrasi ve Şehitleri Anma” Mitingine katılıp katılmama konusunda kararsızlık yaşamıştır.
Sonuçta, ileri de tabanından gelecek parti içi tepkileri de göze alarak katılma kararı vermiştir. Bence de doğru yapmıştır.
Çünkü ülke olarak hasret kaldığımız bu demokrasi uygulaması ülkemizde ilk kez olacaktır. Biz de seçimler öncesinde çok istenmesine rağmen, siyasetçilerin birlikte ekranlara çıkarak kendilerini ve projelerini anlatması bir türlü sağlanamıyordu.
İster salon, ister meydan konuşmalarında osun, her lider meydanları ve salonları dolduran ve zaten her şartta ona oy verecek olan kendi seçmenlerine konuşuyordu. Yani yapılan tek kale maçtı.
İlk kez bu fırsat doğmuş ve her lider diğer parti taraftarlarına da kendisini ve düşüncelerini anlatma şansı yakalamıştır. Hem bu nedenle, hem de katılmaması halinde kalkışma öncesinde uğradığı cemaatle işbirliği içerisinde olduğu gibi çirkin iddiaların, tekrarını önlemiştir.
Eğer her liderin özgürce konuşma ortamı sağlanır ve bu bir şekilde engellenmezse, demokrasimizin gelişimi adına bence bugüne kadar atılmış en büyük adım olacaktır.
SON SÖZ:
Bu kalkışma halkımızın da sert ve kesin tepkisi ile şehitler verilmesi pahasına da olsa önlenmiştir. Türkiye solu artık darbelerin çözüm olmadığını görmüş ve kabullenmiştir. Ancak, şeriat özentilerinin hayal ettikleri şeriat düzeni için ülkemiz ve bölgemiz üzerinde çıkarları olanların da desteği ile bu tür darbe denemelerine kalkışabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Siyasi amaçlara hizmet eden cemaatlerin demokrasilerde yeri olamaz, olmamalıdır. Ne var ki bizde ki cemaatlerin hemen hepsinin de hedefinde şeriat düzenine geçmek vardır.
Bu cemaatler zaman zaman birbirleriyle çelişseler de, seçim zamanları birlikte hareket edebilmekte ve destekleyecekleri partilerle pazarlık yaptıkları bilinmektedir.
Cemaatler toplum da inanç ayrışmalarına da zemin hazırlamaktadır. Çözüm bu cemaatlerin kurumsallaşması mutlaka önlenmeli ve bunların hepsine ama hepsine (Benden senden demeden) Yurt ve Kur’an kursu veya okul açması yasaklanmalıdır.
Öğrenci yurtları açma yetkisi tamamen devlet kontrolünde ki Kredi ve Yurtlar Kurumuna bırakılmalıdır. Kur’an kursları açma yetkileri cami veya cemaat derneklerinden alınmalıdır.
Bunların yerine Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanacak çağdaş ölçülerde dinimizin gereklerini ve Kur’an’ın kendi lisanımızdan Türkçe anlamını öğretecek bir program, Milli Eğitim Bakanlığı ve Eğitim Şurası’nın denetiminde ve Laik düzen çerçevesin de Devlet okullarında öğretilmelidir.
Bunlar yapılmadığı takdirde, ülkemizde şeriat kalkışmaları her zaman olabilecektir.
Yüce Tanrım bizlere, bu güzel vatanımız da birlikte mutlu ve huzurlu yaşama ve son vatan toprağımıza hep birlikte sahip çıkabilme ortak aklı versin.
Tüm ülkemiz insanlarımızın çok daha iyi şartlarda, kavgasız, gürültüsüz yaşamalarını diliyorum.