ÇAĞDAŞ EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ EKSENİNDE
İMAMHATİPLER ÇÖZÜM MÜ?
Bir toplumun özgür ve çağdaş olabilmesi için eğitimli ve manevi yönden güçlü (İnançlı) olması gereklidir.
Çünkü çağdaş eğitim almış insan sorgular, irdeler ve hakkını arar. Üzülerek söylemek gerekirse, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Atatürk tarafından başlatılan eğitim seferberliği, özellikle çok partili demokrasi dönemine geçiş ile birlikte tavsatıldığı gibi her gelen hükümet tarafından değiştirildiği için oturmuş ve devamlılığı olan bir milli Eğitim Politikamız oluşturulamamıştır.
Köylere yönelik eğitim amacıyla 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri tamamen Türkiye’ye özgü doğru bir eğitim sistemiydi.
Köy Enstitülerinde ki eğitim ile yetişen bu öğretmenler köylerin gençlerini eğitim dışında tarım, sanat ve kültürel alanlarında da donanımlı yetiştiriyor ve insanlara sorgulayan birey olmayı öğretiyorlardı.
Bu öğretmenlerin köylüyü aydınlatmaya başlaması, önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin büyük bölümlerinde hâkimiyet kurmuş olan ve o bölgede ki köylüyü tebaası gibi gören ağaları rahatsız etmişti.
Ağalık sisteminin temsilcileri olan milletvekillerinin baskısı ve köy enstitüleri mezunu öğretmenlerine o dönemlerin en geçerli suçlaması olan “Komünist” Damgasının vurulması sonucu, 1954 yılında dönemin iktidarı Demokrat Parti tarafından kapatılmıştır.
*****************************
İMAM HATİP GERÇEĞİ.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte başlatılan eğitim seferberliği sonra ki yıllarda nasıl tu kaka edildiyse, benzer yanlışlar din eğitimi alanında da yapılmıştır.
1923 yılında Cumhuriyetin ilanı sonrası çıkartılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince medreselerin kapatılmasına karşılık, din eğitimi için 1924 yılında İmam Hatip Mektepleri açılmıştır. Bu okulların amaçları Cumhuriyet'e bağlı, aydın din adamları yetiştirmekti.
Günümüzde bazılarınca din düşmanı olarak suçlanan Atatürk’ün, dinimizin doğru öğretilmesi için İmam Hatiplerin kurucusu olduğu gerçeği dahi göz ardı edilmektedir.
Ne yazık ki, çok partili Demokrasiye geçimiz ile birlikte, dinimizin iktidara gelebilmek için en etkili silah olarak kullanılması ile İmam Hatipler de siyasi iktidarların arka bahçesi haline getirilmiştir.
Çağdaş din adamı yetiştirmek ve halka dinini öğretmeleri için kurulan İmam Hatip Okulları mezunlarının ( Vali, Kaymakam, Hâkim gibi ) Devletin yönetim kadrolarına yerleştirmeye başlanması ile camiler yine toplumun eğitim seviyesinin altında ki imamlara kalmıştır.
Üzülerek söylemek gerekirse, bugün dünyanın dinini en az bilen insanları Türklerdir.
Bunda, Atatürk’ün bu ülkede yaşayan herkesin dinini kendi dilinden öğrenmesi için başlattığı çalışmaların, O’nun ölümünden sonra sürdürülmemesi ve Arapça ’nın dayatılması, bu milletin kendi lisanından dinini öğrenmesini engellemiştir..
İncili İngilizlerin İngilizceden, Almanların Almancadan, Fransızların Fransızcadan, İtalyanların İtalyancadan öğrendiği bir dünyada, biz hala yanlış din eğitimini sürdürüyoruz.
İnançsız insan, sonbahar rüzgârı ile savrulan ve sürüklenen yaprak gibidir.
Tüm okullar İmam Hatip Okullarına çevirmek, din eğitimi için çözüm olmayacağı gibi zaten yaz-boz tahtasına çevrilmiş olan çağdaş eğitimi de iyice çökertecektir.
Bu millete dinini öğretmek devletin görevidir. Ancak bunun yolu, tüm okulları İmam Hatip’e çevirerek olamaz.
Yapılacak ilk iş,
İmam Hatipleri ülkemizde yaşayan her türlü inanca saygılı ve donanımlı din adamı yetiştirecek şekilde yeniden düzenlemek ve bu okullardan yetişecek din adamlarını camilerde görevlendirmek olmalıdır.
Yapılacak ikinci iş,
Her inanca saygılı olarak yetiştirilmiş bu donanımlı din adamlarını belirlenecek yeni eğitim politikaları çerçevesinde orta öğretim kurumlarında din bilgisi öğretmeni olarak görevlendirmek olmalıdır.
Camilerde ki vaizlerin, neden çok önemli olduğunu ve neden bu vaizlerin en azından cemaatin eğitim seviyesinde olması gerektiğini üç örnekle açıklamak istiyorum.
Birincisi, bir Cuma Namazı anısı;
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde öğrenci olduğum 1963-1964 yıllarında bir arkadaşımızın uyarısı ile her zaman gittiğimiz cami yerine Cuma namazı için Laleli Camiine gittik.
Namaz öncesi minbere çok genç ve kravatlı bir vaiz oturdu. Anlaşılabilir lisanla öylesine güzel ve herkese yönelik öğretici ve yönlendirici şeyler anlattı ki, arkadaşlarla her Cuma Laleli Camii’nin yolunu tutar olduk. Cami öylesine doluyordu ki, yer bulmak sorundu.
Camiye insanları çeken ve çıkanların kafasına çok güzel mesajları çakan bu vaizin, Hukuk Fakültesi’nde bir asistan olduğunu öğrendik.
İkincisi, bir kilise anısı;
Yine Üniversite yıllarında bir Pazar günü arkadaşlarla Beyoğlu’na gezmeye gittiğimizde bir kiliseye son derece şık kıyafetlerle kadın ve erkeklerin girdiğini gördük. Belli ki kilisede Pazar Ayini vardı.
Nasıl ibadet ettiklerini izlemek için kiliseye girdik. Papazın yönetiminde ki ayinden sonra minbere son derece şık ama sivil kıyafetli bir bey oturdu ve sohbet eder gibi günlük yaşamda yapılması gerekenleri ve dinen yasak olan şeyleri anlatmaya başladı.
Din ile kimseyi korkutmadan insanlara saygıdan, hak ve hukuktan, dürüstlükten söz ediyordu. Çıkarken kapıda ki görevliden konuşmacının adının, o güne kadar hiç duymadığım Vakko Mağazalarının sahibi Vitali Hakko olduğunu ve her hafta kendi camialarında dürüstlüğü ve saygınlığı ile tanınan bir kişinin o kürsüden cemaati bilgilendirdiğini öğrendik.
Üçüncüsü de yine bir cami anısı;
Bir Cuma Namazı öncesi minbere çıkan kara yağız bir vaiz, Cuma namazını öylesine ağzımızdan burnundan getirdi ki, namaz sonrası soluğu Müftülük makamında aldım. Ne mi oldu? Sadece müftünün “Yine mi yapıyor” Sorusu oldu. Sonrasın da tabii ki aynı vaiz, o cami kürsülerinden cemaati fırçalamayı sürdürdü.
İşte size üç örnek.. Hangisi doğru, hangisi yanlış, karar sizin.
Çocukluğunda Kur’an okumayı öğrenmiş ama dinini ancak kırk yaşlarından sonra Kur’an Meallerini okuduktan sonra öğrenebilmiş birisi olarak, yukarıda ki görüşlerimi sizlerle paylaştım.
Umarım bundan sonra bu tür yanlışların yapılmadığı bir eğitim düzeni kurulur ve “Başı secdeye değenden zarar gelmez, imam hatiplerden anarşist çıkmaz” Diye diye, nasıl 15 Temmuz Darbe sürecine geldiğimiz unutulmaz.
Özellikle de İslam Dünyasında Müslüman bir ülke olarak bağımsız ve özgür tek hukuk devletinin Türkiye olmasının nedeninin, Atatürk’ün yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni laik düzen temelinde kurmuş olması gerçeğinin yattığı unutulmamalıdır.
İyi haftalar dileğiyle..