DEMOGOJİ KAVGASI SİYASETİ ÇÖKERTTİ. SIRA DEMOKRASİYE GELDİ.
Bu ülkeyi seven, kendisini bu vatanın sahibi sayan ve bir an olsun üzerinde ki siyasi gömleği çıkartarak bu ülkede olanlara bakan herkesin, üzüleceği bir süreçten geçiyoruz.
Söz edilen ülke, Orta Asya’dan Anadolu’ya geçtikten sonra dünyanın en büyük imparatorluklarından birisini kuran ve son din olan İslam’ı imparatorluk sınırları olan üç kıtaya taşıyan Osmanlı İmparatorluğu ve bu dev imparatorluğun çökertilmesinden sonra O’nun küllerinden doğan son Türk Devleti Türkiye Cumhuriyetidir.
Evet, son vatan toprağı üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan Amerika’nın bölgemizde yürüttüğü Ortadoğu haritasını yeniden düzenleme projesi BOP (Büyük Ortadoğu projesi) doğrultusunda, Güneydoğu bölgemizde kurulmasına çalışılan Kürt Devleti sorunu ve Kürt kalkışması ile uğraşıyor. Sayıları her geçen gün artarak gelen şehit haberleri ile süren kanlı çatışmalar, yüreğimizi dağlamayı sürdürüyor.
Diğer yandan, tüm bunları yok sayan bir anlayışla sürdürülen “Başkanlık” Tartışması, akıl almaz bir demagoji (Laf ebeliği) Kavgasına dönüşmüş ve ülkemiz her türlü uzlaşmadan uzak bu tartışmanın etkisi ile ikiye ayrılmış bulunuyor.
Sınırlarımızın Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ki en büyük tehlike ile karşı karşıya olduğu bir dönem de, ülkemizin tepe noktasında ki Cumhurbaşkanı ile Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’nın sürdürdüğü zıtlaşma ve karşılıklı meydan okuma, her türlü siyasi anlayışın ve ahlakın dışına taşmış bulunuyor.
Diğer Muhalefet Partisi MHP’ de ise, inandırıcılığını yitirmiş olmasına ve parti içi şiddetli bir karşı çıkışla karşılaşmasına rağmen Genel Başkan Devlet Bahçeli, bir güven oylaması anlamında ki Kurultay’ın toplanmasını dahi engellenmeye çalışıyor.
MHP de bu tavrı ile tartışmalı hale gelerek ülke sorunlarının iyice dışına düşmüş bulunuyor.
Tüm bunların anlamı, “Toplumu Yönetme Sanatı” Olarak tanımlanan siyasetin, bu ülke de iflas ettiğinin açık bir göstergesidir.
Üzülerek söylemek gerekirse, görevi tüm siyasi partileri uzlaşı ekseninde bir araya getirerek sorunları çözmesi esas olan Sayın Cumhurbaşkanı, bunları bir yana iterek “Başkanlık Sistemini” Olmazsa olmazı haline getirmiş bulunuyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın, adı dahi tam konamamış bu “Başkanlık Modelini” Gerçekleştirmek adına sürdürdüğü kesin kararlığına karşı, bunu Demokrasinin sonu olarak gören Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’ da, endişelerini sert bir şekilde ortaya koymaktadır.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun kararlılığını göstermek için kullandığı, “Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden kabul ettiremezsiniz” Anlamında ki sözleri, yeni bir demagoji tartışmasını ateşlemiştir.
Bu sözlerin, sistem değişiklerinin devrim sayılacağı ve devrimlerin de kan dökmeden yapılamayacağı anlamında söylenmiş olsa da, bu bir anda tersine dönmüş ve “Başkanlık Sisteminin” Kan dökülerek önleneceği anlamında yorumlanmaya başlamıştır.
Siyasetin iflas ettiği bu ortamda her iki liderin de ortaya attığı sözler, bir anda her iki tarafın sözcüleri ve kalemşorları tarafından sahiplenilerek karşılıklı suçlamalarla ortalığı savaş alanına çevirmektedir.
İşin artık kan dökme üzerinden tartışılır hale gelmesi, toplumun nasıl tehlikeli bir ayrışmanın içine girdiğini de göstermektedir.
Artık sınır tanımaz hale gelerek, toplum barışını dinamitleme noktasına ulaşan bu kavganın şiddetlenerek sürmesinin, hiç de umulmadık sonuçlara yol açabileceğini hiç kimse göz ardı etmemelidir.
Bölgemizde ki ülkelerinin içine düşürüldüğü kardeş kavgasının bir yenisinin de ülkemizde yaşanması halinde, Başkanlık Sistemi gelse ne olur? Gelmese ne olur?
O noktadan sonra “Başkanlık Sistemi” Neyi halledecektir?
Bu ülke hepimizindir ve hepimizin bu ülkede huzur içerisinde yaşamayı istemesi de en doğal hakkıdır.
Bizlerin oyları ile ülkemizi yönetsinler diye seçtiği başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm siyasi partilerin ve siyasetçilerin, ülkeyi sonu karanlık bir karmaşaya sürüklemekte olan söz dalaşını ve inatlaşmayı bir yana bırakarak, TBMM çatısı altında uzlaşarak sorunları çözmekten başka çıkar yolları yoktur.
Toplumun onlardan öncelikli beklentisi de, ülkemizin Güneydoğu Bölgesinde ki çatışmaları sonlandırarak akan kanı durdurmaları ve sınır güvenliğimizi sağlamalarıdır.
Bilinmelidir ki, bu bölgemizden her gün artarak gelen şehit haberleri, artık toplumun sabrını zorlamaya başlamıştır.
Yine unutulmamalıdır ki, bir toplumun bir yarısının istemediği bir değişimi, toplumun tümüne uygulamanın ve kabul ettirmenin demokrasilerde yeri olamaz.
İşin buralara gelmesi demek, başlıkta da vurguladığım gibi demokrasinin rafa kaldırılması demektir. Sonrası ise, sonu karanlık bir bilinmezliktir.
Umuyorum ülkemizde geç de olsa, ülke çıkarları adına ortak akıl öne çıkacak ve uzlaşma ortamında sorunlar çözülecektir.
Bu konuda ülkemiz adına beklenen özveriyi göstermeyenler ise, tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaktır.
Şehit haberlerinin gelmediği, siyasetçilerin siyasetin gereklerini yerine getirmeye başlayacağı haftalar diliyorum.