GÜNEYDOĞU’DA KANLI ÇATIŞMALAR VE GİDEREK
UMUT OLMAKTAN UZAKLAŞAN SİYASET KURUMU
Bugün ki yazıma soru- cevap şeklinde başlamak istiyorum.
- Güneydoğu Anadolu Bölgemizde Devletimizin asker ve polisiyle, bölücü terör örgütü arasında kanlı çatışmalar sürüyor mu? Evet..
- Son iki seçim de, Türkiye Partisi olma iddiası ile tüm Türkiye’den oy alarak TBMM girme hakkı kazanan Kürt Vatandaşlarımızın Partisi, Güneydoğu Bölgemizde yaşanan kanlı çatışmalara en azından göz yumuyor mu? Evet..
- Bu ülkede adından çok söz edilen ve açıklamasını geçen hafta ki köşe yazımda yaptığım bir ekonomik istikrar var mı? Hayır..
- Bu şartlarda bu ülke de siyasi bir istikrardan söz edilebilir mi? Hayır..
- Toplumun bir yarısı diğer yarısı ile taban tabana zıt bir görüşle ayrışmış mı? Evet..
- Bugün sokakta ki insanlara, “Kendinizi güven de hissediyor musun?” Diye sorduğunuz da, çoğundan alacağınız cevap; Hayırdır..
- Topluma, “Yargıya güveniyor musunuz?” Diye sorduğunuzda da alacağınız cevap; Hayırdır..
- Bu ülke de basın özgürlüğünden söz edilebilir mi? Dünya veriyor cevabını. Hayır...
- Bugün ülkemizi yöneten siyasi iktidarın tek karar verici olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır..
- Sayın Cumhurbaşkanı da, “Ülke yönetimin de iki başlılık olmaz. Bunu değiştireceğiz. O nedenle, Başkanlık Sistemi Gerekli” Demiyor mu? Evet..
- Şu anda yürürlükte olan Anayasamız Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olacağını söylemiyor mu? Evet..
- Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafsız değilim diyerek İktidar partisine destek verirken, muhalefet partilerine en ağır eleştirileri yapmıyor mu? Evet..
Bu soru cevapları daha da artırabiliriz. Ama bunlardan çok daha önemli olan bir şey var ki, en üzücü gerçekte budur.
Üzücü ve bir o kadarda düşündürücü olan bu gerçek, yukarıda altını çizdiğim sorunlara toplumun çoğunluğu tarafından ilgi gösterilmiyor olmasıdır.
Bunun en önemli nedeni ise, ülkemizde yoğun bir şekilde sürdürülen algı yöntemidir. Yazılı ve görsel basının büyük bir bölümü de, siyasi iradeden de destek alarak toplumu istenilen yönde etkilemeyi sürdürmektedir.
Ülkemizde olan biteni en acı şekilde hissedenler ise, evlerine çocuklarının şehit olduğu haberi gelen ailelerdir.
*******************************
PEKİ NEDEN?
Yukarıda ki gerçekleri ve nedenlerini biraz daha geniş çerçevede incelemek gerekir diye düşünüyor ve son on yılda bölgemizde yaşananları değerlendirmek istiyorum.
Üzülerek söylemek gerekirse, başta Amerika olmak üzere sömürgeci güçlerin Ortadoğu’da ki çıkarlarını yeniden düzenlemek amacıyla kurguladıkları Büyük Ortadoğu Projesine destek vererek, tüm komşu ülkeleri düşman haline getiren yanlış dış politikalarız sonucu, ateş kendi topraklarımıza sıçramış bulunuyor.
Ülkemizin ekonomik çıkarları yönünden çok önemli olan dış ticaretimizin en büyük kısmını oluşturan komşu ülkelerle ilişkilerimizin bozulması, başta bu ülkelerle sınır komşusu illerimizin ekonomisi olmak üzere, ülkemizin ekonomisine de çok büyük zararlar vermeye başlamıştır.
07 Haziran Seçimlerin de halkımızın verdiği mesajı doğru algılayarak gereğini yapmayan başta MHP olmak üzere muhalefet partileri ve koalisyon kurma tekliflerini oyalayarak imkânsız kılan AKP, ülkemizde bugün yaşanan karmaşa ve çatışmaların en büyük sorumlusudur.
Eğer, o gün çıkan seçim sonuçlarının gereği yerine getirilebilseydi, büyük bir olasılıkla bugün başta Güneydoğu Bölgemiz de yaşanan kanlı çatışmalar olmayacak ve bugün ülkemizde çok başka şeyler konuşuluyor olacaktı.
Ülkemizin birlikteliğini ciddi boyutta sarsmaya başlayan olayların giderek boyut değiştirmesinin en baş nedeni, ülkemizi yönetmek üzere sorumluluk üstlenen siyaset kurumları arasında olması gereken uzlaşma ortamının giderek anlamını yitirmesidir.
Ülkemizi çok daha güzel günlere götürmek üzere görev üstlenen siyasetçilerimiz, tam tersine çözüm üretmek yerine ülkemizi büyük bir inatlaşma ortamına sürüklemişlerdir.
Güneydoğu Bölgemizde ki sorunu çözmek üzere 07 Haziran Seçimi öncesinde kurgulanan “Barış Süreci”, 07 Haziran Seçimlerin de ters tepince, tek başına iktidar olma şansını yitiren iktidar ve Cumhurbaşkanı “Barış Sürecini” Sonlandırılıyordu.
01 Kasım’da yenilenecek seçim de, iktidar kanadı çıkış yolu olarak gördüğü gerginlik politikasını öne çıkartıyor ve barış sürecinde verilen sözler unutularak HDP ve ona destek veren vatandaşlar hedef haline getiriliyordu.
Yürütülen bu gerginlik politikası ve muhalefetin aymazlığı ile İktidar 01 Kasım Seçimlerini kazanıyor ama “Barış Süreci” Sırasında emniyet güçlerinin ve askeri komutanların tüm uyarılarına rağmen engellenmeyen PKK, tüm bölgeyi silah deposu haline getiriyor ve ana yolları mayınlayarak üstünü asfaltla kapatıyordu.
Gerek bölgemizde çıkar çatışması sürdüren sömürgeci devlerin ve gerekse onların desteği ile Güneydoğu Anadolu Bölgemizde özerk bir Kürt Devleti kurmak isteyen bölücü terör örgütü, anlaşmanın bozulması üzerine, önceden silahlandırdığı bölgeyi kan gölüne çeviriyordu.
“Barış Sürecinde” Bu hazırlıkları görmezden gelen siyasi iradenin, bugün bölgede yaşanan çatışma ortamından dolayı sorumluluğu çok büyüktür.
Bir yanda yanlış dış siyaset politikalar sonucu ülkemizin etrafımızda ki neredeyse tüm komşularıyla bozulan ilişkileri, diğer yanda sürekli gündemde tutularak topluma dayatılmak istenen “Başkanlık Sistemi”, bu sorunlara kafa yoran insanlarımızı korkutur hale gelmiştir.
Demokrasiyi benimsemiş olan ülkemiz de, iktidar ve muhalefetin oluşturduğu siyaset kurumları, demokrasinin kurallarını yerine getirerek ülkemizi hızla sürüklendiği ayrışma ortamından çıkartmalıdır.
Böylesine tehlikeli bir süreçten geçen ülkemizde, siyasi iktidarın dayatmalardan uzak durarak, TBMM’ ni sorunları çözecek tek kurum olarak görmesi ve muhalefetin sesini duyması, onlarla uzlaşarak ülkeyi yönetmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Umarım, uzlaşmacı siyaset anlayışı öne çıkar ve ülkemiz çok daha fazla yara almadan bu sıkıntılı süreci atlatır. Aksi halde, bu ülke de ne güvenden, ne huzurdan ve ne de istikrardan söz edilemez..
Güzel günler görmek dileğiyle.