HEMEN HER KESİMİN CHP’NE VURMASI NE KADAR HAKLI?
Laik ve çağdaş bir demokrasinin sağlıklı işliyor olmasının en önemli göstergesi, demokratik sistemlerin olmazsa olmaz tüm kurumlarının bağımsız bir şekilde görev yapıyor olmasıdır.
Bu kurumların başında, Yasama, Yürütme, Yargı erki gelir.
Yasama, TBMM’ dir .
Yürütme, Anayasa çerçevesinde ülkeyi yöneten başbakan ve bakanlardan oluşan hükümettir.
Yargı ise, yasaların herkes için eşit koşullarda ve tam yargıç güvencesi ile uygulanmasını sağlayan tam bağımsız mahkemeler ve yüksek yargı organlarıdır.
Çağdaş demokrasilerin güçler ayrılığı ilkesinin gereği olan bu üç erkinden sonra da, özgür görev yapan medya, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler gelir. Ama en az bunlar kadar önemli olan, hatta demokrasilerde bu kuruluşların sağlıklı çalışmasının yapı taşı olan, uzlaşma kültürü gelir..
Şimdi, lütfen başınızı iki elinizin arasına alın ve bir an için her türlü siyasi görüşünüzü bir yana iterek, günümüzde bu kurumlardan hangisinin özgür ve bağımsız çalışabildiğini, birkaç dakika düşünür müsünüz?
İnanıyorum ki, eğer siyasi önyargılarınızdan bir an için uzaklaşarak düşünebilirseniz, bu kurumlardan hiç birisinin baskılardan uzak ve tam bağımsız hareket edebildiğini söyleyemezsiniz.
Kabul etmek gerekir ki, demokrasilerin olmazsa olmazı olan tüm bu kurumlar siyasi iradenin baskıları ile bağımsızlığını yitirerek işlevini yapamaz hale gelmiştir.
Siyasi iktidar en tartışmalı uygulamaları dahi, uzlaşma ortamı aramaksızın TBMM’ den sayısal üstünlüğü ile geçirmektedir.
Buraya kadar yaptığım açıklamaları, başlıkta ki konuyu hangi koşullarda irdeleyeceğimi anlatabilmek için yaptım.
*********************************
BU ŞARTLARDA CHP NE YAPABİLİRDİ? NEYİ YAPAMADI?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, içyapısını iyi bilen birisi olarak CHP’ ni bu köşede çok kez eleştirmiş bir kişiyim. CHP’ nin benim savunmama ihtiyacı olmadığı gibi benim de öyle bir düşüncenin içerisinde olmam mümkün değildir.
Tabii ki, ülkeyi yönetmek üzere halkı tarafından TBMM’ ne gönderilmiş ister iktidar, ister muhalefet partisi olsun eksikleri olunca eleştirilebilir ve de eleştirilmelidir de.
Ama benim bu konuda ki itirazım, yukarıda açıklamaya çalıştığım demokrasiler için hayat damarları olan tüm kurumların bağımsız ve tarafsız olabilme şartlarının kısıtlandığı günümüz ortamın da, her şeye rağmen ayakta kalan ve muhalefet görevini yapmaya çalışan CHP’ ne yapılan insafsızca eleştirilerdir.
Daha da anlaşılmaz olanı, iktidara karşı olan ve kendilerini sol eğilimli gören köşe yazarlarının ve akademisyenlerin, CHP’ nin neler yapmasını ve nasıl yapmasını dahi söylemeden, son derece ağır bu eleştirileri yapmalarıdır.
Oysa CHP’ nin başında, hiçbir akçeli suç yüklenemeyen, dürüstlüğü tescil edilmiş bir Genel Başkanı vardır.
CHP’ de geçmiş dönemlerde çok da görülmemiş bir şekilde ülkeyi dolaşıyor ve ülkemizin içerisinde bulunduğu sorunları anlatarak muhalefet görevini yapmaya çalışıyor.
Hem de, tüm çabasına rağmen, hala istenen seviye de çalışmayan il ve ilçe örgütlerine rağmen.
Sayın Kılıçdaroğlu, tartışılmaz vatanseverliği ile ülke çıkarlarının öne çıktığı her olayda iktidara destek vermiş veya vermeyi önermiştir. Ne var ki, bu destekler dahi her defasında siyasi irade tarafından ret edilmiştir.
İşte böylesine bir ortamda ve sürekli yargı tehdidi altında görev yapan,
Bir Genel Başkan’dan ve partisinden söz ediyorum.
Büyük bir kısmı tam bağımlı hale gelen yazılı ve görsel basının büyük bir kısmının hiç yer vermediği, en tarafsız diye düşünülen medyanın dahi yeterince yer veremediği koşullarda toplumu aydınlatmaya çalışan,
Bir Genel Başkandan ve partisinden söz ediyorum.
Aynı medyanın haber kanallarının hemen hepsinin, gecenin yarısında (Saat 24.00 de) canlı tartışma programlarını dahi kesip, herhangi bir nedenle konuşan Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının tamamının hemen her gün canlı verildiği bir ülkenin,
Ana Muhalefet Partisi’nden ve onun Genel Başkanı’ndan söz ediyorum.
Anayasa’nın açıkça ihlal edildiği konularda yapabileceği şeyi yapıp üst yargıya götürdüğü halde, yargıdan da sonuç alamayan,
Bir Genel Başkandan ve partisinden söz ediyorum.
TBMM’ de bulunan diğer iki muhalefet partisinden birisinin bir türlü Türkiye partisi olamadığı ve iyice PKK terör örgütü batağına gömüldüğü,
Diğer muhalefet partisinin, daha doğrusu Genel Başkanı’nın bırakın muhalefet görevini yapmayı, her sıkıştığında iktidarın can simidi haline gelmiş muhalefet partilerinin dahi CHP ve Genel Başkanı kadar eleştirilmediği bir ülkenin,
Ana Muhalefet Partisi ve onun Genel Başkanı’ndan söz ediyorum.
Bağımsız sendikaların üyelerinin gelecek endişesi ile iktidar partisine güdümlü sendikalara geçmek zorunda kaldığı ve bağımsız sendikacılığın bitirildiği,
Sivil Toplum Kuruluşlarından sadece hükümet yanlısı olanların sesini duyurabildiği,
Üniversitelerin sustuğu, ülkede oluşan yanlışlara bir akademisyen olarak en ufak tepki gösterenlerin, üniversitelerden uzaklaştırıldığı,
Dinin siyasete alet edilişinin tavan yaptığı, tarikatlara verilen destekler sonrası ülkeyi ele geçirmeye çalışan Fetöcülerin darbe girişimi ile sarsıldığı,
Tüm sınır komşularımızla ilişkilerimizin savaş aşamasına geldiği bir ortamda dahi, uzlaşma kültürüne sıcak bakılmadığı,
Bu olumsuz şart ve ortama rağmen, iç siyasetimizde uzlaşma sağlanmadan parlamenter sistemi değiştirecek, “Başkanlık Sistemine” geçisin ısrarla zorlandığı ve ülke içinde ki gerilimin her geçen gün arttığı bir ülkede, yaşadığımız unutuluyor.
Bu ortamı bile bile, öneri getirmeden Ana Muhalefet Partisi’ni ve Genel Başkan’ını acımasızca eleştirmenin kime ne yararı olacak bilmiyorum.
Korkarım bu gerçeği gördüğümüzde, pişmanlığın kimseye bir yararı olmayacak.
Bunları yazıyorum diye, hiç kimse CHP ve Genel Başkanı’nın yaptıklarını yeterli gördüğümü sanmasın.
Ama son söz olarak şunu söylemek isterim ki, çağdaş hukuk devleti ekseninde tüm kurumları özgür ve bağımsız hareket edebilen bir demokrasinin ve parlamenter sistemin sürdürülebilmesinin tek savunucusu olarak kalan CHP’ ne vururken, herkesin bu gerçeği görmesi gerekir diye düşünüyorum.
Terörün bittiği, savaş endişelerinin sonlandığı, iç siyasette uzlaşma kültürünün anlam kazandığı günlere ulaşmamız dileğiyle, iyi haftalar..