Geçtiğimiz hafta dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in ölümünün 58. Ölüm yıl dönümüydü.
Çeşitli törenlerle anılan Nazım Hikmet, komünist damgası ile yıllarca takibata uğramış, cezaevlerinde eziyet çekmiş ve sonunda yurt dışına kaçarak yaşamını o zamanların Sovyetler Birliği’n de geçirmiş bir ulusal şairimizdi.
Rahmetli Nazım Hikmet ile ilgili düşündüklerimi yazmadan önce 1948 yılı sonrası başlayan kominizim dalgasından ve komünizm karşıtlığından söz etmek istiyorum.
2. Dünya Savaşı sonrası Amerika tarafından antikomünist hedefleri olan bir ekonomik bir yardım paketi olan Marshall Planı yürürlüğe konulur. 1948-1951 yılları arasında bu yardımdan yararlanan 16 ülkeden birisi de Türkiye olmuştur.
1948 ile 1957 arasında Türkiye’ye de uygulanan Marshall yardımı ile Türkiye, Cumhuriyet döneminde ilk dış borçlanmasını yapmış, bu yardım karşılığında da hiç bir ilgimiz olmayan Kore Savaşı’na sokularak şehitler vermiştir.
Marshall Planı’nın uygulandığı tarihte 1 USD, 1 TL. Dır. Başlayan dış borçlanma ile ülkemizin tüm ekonomisi dışa bağımlı hale gelmeye ve giderek Türk Lirası yabancı paralara göre değer kaybetmeye başlamıştır.
Amerika’nın Ortadoğu’da ki çıkarları karşısında engel gördüğü için Sovyetler Birliğinin önünü kesmek amacında olduğu o tarihlerde çok bilinen bir gerçek değildir.
Oysa Amerika’nın asıl amacı, bu planla Sovyetler Birliği ile sınır ve siyasi ilişkisi olan ülkelere yaptığı bu yardım ile giderek yayılacağından korkulan komünizme karşı bir kalkan oluşturmaktır.
1950 sonrası yılları yaşayanların çok iyi hatırlayacakları gibi o yıllarda iktidarın muhaliflerini, hatta birilerinin karşıtlarını cezaevlerine tıkmak için kullandığı en önemli suçlama aleti “Komünist Damgası” vurmaktı.
1945 doğumlu birsi olarak üniversite yıllarımı İstanbul’da 1968 kuşağı içerisinde geçirdim. Eğer 1968 Şubatında mezun olup askere gitmeseydim, olasıdır ki kendimi 1970 öncesi gelişen öğrenci olayları içinde bulurdum diye düşünüyorum.
O dönemlerde üniversite öğrencileri arasında yeni yeni gelişen devrimci hareketlerin birçok toplantısında bulunmuştum. O zaman da bir türlü kabul edemediğim şey, komünizmi savunan gençlerin bazılarının Maocu, Leninci veya Stalinci olmalarıydı.
Oysa okuduğum kitaplardan ve takip edebildiğim siyasi literatürlerden anladığım kadarı ile örneğin bir Fransız Komünisti, önce Fransız Milliyetçisi, sonra da ekonomik ve siyasi rejim olarak komünizm yanlısıydı. Zaten sol kesim arasında ki kavgaların temelinde de bu ayrışma yatmaktaydı.
Bu nedenle, bunların arasında ülkesini seven tam bağımsız Türkiye yanlısı vatansever olan ama ekonomik ve siyasi rejim tercihlerini komünizmden yana kullananları ayırt etmek gerekir.
Eğer, “Tam bağımsız Türkiye” isteklerinden başka idealleri olmayan devrimci gençler idam sehpalarında genç yaşlarında yaşamlarından kopartılmamış olsaydı, belki de bugün onlar ülkemizin tam bağımsız politikalar üretecek önemli siyasetçileri olacaktı.
İşte bu anlattıklarımın en büyük örneği NAZIM HİKMET’TİR.
Şimdi sizlerle Nazım Hikmet’i en güzel anlatan bir söyleşiyi paylaşmak istiyorum;
Yıl 1954. Budapeşte Radyosunda Nazım Hikmet ile bir söyleşi yapılır. İşte Nazım Hikmet’in sözleri;
Şu 1954 senesinde Türkiye’de ki kime mürteci derler? Kime vatan haini derler? kime inkılap düşmanı derler, kime Kemalizm Prensiplerinin can düşmanı derler? Bunları anlamak lazım.
Şimdi benim kanaatime göre Türkiye’de ki en büyük mesele, yurt meselesidir, evimizin meselesidir, evimizin bağımsızlığının meselesidir.
Bir defa her şeyden önce, bizim kendi evimizde bizim o evin sahibi gibi yaşamamızdır. Kim bizim eve hırsızı sokmuşsa ve kim bizi bu hırsıza hizmetçi yapmışsa mürtecidir. Kemalizm prensiplerine düşman olan odur. Vatan haini olan odur.
Yani demek istiyorum ki, Arapça ezan okutmaya taraftardır. Bu adam mürteci midir? Değil midir? Bu, bugünün meselesi değildir.
Bugünün meselesi, kim Türkiye’yi Amerika’ ya satmış ve satmaya devam etmektedir? Kim sanayisini mahvetmiştir? Kim mahvetmeye devam etmektedir? Kim Türkiye köylüsünü ve işçisini müstemleke kölesi haline getirmiştir? Getirmeye devam etmektedirler? İşte bunlar mürtecidir. Bunlar Kemalizm’i inkâr etmişlerdir. Bunlar vatan hainidir.
Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye bağlı olursa olsunlar, vatanını seven insanlardır. Bugünün şartları içinde ileri Türk insanlarıdır.
Bu bakımdan yine tekrar ediyorum, Türkiye’de ki insanlar vicdani kanaatleri ne olursa olsun, siyasi kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup bulunursa bulunsunlar eğer Türkiye’nin gerçek milli bağımsızlığından yanaysalar,
Yani daha açık konuşalım, eğer Türkiye’den Amerikan hâkimiyetinin defolup gitmesinden yanaysalar, Türkiye sanayisinin gelişmesinden yanaysalar, Türkiye’de hayatın ucuzlamasından yanaysalar, Türkiye’nin eski şerefiyle yaşamasından yanaysalar, yani Türkiye hassasiyetini şerefini taşıyorlarsa, ileri insanlardır.
Spiker;
Peki, bu Türk idarecilerinin Türkiye’de yarattıkları bu terör havası, Türkiye’de ki bağımsızlık ve barış savaşını durdurmuş mudur?
Hakları mahvetmek kabil değildir. Teşekkül eden bir millet, yaşayan bir millet ölmez. Türk Milleti de böyle. Türk Milleti denilen bir millet, Türkiye Halkı denen bir halk, bu halkın yok olması imkânsızdır.
Ne demek istiyorum;
Yani bugün yapılan terör şu veya bu partiye karşı değildir. Bugün yapılan terör bu veya şu kanaate karşı değildir bu veya şu kanaate karşı değildir. Bugün yapılan terör, Türk Milleti’ne karşıdır ve Türk Milletini imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür.
Türk Milleti yok olmaz. Binaenaleyh, her şeye rağmen, Türk Milleti yaşayacaktır. Ve her şeye rağmen, biz 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız.
SONUÇ:
Yukarıda ki sözlerin sahibi, Kurtuluş Savaşı Destanı’nın-Kuvayı Milliye Destanı gibi memleket sevgisi ile dolu eserlerin sahibi, yıllarca vatan haini olarak damgalanmış ve vatan, vatan diyerek vatan hasreti ile vatanı dışında vefat etmiş birisidir…
Bugün savunduğu fikirler ve vatan sevgisi ile dopdolu şiirleri sadece ülkemizde değil tüm dünyada dillerden dillere dolaşmakta ve şarkıları okunmaktadır. O günlerde söylediği ülkemizin acıları, ne yazık ki aradan geçen 70 yıla rağmen hala sürmektedir.
Yaşamı acı ve vatan hasreti ile geçen bu insanın söylemleri, bugün hala çevresine ışık saçmaktadır. Işıklarda uyu güzel insan.
Sağlıklı ve güneşli bir yaz günü dileğiyle…
SADİ SUBAŞI-KÖŞE YAZISI
e-posta; [email protected] SUNUŞ
NAZIM HİKMET, VATANSEVERLİK
Geçtiğimiz hafta dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in ölümünün 58. Ölüm yıl dönümüydü.
Çeşitli törenlerle anılan Nazım Hikmet, komünist damgası ile yıllarca takibata uğramış, cezaevlerinde eziyet çekmiş ve sonunda yurt dışına kaçarak yaşamını o zamanların Sovyetler Birliği’n de geçirmiş bir ulusal şairimizdi.
Rahmetli Nazım Hikmet ile ilgili düşündüklerimi yazmadan önce 1948 yılı sonrası başlayan kominizim dalgasından ve komünizm karşıtlığından söz etmek istiyorum.
2. Dünya Savaşı sonrası Amerika tarafından antikomünist hedefleri olan bir ekonomik bir yardım paketi olan Marshall Planı yürürlüğe konulur. 1948-1951 yılları arasında bu yardımdan yararlanan 16 ülkeden birisi de Türkiye olmuştur.
1948 ile 1957 arasında Türkiye’ye de uygulanan Marshall yardımı ile Türkiye, Cumhuriyet döneminde ilk dış borçlanmasını yapmış, bu yardım karşılığında da hiç bir ilgimiz olmayan Kore Savaşı’na sokularak şehitler vermiştir.
Marshall Planı’nın uygulandığı tarihte 1 USD, 1 TL. Dır. Başlayan dış borçlanma ile ülkemizin tüm ekonomisi dışa bağımlı hale gelmeye ve giderek Türk Lirası yabancı paralara göre değer kaybetmeye başlamıştır.
Amerika’nın Ortadoğu’da ki çıkarları karşısında engel gördüğü için Sovyetler Birliğinin önünü kesmek amacında olduğu o tarihlerde çok bilinen bir gerçek değildir.
Oysa Amerika’nın asıl amacı, bu planla Sovyetler Birliği ile sınır ve siyasi ilişkisi olan ülkelere yaptığı bu yardım ile giderek yayılacağından korkulan komünizme karşı bir kalkan oluşturmaktır.
1950 sonrası yılları yaşayanların çok iyi hatırlayacakları gibi o yıllarda iktidarın muhaliflerini, hatta birilerinin karşıtlarını cezaevlerine tıkmak için kullandığı en önemli suçlama aleti “Komünist Damgası” vurmaktı.
1945 doğumlu birsi olarak üniversite yıllarımı İstanbul’da 1968 kuşağı içerisinde geçirdim. Eğer 1968 Şubatında mezun olup askere gitmeseydim, olasıdır ki kendimi 1970 öncesi gelişen öğrenci olayları içinde bulurdum diye düşünüyorum.
O dönemlerde üniversite öğrencileri arasında yeni yeni gelişen devrimci hareketlerin birçok toplantısında bulunmuştum. O zaman da bir türlü kabul edemediğim şey, komünizmi savunan gençlerin bazılarının Maocu, Leninci veya Stalinci olmalarıydı.
Oysa okuduğum kitaplardan ve takip edebildiğim siyasi literatürlerden anladığım kadarı ile örneğin bir Fransız Komünisti, önce Fransız Milliyetçisi, sonra da ekonomik ve siyasi rejim olarak komünizm yanlısıydı. Zaten sol kesim arasında ki kavgaların temelinde de bu ayrışma yatmaktaydı.
Bu nedenle, bunların arasında ülkesini seven tam bağımsız Türkiye yanlısı vatansever olan ama ekonomik ve siyasi rejim tercihlerini komünizmden yana kullananları ayırt etmek gerekir.
Eğer, “Tam bağımsız Türkiye” isteklerinden başka idealleri olmayan devrimci gençler idam sehpalarında genç yaşlarında yaşamlarından kopartılmamış olsaydı, belki de bugün onlar ülkemizin tam bağımsız politikalar üretecek önemli siyasetçileri olacaktı.
İşte bu anlattıklarımın en büyük örneği NAZIM HİKMET’TİR.
Şimdi sizlerle Nazım Hikmet’i en güzel anlatan bir söyleşiyi paylaşmak istiyorum;
Yıl 1954. Budapeşte Radyosunda Nazım Hikmet ile bir söyleşi yapılır. İşte Nazım Hikmet’in sözleri;
Şu 1954 senesinde Türkiye’de ki kime mürteci derler? Kime vatan haini derler? kime inkılap düşmanı derler, kime Kemalizm Prensiplerinin can düşmanı derler? Bunları anlamak lazım.
Şimdi benim kanaatime göre Türkiye’de ki en büyük mesele, yurt meselesidir, evimizin meselesidir, evimizin bağımsızlığının meselesidir.
Bir defa her şeyden önce, bizim kendi evimizde bizim o evin sahibi gibi yaşamamızdır. Kim bizim eve hırsızı sokmuşsa ve kim bizi bu hırsıza hizmetçi yapmışsa mürtecidir. Kemalizm prensiplerine düşman olan odur. Vatan haini olan odur.
Yani demek istiyorum ki, Arapça ezan okutmaya taraftardır. Bu adam mürteci midir? Değil midir? Bu, bugünün meselesi değildir.
Bugünün meselesi, kim Türkiye’yi Amerika’ ya satmış ve satmaya devam etmektedir? Kim sanayisini mahvetmiştir? Kim mahvetmeye devam etmektedir? Kim Türkiye köylüsünü ve işçisini müstemleke kölesi haline getirmiştir? Getirmeye devam etmektedirler? İşte bunlar mürtecidir. Bunlar Kemalizm’i inkâr etmişlerdir. Bunlar vatan hainidir.
Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye bağlı olursa olsunlar, vatanını seven insanlardır. Bugünün şartları içinde ileri Türk insanlarıdır.
Bu bakımdan yine tekrar ediyorum, Türkiye’de ki insanlar vicdani kanaatleri ne olursa olsun, siyasi kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup bulunursa bulunsunlar eğer Türkiye’nin gerçek milli bağımsızlığından yanaysalar,
Yani daha açık konuşalım, eğer Türkiye’den Amerikan hâkimiyetinin defolup gitmesinden yanaysalar, Türkiye sanayisinin gelişmesinden yanaysalar, Türkiye’de hayatın ucuzlamasından yanaysalar, Türkiye’nin eski şerefiyle yaşamasından yanaysalar, yani Türkiye hassasiyetini şerefini taşıyorlarsa, ileri insanlardır.
Spiker;
Peki, bu Türk idarecilerinin Türkiye’de yarattıkları bu terör havası, Türkiye’de ki bağımsızlık ve barış savaşını durdurmuş mudur?
Hakları mahvetmek kabil değildir. Teşekkül eden bir millet, yaşayan bir millet ölmez. Türk Milleti de böyle. Türk Milleti denilen bir millet, Türkiye Halkı denen bir halk, bu halkın yok olması imkânsızdır.
Ne demek istiyorum;
Yani bugün yapılan terör şu veya bu partiye karşı değildir. Bugün yapılan terör bu veya şu kanaate karşı değildir bu veya şu kanaate karşı değildir. Bugün yapılan terör, Türk Milleti’ne karşıdır ve Türk Milletini imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür.
Türk Milleti yok olmaz. Binaenaleyh, her şeye rağmen, Türk Milleti yaşayacaktır. Ve her şeye rağmen, biz 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız.
SONUÇ:
Yukarıda ki sözlerin sahibi, Kurtuluş Savaşı Destanı’nın-Kuvayı Milliye Destanı gibi memleket sevgisi ile dolu eserlerin sahibi, yıllarca vatan haini olarak damgalanmış ve vatan, vatan diyerek vatan hasreti ile vatanı dışında vefat etmiş birisidir…
Bugün savunduğu fikirler ve vatan sevgisi ile dopdolu şiirleri sadece ülkemizde değil tüm dünyada dillerden dillere dolaşmakta ve şarkıları okunmaktadır. O günlerde söylediği ülkemizin acıları, ne yazık ki aradan geçen 70 yıla rağmen hala sürmektedir.
Yaşamı acı ve vatan hasreti ile geçen bu insanın söylemleri, bugün hala çevresine ışık saçmaktadır. Işıklarda uyu güzel insan.
Sağlıklı ve güneşli bir yaz günü dileğiyle…