Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları yayınladığı anılar kitabında açıklayan Amerika’nın en zenginlerinden olan Rockefeller ailesinin en büyük ferdi olan David Rockefeller’in yayınlanan kitabından alınan alıntılara son bölümle devam ediyorum.
Rockefeller diyor ki; Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü.
Ülke o hale geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş, saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti.
Burada oynadığımız oyun, milleti çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. O kurtarıcı, kim olursa olsun, “Anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran insan olarak kabul görecekti” Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Onlarca genç, haklı – haksız, sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar ile ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti.
Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahısda Cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Türkiye ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de Türkiye boğazına kadar borç batağına girdi.
Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına (gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu.
Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12 Eylül ihtilalidir. Ülke, yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti.
Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. PKK’nın liderini “İdam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik.
Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik, hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı.
Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldılar. Biz de, onlara Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor;
Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyorlar. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler.
Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi kökenli İngiliz bankerlerinden olanRothshild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş.
Rockefeller’in dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz? Sorusuna, bir başka Yahudi ailesinden olan Rothschild; “Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak, Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodore Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak 1. Dünya Savaşı’na soktuk.
Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız sıradaMustafa Kemal adında, padişahı ve Şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
Rothschild her şeyi açıklayan şu sözlerine dikkatinizi çekmek isterim.
Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi.
İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi.
SONUÇ:
Bu itiraflardan sonra şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım:
Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek bu duruma gelmedik mi?
Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken, bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu?
İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “Önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır.
Aklı, devreden çıkarırsak, yapılabilecek bir şey yoktur. Tehdit ve tehlike çok büyüktür, farkında olmalıyız…
Şimdi, bu ülkeyi seven her vatanseverin şapkasını önüne koyarak,
Bu ülkede neden bir Atatürk düşmanlığı ve karşıtlığı yaratılmaya çalışıldığını görmesi gerekir. Atatürk düşmanlığı yapan herkes bilmelidir ki, bilerek veya kullanıldığının farkında olmadan bu ülkeye ihanet etmektedir.
Artık ulus olarak önümüze konan dayatmaları görerek, ülkemizin geleceğine sahip çıkmalıyız.
Ülke olarak 2. Dünya savaşı sonrası sömürgeci devletlerin yeni savaş uygulaması olarak devreye soktuğu, ”SOĞUK HARP” Dayatmasına karşı gerekli önlemleri almalıyız.
Takım tutar gibi siyasi partilere ve liderlerine tapmak yerine, aklımızı ve vatan sevgimizi öne çıkartarak bu oyunları bozmalıyız. Bizlere teslim edilen bu güzel vatanı, çocuklarımız ve torunlarımıza sapasağlam teslim etmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Hak, hukuk, adalet ve özgürlüklerimizin yeniden yeşerdiği bir Türkiye dileklerimle, iyi haftalar.