Samsun için Karadeniz Bölgesinin en büyük şehri ve Anadolu’ya açılan kapısı diyoruz. Bölgenin merkezi, Ondokuzmayıs kenti, Atatürk’ün şehri diyoruz. Diyoruz da diyoruz. Ama kent olarak sahip olduğumuz bu özelliklerin hangisinin hakkını verebiliyoruz?
Üzülerek söylemek isterim ki, bu artılarımızın hakkını veremediğimiz gibi bu özelliklerin hangisinden yeterince yararlanabiliyoruz?
Haydi, bunlara bir göz atalım;
Hepsi bir yana Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Anadolu’ya ilk adımını 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a çıkarak atmasıyla, Samsun’a armağan ettiği çok anlamlı tarihi bir mirasa sahibiz.
Gelin görün ki, bazı ilçelerin dahi kentleri ile ilgili ulusal ve uluslararası festivalleri varken Samsun bırakın festivalleri, 19 Mayıs Bayramını dahi diğer kentlerden farklı kutlayamıyor.
Eğer değerlerine sahip çıkmayı bilen bir ilin elinde böyle bir tarih miras olsaydı, illerini uçururlardı.
Bu güzellikleri yapamadığımız gibi kentimizin saygınlığını bozan çok sayıda yanlışa da imza atan bir kent durumuna düşürüldük.
* 19 Mayıs 1990 yılında SAM-SEV’ in başlattığı TRT’ nin de katılımı ile ilk festival denemesi yapılmış ve sonra ki yıllarda rahmet Muzaffer Önder de geliştirerek sürdürmüştü. Ancak O’nun Başkanlığının sona ermesi ile birlikte yeni yeni filizlenen 19 Mayıs Festivali de son buldu. Ne yazık ki, bu kentte yaşayanlar da, her olayda olduğu gibi bu olumsuz gelişmelere sessiz kaldılar
* Geçen hafta Umut Vakfı Türkiye’de ki silahlı şiddet olaylarının yaşadığı illeri gösteren Türkiye haritasını açıkladı. Bu araştırma sonuçlarına göre silahlı şiddet olayların da Samsun Karadeniz Bölgesi’nde birinci, Türkiye genelinde ise 441 oylu İstanbul’un arkasından 187 olayla 2. Sırada yer alıyordu.
* Sağlık merkezi yapacağız dediler, ne olduğumuz anlaşılamadı ama doktor öldüren katille, birkaç doktoru ve sağlık personelini darp eden vahşet olayları ile Türkiye gündemine haber olduk.
* Samsun Büyükşehir Belediyesi’nde ki rüşvet ve zimmet olayı ile bir kez daha Türkiye gündemine oturduk. Terme’de zabıta memuru olarak çalışan bir kişi büyük bir hızla önce ilçesinde üst görevlere gelmiş, sonrada Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı olan Sayın Mustafa Demir tarafından Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mali İşler Daire Başkanlığı görevine getirilmiştir.
Bu kadar hızlı yükselen kişinin bugün hangi özellikleri ile bu makama getirildiği tartışılıyor. Geldiği ilçenin şimdiki ve önceki belediye başkanlarının bu kişiyi kızağa çektiği ve Sayın Mustafa Demir’i de uyardığı haberleri ile Samsun kamuoyu çalkalanıyor. Bu kişi bir ihbar sonu takibe alınıyor ve sonunda bir müteahhitten rüşvet alırken suçüstü yapılarak tutuklanıyor. Derinleştirilen soruşturma sonucu belediye de ki kasasından bir ticaret adamı olarak benim bile dudaklarımı uçuklatan miktarda altın ve döviz ile TL. Çıkıyor.
Sayın Mustafa Demir ihbarı ben yaptım diyor ama kamuoyunu ikna edemiyor. Bu işin sonu nereye varır belli değil.
Kurumlarda ki yolsuzluklara ilgili benim inandığım bir teori vardır, ona göre;
Eğer ister dernek, ister STK ister askeri garnizon, ister bir resmi kurumda alt kademelerde çok büyük yolsuzluk oluyorsa en üst görevde ki başkan veya komutanın bundan haberim yoktu deme hakkı yoktur. Çünkü ya bu suçun ortağıdır, eğer haberim yoktu diyorsa da, sahip olduğu makamın sorumluluğu taşıyabilecek liyakate sahip değildir.
Görülen o ki, Sayın Mustafa Demir’in işi zor gözüküyor.
* Geçmiş yıllarda bir balık cenneti olan Karadeniz de bugün balık çıkmamasına hangi yanlışların neden olduğunu araştıracak bir komisyonun Samsun Valiliği tarafından neden oluşturulmuyor?
Bu kentte Sahil Güvenlik Karadeniz Bölge Komutanlığı bulunuyor. Bu komutanlığın helikopteri ve sahil güvenlik botları bulunuyor. Zaman zaman bu botlarla ve helikopterle kaçak ve yasaklanmış yöntemlerle balık avını kontrol ettiğini biliyoruz. Ancak yaz aylarında Taflan’da kaldığımız günlerde geceleri sabaha kadar sahile yakın yerlerde dahi deniz dibini tarayan balıkçı teknelerinin “Gır-gır” Sesini neden duyuyoruz?
Bilindiği gibi Baltık ülkeleri en çok balık avlanan ülkelerdir. Ama bu ülkelerde balık unu fabrikaları yoktur ve yapımı yasaktır. Yem olarak kullanılan balık ununu dış ülkelerden alır ve yakaladıkları balıkları kendi halkının yemesi için kullanır ve artanları da ihraç ederek ülkesine döviz kazandırır.
Biz de ise kurulmaya devam eden balık unu fabrikaları gerek kendi gemileri ile ve gerekse diğer balıkçılardan denizden ne çıkarsa, (Her boy balık ve yengeç, deniz salyangozu gibi her türlü deniz ürünleri) alıp balık unu üretip iç piyasaya ve dış ülkelere satmaktadır.
Bu gerçekler ortadayken ve bu yanlışlar giderilmeden Karadeniz’in o meşhur balıklarını yememiz hayal olacaktır.
* Samsunluları yaralayan ve hiç yoktan soruna neden olan bir başka yanlışta, bu kentin en önemli tanıtım organı olan Samsunspor’un kırmızı-beyaz-siyah renkleri yerine bir başka takımın renklerinin değişik yerlerde kullanılarak algı yönetimi uygulanmasıdır. Bu gerçekten düşündürücü ve son derece tehlikeli girişimlerdir.
Ne yazık ki, bu tür yanlışlar her defasında “Yanlışlık oldu” Diyerek geçiştirilmeye çalışılıyor. Bir süre önce de Ondokuzmayıs Üniversitesi’nde amfilerin yine borda mavi ile boyanması olayını yaşamıştık.
Son kez de, nihayet 32 yıl sonra gerçekleştirilen 20 Ocak Samsunspor Şehitlerini anma anıtı Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Millet Bahçesi içerisinde gerçekleştirildi. Ama gece olup da ışıklandırma sistemi yakılınca tepkiler ardı ardına geldi. Samsunspor’un renkleri bilindiği halde araya mavinin sokuşturulmasının sehven yapıldığının söylenmesi kabul edilemez. Mavinin diğer renklerle bir araya gelince bordo-mavinin oluşacağını bal gibi bilecek birileri bunu bilerek yapmıştır.
Her defasında pardon deyip düzeltmeye gitmek, “İki adım ileri, bir adım geriye atarak” istedikleri algıyı yaratmak, Samsunlulara saygısızlıktır. Bu yanlışı yapanlara sormak gerekir; Siz Trabzon’da yapılacak herhangi tesisi kırmızı-beyaz renle boyayabilir misiniz? Boyayın da başınıza gelecekleri görün derim.
Bu kentin hassasiyetleri ile oynayarak bu kentte yöneticilik yapılamaz. Buna izin verilemez. Bu yanlıştan ötürü mutlaka ama mutlaka, bu kent halkından özür dilenmelidir.
* Türkiye’nin en bereketli alüvyon ovalarından birisi olan Çarşamba Ovası art arda yapılan çeşitli termik santrallerle yok edilmeye devam ediliyor. En son da temiz bir enerji olarak sunulan Biyo-Kütle enerji Santrali kuruldu. Geçen hafta deneme çalışmaları başlayan santralin bacasından çıkan dumanı su buharı olarak niteleyen santral yetkililerine karşı yöre sakinleri tam tersini söylemektedirler.
Günde 1500 ton yer altı suyu çeken bir santralin, bu topraklara ve sıcak suyu boşaltacağı denize zarar vermemesi mümkün değildir. Yarın, bu santralin olumsuz etkileri üst seviyede yaşanınca ne söylenecek merak ediyorum.
* Samsun’u yaygın basında 3. Sayfa haberlerine konu yapan bu yanlışların sayısını artırabiliriz. Ama ben burada bir nokta koyarak tüm Samsunluları, Samsun’u savunmaya ve bu haksızlıklarda tepki koyan STK’ lara destek vermeye çağırıyorum.
Keşke çok sevdiğimiz Samsun’da da güzel şeyler yapılsa da bizlerde avuçlarımız patlayana kadar alkışlasak.
Sorunsuz ve sağlıklı bir hafta dileğiyle, maske, temizlik ve mesafeye dikkat diyorum