Yerel seçimlere bir hafta kala toplumda seçim sonuçlarının güvenirliği konusunda oluşan endişeler henüz giderilmiş gözükmüyor.
Sanıyorum Türkiye ilk kez bu boyutlarda endişe dolu bir seçim yaşayacak.
Özellikle de 2007 Genel Seçimleri öncesi oy kullananların parmağına sürülen boya işleminin kaldırılması, seçim sonuçlarının bilgisayar ortamında hesaplanması ve seçim sonuçlarının çok erken belli olması ile başlayan bazı kuşkular, son aylarda ortaya çıkan dinleme tapelerinde ki rezaletler sonrası iyice artmış görünüyor.
Toplumda kuşku öylesine arttı ki, adeta paranoya haline geldi. Hele de bu konuda muhalefet parti liderlerinin yanında, her şeyin güvencesinin teminatı olması gereken iktidarın Başbakanı’nın da seçim alanlarında toplanan seçmenlerine, “Sandıklara ve oylarınıza sahip çıkın “ Çağrıları yapıyor olması, bu kuşkuların çok da dayanaksız olmadığını gösteriyor.
Anlaşıldığı kadarı ile muhalefet tarafı iktidarın tüm devlet kurumlarını istediği gibi yönlendirmesinden dolayı endişeli, iktidar da cemaatin seçim sonuçlarını etkilemesinden korkuyor.
Güvenin böylesine sarsıldığı bir ortam da sokakta ki insanların endişeli olmasını kim sorgulayabilir?
Değişik ortamlarda yaptığım sohbetlerde değişik görüşlere sahip çok kişi aşağıda belirttiğim konuları öne sürerek kuşkularını dile getiriyor. Hatta bazıları, “Nasılsa oyumuzun bir anlamı yok, nasılsa sonuçlar bir şekilde belirleniyor, sandığa bile gitmeye gerek yok” Diyecek kadar saplantı içerisindeydiler.
Geçtiğim hafta İstanbul’daydım. Sekiz, on kez taksiye bindim. Şoförlere, “İstanbul’da seçimi kim kazanır?” Diye sorduğumda aldığım cevap % 80 aynıydı ve onların da çoğu, “Nereye verirsek verelim, nasıl olsa sonucu bizim oylarımız belirlemeyecek” Diyecek kadar kuşku doluydu.
Muhalefet partileri, genel merkezlerinde seçim sonuçlarını kendi kurdukları sistemle denetleyeceklerini açıklıyorlar ama bu dahi kuşkuları gidermeye yeterli olmuyor.
Toplumda kuşkularını dile getirenlerin üzerinde durduğu konuların belli başlı olanları şunlardı;
• Seçimlere giderken iktidarda olan siyasi parti sözcüleri kendilerine oy kaybettirecek yaptırım ve söylemlerden kaçınır, en azından bunları seçim sonrasına ertelerler. Oysa başta Başbakan olmak üzere, iktidar sözcülerinin en sert sözleri sarf etmekten ve insanları korkutacak uygulamalardan kaçınmamasının, iktidarın seçim sonuçlarından hiçbir endişesinin olmadığı şekilde yorumlanıyor olması,
• RTÜK (Radyo Televizyon Kurumu) Üyesinin yaptığı açıklamada belirttiği gibi, Başbakan’ın bir talimatı ile istenmeyen haberlerin kaldırtılabiliyor veya yine talimatla muhalif gazetecilerin işine son verilebiliyor olması,
• Türkiye’ye iltica eden Suriyelilere ve yakın ilçe seçmeni bazı kişilere bir diğer ilçede boş binalara seçmen yazılarak ikinci kez oy kullandırılacağı söylentileri,
• Seçmen nüfus kayıtlarının nüfus müdürlükleri tarafından düzenlenmesi ve kişilerin kendileri dışındakiler hakkında bilgi alamaması,
• Muhtarlıklarda asılan listelerin eskiden olduğu gibi sokak sokak ve hanelere göre yapılmayıp isme göre sıralanması ile aynı hanede kimlerin kayıtlı olduğunun kolayca sorgulanamaz hale gelmesi, kuşkuları artıran nedenler arasında yer alıyor.
Bu kuşkuların, sandık başlarında görev alanların işi ciddiye alarak başından sonuna kadar sandıklarına sahip çıkması ve tutanakların ilçe seçim kurullarına teslimine kadar görevlerinden ayrılmaması ile büyük çapta giderilebilir diye düşünüyorum.
Ama eğer hak sahibi olmayanlara (Suriyeliler gibi) veya mükerrer oy kullandırmaya yönelik bir manipülasyon (sahtecilik) yapılırsa, onu sandık başında önlemenin de kolay olmayacağını düşünüyorum.
Bazılarının asıl kuşku duyduğu şey, sandık tutanaklarının bilgisayar ortamında Yüksek Seçim Kuruluna ulaştırılması ve sonrasında bilgisayar kayıtlarında oynanabilmesi varsayımlarıdır. Bu endişenin altında da, günümüzde hackerların devletin en özel kurumlarının bilgisayarlarına dahi girebiliyor olması yatıyor.
Yüksek Seçim Kuruluna yapılacak itirazların, yine Yüksek Seçim Kurulunca değerlendirilerek açıklanacak olması ile açıklanacak bu sonuçların kesin olması ve hiçbir yargı organında itiraz edilmesine olanak olmaması, kafalarda soru işaretleri yaratmaktadır.
Ancak, seçim kanuna yapılan bir ekleme ile oy hakları olmamak üzere TBMM’ de gurubu bulunan partilerinin de Yüksek Seçim Kurulunda birer üyesinin gözlemci olarak bulunacak olması, bu konuda ki endişeleri ortadan kaldıracaktır diye düşünüyorum.
Tabii bu kuşkunun altında yatan başlıca neden de, yargı ve emniyet başta olmak üzere tüm devlet kurumlarının cemaatten temizlenmesi adına siyasi iktidara yakın insanlarla doldurulmuş olması ile yargıya olan güvenin temelinden sarsılmış olmasıdır.
Bu kuşkuları gidermek en başta İktidarın görevidir. Ama muhalefet partilerinin de, seçimin her aşamasında en titiz şekilde denetim yaparak seçim sonrası tartışmalara fırsat vermemesi zorunludur. Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklayacağı sonuçlar için kesin güvence verilmeli ve insanlar rahatlatılmalıdır.
Bu konuda İstanbul’da bulunduğum sırada bir dostum aracılığı ile bilgisine başvurduğum seçim ve yazılım konusunda uzman iki kişiden aldığım bilgiler doğrusu beni büyük çapta rahatlattı.
Hatta bu uzmanlardan birisinin söylediği, “Endişeniz olmasın. Belki de son senelerde yapılan en düzgün seçim olacak. Çünkü bu seçim de iktidar ve cemaat birbirini sıkı şekilde gözaltında tutacak, bu da seçimler için en büyük güvenceyi oluşturacaktır.” Sözleri ise, acınacak halimize güldürüyordu..
Bu yazıyı kaleme aldığım sırada bu konuda çok olumlu bir adımın atıldığı haberi TV’lere yansıdı. Habere göre, Sayın Başbakan Avrupa’da da oluşan kuşkuların giderilmesi için seçimleri izlemek üzere Avrupa Ülkelerinden gözlemci davet edildiğini duyuruyordu.
Yine Perşembe akşamı CNN’ de yayınlanan “Aykırı Sorular” Programına katılan bir gencin anlattıkları ilginçti. İstanbul’da 24.000 kişiden oluşan gönüllüler grubu ile seçim sandıklarını ve oy sayım sonuçlarını denetleyeceklerini ve olası hukuki sorunlarda yardımcı olmaları için de, İstanbul Baro Başkanlığı’nın desteği ile oy kullanılacak her merkezde birer hukukçu bulunduracaklarını anlatıyordu.
Bu bile, Türkiye’de ilk kez bir seçimin endişe yaratan bir ortamda yapılacağının göstergesidir.
Türkiye gerçekten çok hızlı ve enteresan olayların yaşandığı bir dönemden geçiyor. Yazımı yazarken gelen ve yukarıda yazdığım olumlu haberin hemen ardından, daha yazımı bitiremeden TV’ler bu kez de ülkemiz adına iç karartan bir sansür haberini geçiyordu.
Bu habere göre, “Twitter” kapatılmıştı. İlginç olan, bu mahkeme kararının açıklamasından önce bu haberin duyurusunu miting alanında Sayın Başbakan yapmasıydı. Sayın Başbakan öylesine sert sözlerle bu yasağı duyuruyordu ki, ürkmemek mümkün değildi.
Sayın Başbakan, son derece sert bir şekilde, “Twitter mahkeme kararı ile kapatıldı. Şimdi Avrupa buna itiraz edecek. Hiç umurumda değil. Onlarda Türkiye’nin gücünü görecekler” Diyor ve adeta tek karar verici olduğunu tüm dünyaya duyuruyordu.
Eğer bu tutum ve söylemler azalacağına artmaya devam ederse, kim hangi güvenceyi verirse versin, korkarım ki nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın belki de ilk defa seçim sonuçları tartışılır hale gelecektir.
Seçimler gelir geçer. Üzülerek söylemek gerekirse, böyle bir ortam da kim kazanırsa kazansın, kaybeden ülkemiz olacaktır.
Ülkemizi bu güvensizliğe ve bu ayıpları yaşamaya mahkûm edenleri bu toplum hiçbir zaman affetmeyecektir.
Her şeye rağmen umutlarımızı tazeleyecek bir hafta geçirmemiz dileğiyle..