Türkiye siyasi yaşamında belki de bugüne kadar yaşamadığı bir siyasi sürece girmiş bulunuyor.
Sayın Başbakan’ın gerilim yüklü ve hemen her gün Türkiye’yi yeni bir tartışma ortamına çeken söylemleri ile Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en tedirgin dönemlerinden birisini yaşıyor. Sayın Başbakan’ın bu söylemleri artık İktidar Partisi’nin en üst düzey yöneticilerinin dahi karşı tavır sergilemesine yol açmaya başlamıştır.
İktidarın bu siyasetine en çok karşı çıkan da iki büyük muhalefet partisidir. O zaman sormak gerekmez mi? Bu iki parti, üstlerine düşen sorumluluğu yeterince yerine getirebilmekte midir?
Yakın zamana kadar bu ülkenin % 50 ‘nin desteğini arkasında olduğunu söyleyen iktidar tüm uygulamalarını bu güce dayandırıyordu. Bu anlayışın anlamı, diğer % 50’i yok saymaktır.
Diğer % 50’ i temsil eden iki muhalefet partisi ise, ne yazık ki onlara güven veremeyecek büyük bir siyasi aczin ( Beceriksizliğin) içerisine düşmüştür.
Oysa toplumun her zamankinden fazla muhalefet partilerine ihtiyaç duyduğu bir süreçten geçiyoruz. Çünkü toplumun yarısı, hatta giderek artan sayıda yarısından da çoğu, iktidarın sınır tanımaz ve uzlaşıdan uzak uygulamalarından rahatsız ve tedirgindir.
Toplumun böylesine bir endişe ile yaşayan kesimi, gerçek demokrasinin gereği olan muhalefet partilerinden tutarlı ve kendilerine güven verecek bir tavır sergilemesini beklemektedir.
Ancak üzülerek söylemek gerekirse, gerek ana muhalefet partisi ve gerekse diğer büyük muhalefet partisi Başbakan ve iktidar sözcülerinin belirlediği gündeme takılıp onunla uğraşırken, ana hedeflerinden ve halkın umutlarını artıracak projelerle siyaset yapma noktasından uzaklaşmışlardır.
Dört buçuk ay sonra yapılacak yerel seçimler bir anlamda da, 2015 de yapılacak genel seçimler için bir gösterge olacaktır.
Türkiye seçim ortamının heyecanını yaşamaya başlamıştır. Eskilerin deyimiyle seçim sathı mahalline girilmiştir.
Tamam, iktidarın sahip olduğu medya desteği ve ekonomik güç muhalefet partilerinde yoktur. Bu gerçekten muhalefetin işini zorlaştırmaktadır.
Ama muhalefet partilerinin toplumun çok duyarlı olduğu iktidarın açıklarını gündeme taşımak yerine, iktidarın belirlediği gündeme tüm zamanını ayırarak, onlarla oyalanmasının da parayla ilgisi yoktur.
İki hafta önce ki köşe yazımın başlığını, “AKP Oy Kaybetmezse Bunun Sorumlusu CHP ve MHP’ dir” Koymuş ve bu konuda ki izlenimlerimi ve sonuçlarını sizlerle paylaşmıştım.
O yazımda da anlattığım gibi yapılan anketler ve çevremizde ki insanların değişen tavırları, AKP oylarında azalma olduğu izlenimini verirken, yine bu anketlere göre CHP ve MHP oylarında önemli bir artış olmadığı görülmektedir..
Bu çok çarpıcı ve bir o kadar da düşündürücüdür. Bunun diğer anlamı, AKP’ye bu kez oy vermeyi düşünmeyenlerin bir muhalefet partisine de oy vermeyi düşünmediğidir.
Zaten dost meclislerinde yaptığımız sohbetlerde de ortaya çıkan ortak söylem bu yöndedir. AKP’ e oy vermeyeceğini söyleyenler, hemen ardından da dağınık görüntüsü ile umut vermeyen muhalefet partileri nedeniyle, “peki, kime oy vereceğiz? ” sözlerini sıkça kullanır oldular. Bu söylem demokrasimiz adına çok tehlikeli bir gidişin ifadesidir. Sanıyorum son seçimlerde sandığa gitmeyenlerin sayısının yüksek oluşunun bir nedeni de budur.
İnsanlar bunları söylüyor diye kızamayız. Bunları yazanlara da muhalefet partilerinin kızmaya hakkı yoktur. Üzülerek söylemek gerekirse her iki muhalefet partisi de toplumun umutlarını artıracak, onlara güven verecek bir tavır sergileyememektedir.
Bu konuyu biraz açarak yerel ve genel anlamda değerlendirdiğimiz de göreceğimiz tablo şudur.
GENEL SİYASET;
Toplumda ki gelir dengesizliğinin her geçen artmasının da etkisi ile bir kesim kısa sürede aşırı zenginleşirken, devletin yardım paketleri ve çeşitli adlar altında verdiği sadakaya muhtaç duruma düşürülmüş toplumun önemli bir kesimi, bunu içine sindirememektedir.
Hemen her gün kamuoyuna yansıyan yolsuzluk iddiaları ve açılan davaların bir şekilde kapatılması, toplumu her geçen gün daha da duyarlı hale getirmiştir.
Şimdi, soruyorum?
İktidara geldiklerinde hangi projelerle fark yaratacaklarını toplumu ikna edecek şekilde anlatılamıyorsa,
Toplumun en duyarlı olduğu yolsuzlukların üzerine belgelerle yeterince gidilemiyorsa,
Almanya’da mahkûm edilen ve asıl suçlu kadroları Türkiye’de denilen Deniz Feneri Dosyası, her gün gündeme taşınarak bu konu mercek altına alınamıyorsa,
Suriyeli mültecilere Avrupalıların dahi takdir ettiği konteyner kentler kurar ve onların her türlü giderini karşılarken, 2011’ de büyük bir felaket yaşayan Vanlı depremzedelerin tamamının hala kalıcı konutlara yerleştirilememesi, hatta bir kısmının çadırlarda yaşamaya mahkûm edilişi, karşılaştırmalı resim ve görüntülerle kamuoyuna anlatılamıyorlarsa,
Devlet ihalelerinin sürekli belli isimler arasında paylaşılması sorgulanamıyorsa,
Öz kaynaklarımızın ve milli kuruluşlarımızın gerçek değerlerinin altında satılmasının üzerine belgelerle gidilemiyorsa,
Anayasa yapma yetkisi tartışmalı bir meclisin, yeni Anayasa yapmasına çekincelerle de olsa destek veriliyorsa,
Laik ve çağdaş Türkiye’yi şekillendiren ilkeler birer birer ortadan kaldırılırken, sırf dindar kesimden oy alabilmek uğruna, bazı uygulamalara destek verilerek kendi tabanlarının oyları kaybediliyorsa,
Bazı hükümet üyelerinin yurt dışı bankalarda yüksek miktarlarda paraları olduğu iddiaları araştırıp belgeli olarak kamuoyuna sunulamıyorsa,
Örneğin, TC Ziraat Bankası’ndan alınan çok büyük kredilerin belirli isimler tarafından yurt dışında alınmış gibi içeride buharlaştırılmasının üzerine belgelerle gidilemiyorsa,
2007 Genel Seçiminden beri sürekli gündemde olan ve sandıklardan gelen oyların, Yüksek Seçim Kurulu bilgisayarların da toplanması sırasında bazı manipülasyonların yapılabileceği veya yapıldığı iddiaları araştırılarak toplumun bu iddiaların gerçek olup olmadığı yönünde güvenini sağlayacak bir açıklama dahi yapılamıyorsa,
Muhalefet siyasi acz ( yetersizlik) içerisinde demektir.
YEREL SEÇİMLERDE;
Yerel seçimler, kentlerin yönetecek kadroların belirlendiği seçimlerdir.
Siyasi partiler, seçimlere mevcut başkanlardan ve meclislerinden çok daha iyisini göreve getirmek iddiası ile seçimlere girerler. O Zaman;
İddiası bu olan muhalefet partilerinin, beğenmedikleri başkanın ve onun meclisinin çalışmalarında neleri beğenmediklerini ve kendi adayları ile neleri, nasıl değiştireceklerini projelerle o kentin insanlarına ( Seçmenlerine ) anlatmaları gerekmez mi?
Dört buçuk aylık bir sürenin kaldığı yerel seçimler öncesi, Samsun’ da muhalefet partilerin böyle bir çabası görülmüyorsa,
Muhalefette ki partiler, mevcut başkanı değiştirebilmek için aylar öncesinden ön çalışmalar yaparak en iyi adayı halkın önüne çıkartmak için gerekirse yeni isimler yaratma çabası gösteremiyorsa,
Böylesine az bir sürenin kalmış olmasına rağmen, tüm il ve ilçelerde seçime girecek adaylar belirlenememişse, hatta yeterince aday adayları dahi yok ise,
Aday adaylarını yüreklendirecek boyutta bir seçim bütçesi oluşturulamamışsa.
Aylar öncesinden değiştirilmesini planladıkları mevcut başkan ile ilgili gördükleri eksikleri il ve ilçe örgütleri olarak etkin bir şekilde topluma anlatamıyorlarsa, bu eleştirileri o kentin gündemine oturtamıyorlarsa,
Köşe yazarlarının ve sivil toplum kuruluşlarının yaptığı muhalefet dahi yapılamıyorlarsa,
Bu işte bir yanlışlık var demektir.
Bunun adı ise, siyasi acz’ dir ( yetersizliktir).
Siyaset ise aczi, beceriksizliği, yetersizliği affetmez.
Siyasi partilerin kendilerine umut bağlamış insanların
umutlarını boşa çıkartmaya hakkı yoktur.
Üzülerek söylemek gerekirse bugün Türkiye’ de ki muhalefetin genelde ve yerelde ki görüntüsü budur.
Beklenti, muhalefet partilerinin bu tür uyarı yapanlara kızmak yerine, bir an önce kendilerinden beklenenleri yerine getirecek bir çalışma temposuna girmeleridir.
İyi haftalar dileğiyle..