Sizler bu yazıyı okuduğunuz da eğer sona erdirilmemişse Gezi Direnişi 20. gününü tamamlamış olacak diye başladığım yazımı tamamlamak üzereyken, Sayın Başbakan’ın bir gün önceki olumlu tavrını Ankara mitinginde bir kenara iterek güvenlik güçlerini göreve çağırdığını duydum.
Umuyorum korkulan olmaz ve yeni kanlar dökülmez. Başa dönüp bu notu koyduktan sonra yeniden yazıma dönüyorum.
*****************************
68 Kuşağından sonra bu kez de, 90 Kuşağı Türk Demokrasi tarihine imza atmış olacak.
“Gezi Direnişi” Hiç kimsenin ummadığı, hatta aklına dahi getiremediği bir şekilde başladı.
Bu direniş, Gezi Parkı’nın yeni bir rant alanı haline getirmek üzere imara açılması amacıyla ağaçların kesimine direnen bir gurup gencin eylemi ile başladı.
Bir sabaha karşı polisin eylemcileri parktan çıkartmak için
orantısız güç ve yoğun bir şekilde biber gazı kullanması ile eylem, yeşile sahip çıkmanın da ötesine geçti.
Sayın Başbakan’ın son derece sert üslupla, “Topçu Kışlasını da yapacağız, AKM’ yi de yıkacağız, camiyi de yapacağız” Şeklinde ki sözleri, eyleme destek veren insan sayısını patlattı.
Hükümetin git gide artan baskılarına, toplumun sabrını zorlayan yasal düzenlemelerle getirilen kısıtlamalara tepki duyanlar, özgürlüklerinin kısıtlanması korkusunu yaşayan gençler, oluk oluk Taksim Meydanını doldurdu.
Hiçbir demokrasi de görülmeyecek şekilde iktidarda olan bir liderin hemen her gün insanları azarlayan bir üslupla TV kanalların da konuşması, muhalefet liderlerinin de benzer üslupta O’na laf yetiştirmeye çalışması toplumda bıkkınlık yaratmıştı.
Medya patronlarına, işadamlarına, üniversite öğrencilerine, tabip, eczacı ve öğretim üyelerine yönelik baskılar herkesi sindirmiş ve ülke, korku toplumu haline gelmişti.
Gençlerin çıkışı, bu kesiminde korku zırhını yırtarak eyleme destek vermesini sağlamıştır.
Artık Gezi Parkı ve Taksim Meydanı bu gençler tarafından koruma altına alınmıştı.
Polisin acımasızca yaptığı müdahaleler sonucu çok sayıda genç yaralandı. Sonuçta 20 gündür bu gençler orada yatıyor, işine oradan gidiyordu.
Her daldan ülkemizin en ünlü sanatçıları, köşe yazarları, tiyatrocuları onların yanında yer alıyordu.
Bu eylemcilerin bir lideri de yoktu.
Ama en iyi liderden çok daha yararlı bir silahları vardı.
O da, 90 kuşağının çok iyi kullandığı iletişim teknolojisiydi. Facebook ve Twitter gibi Sayın Başbakan’ın tanımıyla, “Baş belaları” vardı.
Sonunda tepkiler tüm Türkiye’ye yayıldı. Bu tepkiler ne kadar küçümsenirse küçümsensin, istendiği kadar görmezden gelinmeye çalışılsın, artık Türkiye’de bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağı gerçeğini değiştiremez.
****************************
Bu tepkilerin iyi analiz edilmesi gerekir. Bu olay bize ne anlatıyor? Onun çok iyi değerlendirilmesi ve herkesin bundan ders çıkartması gerekir.
Başta Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyeleri olmak üzere bazı anket firmalarının Taksim Gezi Parkı eylemcileri arasında yaptığı araştırmalar çok önemli sonuçlar ortaya çıkarttı.
YG diye adlandırılan 90 kuşağı gençlerin toplam nüfus içersinde oranının % 25-30 olduğu söyleniyor. Sayısal olarak bakıldığında 20 milyon genç demektir.
90 Kuşağını 68 kuşağından ayıran çok önemli farklar var. 68 kuşağı ülke sorunlarının ve tam bağımsız bir Türkiye tezinin savunucularıydı.
68 Kuşağı ailelerinin bilgisi dışında eylemlere katılıyorlardı. 90 kuşağı ise, ailelerinin onayı ile eylemlerin içine giriyordu. Hatta ailelerde çocuklarının yanında eyleme katılıyordu.
68 Kuşağı mevcut siyasi yapıyı reddediyordu ama kendi siyasi misyonları da vardı.
90 Kuşağının temsilcilerinin % 70 ise, yapılan anket sonuçlarına göre hiçbir siyasi eğilime sahip değildi.
12 Eylül Darbesi sonrası yapılan 1982 Anayasası’nın üniversitelere, öğrencilere ve öğretmenlere her türlü siyasi faaliyeti yasaklaması ile ülkemizin geleceği olan 1980 sonrası doğumlu 90 kuşağı, siyasetten uzak büyüdü.
1982 sonrası Turgut Özal ile başlayan liberal ekonomi uygulamaları toplumun değer ölçülerini değiştirilirken, gelişen iletişim teknolojisi de bu kuşağın en büyük tutkusu haline geliyordu.
Siyasetin dışında büyüyen bu kuşak için Türkiye’nin siyasi geleceğinden daha çok, kişisel özgürlükleri ve çevre duyarlılığı önem kazanıyordu.
Bu kuşak ailesine çok daha bağlı ve akranlarıyla bütünleşmiş, çoğu eğitimli ve çoğu yurt dışına çıkmış, dolayısıyla çağdaş dünya görüşünü tanımıştı.
İşte bu gerçek hepimiz tarafından atlandı. Bu kuşağın temsilcileri özgürlüklerinin her geçen gün biraz daha kısıtlanmaya başlamasına ilk tepkisini Gezi Parkı’nın yapılaşmaya açılmasına karşı koyarak gösteriyordu..
Ülkemizde ki siyasi yapının tek adam yönetimine dönüşmeye başlaması, uzlaşma yolları denenmeden sayısal güce dayalı çıkartılan ve sosyal yaşamı kısıtlayan yasalar, toplumun en azından bir kısmını patlamaya hazır hale getirmişti.
Gezi Parkı eylemcilerine polisin yaptığı orantısız güç uygulaması, tepkisini içinde taşıyan insanların bir anda Taksim’e akmasına neden oldu.
Taksim Gezi’de toplanan gençlerin % 91’ i özgürlüklerine sahip çıkmak için orada olduğunu söylerken, aynı oran da genç de, Başbakan’ın sert ve emredici tavrına karşı çıkmak için eyleme destek verdiğini söylüyordu.
Eyleme katılan gençlerin amaçlarını görmezden gelerek, “Onları dış bağlantılı bir provokasyonun uzantıları” gibi yaftalarla damgalamak yanlış olur.
Çünkü eylemcilerin içersinde namaz kılan da vardı.
Cuma namazı kılanları oraya sızabilecek marjinal gruplardan korumak için koruma halkası oluşturanlarda bu gençlerdi.
Miraç kandilini kutlayan ve halka kandil simidi dağıtanlarda oradaydı.
Bu nedenlerle katılımcıları iktidara oy vermeyen diğer % 50 olarak adlandırmak da büyük yanılgı olacaktır.
******************************
Olayların uzlaşma ile bitme noktasına geldiği sırada AKP’nin Ankara’da düzenlediği miting de Sayın Başbakan’ın yeniden sertleşen üslubu ve emniyet güçlerini göreve davet eden sözleri, bu eylemin hangi noktada biteceği veya hangi boyutlara uzanacağı konusunu bilinmez hale getirmiştir.
Umarım ülkeyi yöneten irade gerilimi düşürecek adımları atmakta gecikmez ve istenmeyen çok daha kötü olayların yaşanmasına fırsat vermez.
Bu gelişmeleri bir yana bırakırsak, Gezi Park’ına sahip çıkmak adına gençlerin başlattığı bu eylemin hem iktidar, hem de muhalefet partileri tarafından iyi analiz edilmesi lazımdır.
Sayısı 20 milyon civarında olduğu söylenen 90 Kuşağı gençlerin büyük bir kesiminin hiçbir siyasi eğiliminin olmaması ve hiçbir siyasi partiye destek vermediklerini söylemeleri son derece düşündürücüdür.
9 ay sonra bu ülkede yerel seçim var. Bu gençler bu seçimlerde oy kullanacaklar.
Bu genç kuşak seçimde ne yapacak?
Korkarım bir kısmı sandığa gitmeyecektir.
Ya da, mevcut siyasi partilere uzak olduklarına göre, belki bu eylem sonrası kendi görüşlerinde bir siyasi yapılanmaya gideceklerdir.
Bundan çıkartılacak en önemli sonuç;
Böylesine dinamik bir genç kitleyi görememiş siyasetçilerin bu ülkeyi ne hakla yönetmeye kalktıklarıdır.
Tüm siyasi partilerin yapacağı ilk iş, geleceğimiz olan 90 kuşağının beklenti ve vizyonları doğrultusunda politikalarını gözden geçirmeleri olmalıdır.
Bir başka sonuç ise, eylemler sırasında medyanın çok büyük bir kısmının kafasını kuma görerek olayları toplumun gözünden kaçırmaya çalışması ile güvenilirliğini yitirmesidir.
Bir diğer sonuç ise, her fırsatta vurgulanan % 50 oy gücünün de eskisi kadar inandırıcı olamayacağıdır.
Bence hepsinden de önemlisi, toplumda gittikçe artmaya başlayan korku zincirinin kırılmış olmasıdır.
Hiç umulmadık kişi ve kuruluşlardan gelen tepkiler de bunu doğrulamaktadır.
Bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanısı ise, güç kazanmıştır..
Her şeye rağmen toplumun çok daha büyük olumsuzluklar yaşamaması dileğiyle, iyi haftalar..