Bir ülkenin işgücü potansiyeli düşükse göç ortaya çıkar. Göçün yüksek maliyetine katlanmak, ancak daha yüksek kazanç elde etmek ve daha iyi bir yaşam sürmek içindir. İktisadi anlamda göç bir fayda-maliyet analizidir. Bu bakımdan göçte parasal ve sosyal unsurlar etkilidir. İç göçün esas nedeniyse bölgelerarası iktisadi ve sosyal farklılıklardır. İç göç, ülkenin gelişmiş bölgesine ya da köyden kente doğru olan nüfus hareketliliğidir. Artan nüfus haraketliliğiyle birlikte istihdam olanakları ve ücret farklılıkları ortaya çıkar. Türkiye’de iç göç daha çok doğudan batıya, yani gelişmiş bölgelere doğru yaşanmaktadır. Birinci etken tarım ve hayvancılık sektöründeki daralmadır. İkinci etkense terör faaliyetleridir. Üçüncü etken olarak hızlı nüfus artışlarını sayabiliriz.
Dış göçlerse daha çok siyasi ve iktisadi olup, onu diğer etkenler izlemektedir. Türkiye’deki göçler 1783-1920; 1920-1960; 1960-1980 ve 1980 sonrası olarak irdelenebilir. 1783 ilâ 1920 arasındaki göçler imparatorluğun dağılmasından kaynaklı, siyasi göçlerdir.
İçişleri Bakanlığı verilerini kullanmış olan Türkiye’ye Yönelik Göçün Değişen Yörüngesi adlı makaleden alınan tabloya göre:
Yıl | 1923-1939 | 1940-1945 | 1946-1997 | Toplam |
Bulgaristan | 198.688 | 15.744 | 603.726 | 818.158 |
Yunanistan | 384.000 | 0 | 25.889 | 409.889 |
Romanya | 117.095 | 4.201 | 1.266 | 122.562 |
Yugoslavya | 115.427 | 1.671 | 188.600 | 305.698 |
Türkistan | 0 | 0 | 8.631 | 2.878 |
Diğer | 7.998 | 1.005 | 8.631 | 17.634 |
Toplam | 823.208 | 22.621 | 830.990 | 1.676.819 |
1920 ilâ 1960 arasındaki dönemde, yine imparatorluk bakiyesi olan Balkanlar, Kafkaslar ve diğer bölgelerden gelen Türk soylu ya da Müslüman unsurların göçlerinden oluşmaktadır. Aynı dönemde Türkiye’den de yurtdışına azınlık göçleri yaşanmıştır. “Türkleştirme” politikası etkilidir.
Üçüncü dönemse 1960 ilâ 1980 arası olup, kırsal kesimden göçün yoğun olarak yaşandığı yıllardır. Son döneme hariç, 1960’lardan sonra nüfusu azaltıcı politikalar izlenmiştir. İç göçün yaşandığı bu dönemde Türkiye, ayrıca dışarıya da işgöçü veren bir ülkedir. Avrupa’ya, özellikle Almanya’ya yoğun bir işgöçü olmuştur.
Yoğun iç göçe rağmen sanayileşmesinin tamamlayamayan Türkiye, göç olgusuyla baş edememiştir. İstihdam ve barınma sorunlarıyla birlikte kültürel kırılma da yaşanmıştır. Şehirlerin etrafındaki gecekondularda yeni bir kültür, yani varoş kültürü doğmuştur.
1980’lerden itibaren serbest piyasa ekonomik sistemini benimseyen Türkiye, küreselleşme olgusuyla da karşı karşıya kalmıştır. Birçok küresel sorun, artık ülkenin bir sorunu haline gelmiştir. Türkiye’ye yönelik yabancı göçlerde de artışlar yaşanmıştır. Bunları düzenli göç, düzensiz göç ve sığınmacılar olarak üç grupta inceleyebiliriz.
1992’de Türkiye ile Türk ve akraba ülkeler arasında yapılana protokoller çerçevesinde çok sayıda Türk/ akraba soylu öğrenci Türkiye’ye kabul edilmiştir. Düzensiz göç kapsamındaysa Doğu Bloğunun dağılmasından sonra Balkanlar, Kafkaslar ve Türkistan’dan Türkiye’ye yönelik düzensiz göçler yaşanmıştır. Göçmenlerin çoğunluğunun kadınlardan oluşması bazı sosyal sorunlara yol açmıştır. Düzensiz göçlerin diğer bir türü de transit göçler olup, 1995’ten sonra bu göçlerde artış yaşanmıştır. Birçok Asya ve Afrika ülkelerinden gelen çok sayıda kaçak göçmen için Türkiye bir geçiş ülkesi, olmazsa kalış ülkesi konumuna dönüşmüştür.
Son olarak sığınmacı göçleri 1979 İran İslam Devrimi ile başlamış, Körfez Savaşı ve nihayet Suriye Krizi ile doruğa ulaşmıştır. Türkiye, bugün siyaset ve iktisat sosyolojisi açısından sayıları üç milyonu bulan Suriyeli Sığınmacı Sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.