“Kadınları geri bırakan toplum, geride kalmaya mahkumdur” Kemal Atatürk.
Salt kadın olmasından Cumhuriyetin yasal miras hakkından orman kanunları denilebilecek farklı yollara tevessül edilerek “alavere dalavere” ile kadının ata/ana mirasından kısmen ya da tamamen mahrum bırakılması olası bir durumdur. Ayarlanmış yalancı şahitlerden ve tek taraflı hazırlanan belgelerle yargı organları aldatılmak ve bu yolla Türk Medeni Kanunu’nun verdiği haklar yok sayılmak istenmektedir.
“Ali kıran baş kesen” deyimi de işte tam bu noktada ortaya çıkıyor. Cumhuriyetin getirdiği yasal miras hakkından mahrum edildiği yetmiyormuş gibi kadına haram topraklardan da konuşmak gerekmektedir. Yüzsüzlükte sınır tanımayan, ar damarları çatlamış, hatır ve haysiyet bilmeyen bu tip insanlar erkek olmanın her şeyin sahibi olduğundan yola çıkarak kadına tanınacak en küçük bir miras hakkının elin oğlu ve onun çocukları tarafından yenecek bahanesine ve düşüncesine sahiptir.
Bu zihniyetin bir kısmı kendi kız çocuklarına reva görmediği cefayı kız kardeşlerine, halalarına ya da teyzelerine karşı göstermekten asla imtina etmezler. Kimin malını kimden kaçırdığının idrakından bile yoksundur bu zihniyet. Mağara dönemlerine özgü tutum ve davranışlarla hareket eden bu zihniyet binlerce yıllık medeniyet döngüsünden nasiplenemediği gibi 100. yaşını kutlayacağımız Cumhuriyet’ten de hiç nasiplenmemiştir. Konuşurken mangalda kül bırakmayan bu zihniyet konu miras olayına geldiğinde zaman acıklı bir hale bürünerek en mağduru da oynamaktan asla çekinmez. İşte bu tiplerin rol yapma, yalan konuşma, oyalama yetenekleri de vardır.
Salt kadın olduğu, ele gittiği ve en doğal hakkı olan miras hakkını istediği için en yakın kandaşları tarafından ve gözünün yaşına bile bakılmadan içinde doğduğu yuvanın, emekleyerek her köşesini ellediği duvarların, hoplayıp koştuğu bahçenin, yemişini kopardığı ağacın, koyun keçi güttüğü yaylanın, buram buram terleyerek çalıştığı tarlanın, telli duvaklı gelin çıktığı baba ocağının yasak edildiği bir trajediyi yaşamaktadır 21. yüzyıl Cumhuriyet Türkiyesi.
Şeyh Edebali: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” derken kadınlarımız insandan sayılmıyor mu? Devletin yegane unsurundan olan insanın diğer yarısı kadınlar değil mi? Bir takım zümrenin çıkarı için kadınlar sürünmeye, ölüme mi terkedilsin?
Devlet hukuk ve otoritesinin üstünde kendini gören insanlıktan nasibini almamış bu zihniyet nasıl bir güç ve kudret sahibi ki “kadına haram topraklar” ilan edebiliyor. Kadının sığınağı olan son limandan onu kovabiliyor ve baba ocağından onu mahrum edebiliyor. Bu tip kişiler hukuku tanımadığı gibi devlet otoritesini de takmamaktadır. Ne garip ki din kisvesini sonuna kadar kullanan bu zihniyet işine gelmediği için dinin miras hakkını da görmezden gelir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk: “Ey Kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın" derken şimdi Türk kadını neden en doğal miras hakkını istediği için yerde sürünmeye mahkûm ediliyor.
Ey Cumhuriyet! Ya devrimini tamamla ya da tamamla.
Tek kelimeyle tebrikler..Kadının var olma savaşını destekleyen ve yanında duran karekter abidesi. Kalplerin efendisi olmaya layık bir kişilik hem saygı duydum hem de gurur . Virüs geliyor, sağlıklı olmak ve sağlıklı düşünebilmek için; Kalbe Yolculuk Bağışıklık ve Inflamasyonun Hikayesi Göl Yay Ist . Saygılarımla..