Geldik gidiyoruz şu dünyadan. Yaşlılıktı, hastalıktı, kazaydı, cinayetti, depremdi, savaştı… Kısacık ömrümüzde dünyaya doymadan, insan gibi yaşayamadan, sevemeden, sayamadan göçüp gitmek var. Zamanlı gitmek var, zamansız gitmek var. Zamanlı gitmenin tek yolu yaşlanıp gitmek ve dilediğin gibi yaşayabilmektir herhalde. Ama zamansız gitmek var ya! İşte en acısı, en kötüsü bu işte! Onun için eskiler der ki, “Allah sıralı ölüm versin.”
İşte tüm bunları düşündüğümüzde şu kısacık ömrümüzde birbirimize yaptığımız fenalıklar, tahakkümler; saygısızlıklar, hakaretler; mal, mülk ve makam hırsları; can yakmalar, ara bozmalar…
Tahakküm! Birbirimizin üzerinde tahakküm kurma, egemen olma, dayatma… Bireysel hak ve özgürlükleri hiçe sayma. Yapmayalım bir kere gelme şansımızın olduğu şu dünyada kendi duygu, düşünce, fikir ve inancını dayatmayalım karşımızdakilere. Karşımızdakinin hak ve hukukuna tecavüz etmeyelim, saygı gösterelim. İnsanoğlu akıllı bir varlık olduğu için neyin yanlış neyin doğru olduğunu üç aşağı beş yukarı zaten biliyor. Ama o hırs yok mu? Ölümüne de olsa o hırsın esiri olabiliyor insan. Onun için evrensel, toplumsal ve etik değerler dışında -savaş hali vb hariç-hiçbir norm ve dogmalar üzerinden insanların bireysel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması doğru değil. Gerçekten düşündüğümüzde kısacık insan ömründe barış, sevgi ve saygı çerçevesinde yaşamak varken hırs, kin, nefret, tamah, aç gözlülük gibi kötü ve haset duygularla birbirimize saldırmanın, birbirimizin kuyusunu kazmanın ne gibi bir anlamı olabilir? Geçmişe ve tarihe baktığımızda çok kötü ve fena olayların olduğunu görüyoruz. N’oldu şimdi, ne geçti edenin, yapanın eline? Öldü gitti herkes. Mazlum da öldü, zalim de öldü. Ama geride ne kaldı? Yaşanmamışlıklar, kötülükler, fenalıklar, ahlaksızlar.
Nesimi’yi derisini yüzerek neden öldürdünüz? Gerçekten bu gerekli miydi? Değdi mi acaba buna?
Daha dün çok büyük iki depremle sarsıldı güzel ülkemiz. On binlerce yurttaşımız, insanımız can verdi. Kim bilir ne hayaller vardı o canların içinde? Ne sevgiler ne duygular ne dilekler? Hepsi toprağın oldu artık? Yavrular, canın da canları gitti. Doğa hiçbir ayrım yapmadan ve ne yaptığını farkında bile olmadan kendi döngüsünün içinde yıktı geçti. Gitti canlar, cananlar. Dönüşü var mı? Yok.
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kolalım.
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz”
Kültürümüzün en büyük evrensel değerlerinin başında gelen Yunus Emre, gelin tanış olalım, diyor, ötesi var mı?
“Gel, ne olursan ol, yine gel” diyor Mevlâna. Var mı ötesi?
Yaşam biriciktir. Maddi olarak değeri de ölçülemez. Tüm dünya senin olsa öldüğünde hiçbir anlam ifade etmiyor. Birisi için fedakârlık yapılabilir ancakkimsenin yaşamı kimseye adanamaz, adanmamalı.
Selanik’e ait güzel türkümüzde “aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver” dense de ölüm geldiğinde yaşam son bulur. Yaşam son bulmadan her şeye rağmen kendimizi, ailemizi, çevremizi, ülkemizi ve dünyamızı sevelim. Evrensel insani ve etik değerler çerçevesinde olduğunca yaşamdan zevk alarak sevgiyle, saygıyla, onurla, hakla, barışla yaşamak dileğiyle..
Karamsarlık, içinde bulunduğumuz kriz ortamı. Herkesi etkilemekte..Sağlıklı olmak ve sürdürülebilir kılmak için kalbe yolculuk bağışıklık ve inflamasyonun hikayesi kitabımı okuyucularımıza tavsiye ediyorum. Saygılarımla..