Filistin’de yaşanan insanlık dramı karşısında ağlamayı dahi bilmeyenlerin karşısında ağlamayı bilmek bile değerli olsa da ağlamak çözüm getirmiyor maalesef. Kısacık hayatlarında boykot, yokluk ve bombadan başka bir şey görmeden yaşama veda eden Filistinli çocukların bize hesap soracağı gün geldiğinde “sizin için sadece ağlayabildik” yanıtından başka ne söyleyebileceğiz?
Gazze'nin 2,3 milyonluk nüfusunun yarısı çocuklardan oluşuyor. Şimdiye kadar öldürülen çocuk sayısı 4 binin üzerinde ve bu sayı her geçen gün artmaktadır.
1967'den bu yana İsrail işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ün yanı sıra abluka/işgal altındaki Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinli çocukların İsrail tarafından maruz bırakıldığı hak ihlalleri ve şiddet yıllar içinde artarak bugünlere gelindi. Her yıl yüzlerce çocuk, İsrail güçlerince çeşitli iddialarıyla gözaltına alınıyor, çeşitli işkencelerden geçirilip İsrail mahkemelerince hapse mahkûm edilmekte. Oysa bugün tutuklanmanın ötesinde kısacık hayatlarına bombalarla son veriliyor. İsrail, çocukları yetişkinlerden ayırt etmeksizin hedef almakta.
Hayatta kalan çocuklarsa sosyal izolasyon ve yoksulluk içinde evleri yıkılmış, yakınları öldürülmüş, çevresiyle iletişimden kopuk olup büyük çoğunluğu korku, stres, depresyon, anksiyete, güvensizlik gibi semptomlarla yaşamaktadır. Bu da yalnızca hayata değil insanlara yönelik, insanlığa yönelik bir güven kaybına neden olacak ki tedhiş, korku ve travma içinde büyüyen ya da büyüyebilen bireylerden ne beklenebilir?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Kasım 1989’da Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi kabul etti. İsrail’in de içinde bulunduğu 196 ülke bu sözleşmeyi onayladı. Bugün aynı Birleşmiş Milletlerden bir ateşkes çağrısı çıkmadığı gibi aynı İsrail, çocuk haklarını bir devlet politikası biçiminde ihlal etmekten çekinmemektedir. Muasır medeniyetin ölçüsü olarak görülen Batı suskun! Batılı liderler bir ateşkes çağrısı yapmaktan imtina etmekte, kulaklarını tıkamakta, olanları görmezden gelmektedir. Yürekler mı taş oldu? Orada ölenin kimliğinin, dininin, ırkının ne önemi var ki. Ölenler masum insanlar ve çocuklar. Ölen insanlık.
Günümüzden seksen yıl önce aynı acıları yaşayan İsraillerin canlı tanıklarından bazısı hâlâ hayattayken aynısını başka bir halka yaşatmak nasıl bir psikolojik bir durumdur? Bu kadar büyük acıları, katliamları hatta soykırımı yaşamış bir halk nasıl olur da bu kadar zalim ve acımasız olabilir?
İsrail’in en büyük propaganda aracı olarak gösterdiği meşru müdafaa hakkı masum sivilleri ve günahsız çocukları yaşamlarından koparmaktan mı geçiyor? Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonunun (UNICEF) İsrail Askeri Gözaltlarındaki Çocuklara Dair Gözlemler ve Tavsiyeler raporuna göre, İsrail’in gözaltı sistemi "yaygın, sistematik ve süreç boyunca kurumsallaşmış" olarak tanımlanmış olmasına karşın Dünya neden İsrail katliamları karşısında hâlâ suskun?
Filistin Eski Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın 1995 yılında 5 Nisan’ı Filistinli Çocuklar Günü ilan etti. O günden beri 5 Nisan, Filistinli Çocuklar Günü olarak değil aksine acı, gözyaşı, zulüm, sürgün ve ölüm günü olarak anılmaktadır.
Salt Filistinli değil hiçbir çocuk savaş suçlusu sayılamaz.
Hiçbir çocuk herhangi bir nedenle zulme maruz bırakılmamalı ve öldürülmemeli.
Bir emel için ne çocuklar alet edilsin ne de öldürülsün.